Temsili irade

Bayram öncesinde iftar yemeğinde açıklanan kamuya istihdam müjdesi(!) adeta bomba etkisi yarattı. Sözler tutuldu ve şanslı gençler bayram sonrası kamuya istihdam edildi.

Bayram öncesinde iftar yemeğinde açıklanan kamuya istihdam
müjdesi(!) adeta bomba etkisi yarattı. Sözler tutuldu ve şanslı gençler bayram
sonrası kamuya istihdam edildi. Konuyla ilgili yapılan savunma söylemleri de
gerçekten trajikomik. Aralık 2003 seçimi öncesinde Ulusal Birlik Partisinin kamuya
istihdam ettiği 1600 kişi, seçim sonrası CTP-DP iktidarınca işlerinden
durdurulmuştu. Bu olayın hep bu kısmı kullanıldı. Yani hep işten durdurmalar
gündeme geldi. İşe alınmaların özellikle zamanlaması ve yapılış şekli hiç
tartışılmadı. Kaldı ki bu istihdamlar yetkili merci tarafından da kanunsuz
bulundu. Doğruyu söylemek gerekirse bu olaya istihdam edilen insanlar açısından
üzülmüştüm. Bu fikrim bugün içinde geçerliliğini koruyor. Bu insanların hiçbir suçu
yok. Ayni olay, bugünde yaşanıyor. Yine yüzlerce insan partizanlığın, ikiyüzlü
siyasetin kucağına atılıyor. Geçici istihdam edilen gençler hem kendilerine bu
fırsatı veren siyasi erkin avucunun içinde olacak, hem de bir iktidar
değişikliğinde ekmeğinden olma korkusu ile yıllarını harcayacak. Aslında bu
kimsenin suçu değil. Bu noktada suçlu bu sistemi kuran, yaşatan, kanayan bir
yara haline getiren, bundan siyasi kazanç elde eden siyaset kurumunundur.
Siyasetin yarattığı ayrımcılık ve kirlenme her alanda kendini gösteriyor.
Nerdeyse ülkede nefes almak bile siyasi tercihe bağlı.


2009 seçimleri öncesi halkın beklentileri büyüktü. Dönemin
hükümetine güven azalmıştı. UBP bir anlamda umuttu. Bu durum bugün için geçerli
mi? Kesinlikle hayır. Peki, bugün için muhalefet halkın umudu mu? Bu sorunun
cevabı da bir önceki sorunun cevabıyla aynidir. Yani kesinlikle hayır. Halk ne
istiyor? Sorusu her şeyin sil baştan yaratılması adına ilk adım noktasıdır.
Daha radikal, daha gerçekçi, daha sağlam kararlar alınmalı. Hem halkın devlete,
siyasete olan güveninin yeniden inşası hem de bu ülkeyi daha ileriye götürecek
her koşulda ayakta kalmasını sağlayacak kararlar artık birer zorunluluktur.
Böyle gündelik işlerle, kasaba politikacılığı ile uğraşarak, kimin hangi daireye
istihdam edileceğine karar vererek, her şeyi Türkiye’ye bırakarak ülke
yönetilmez. Bu politika ve politikacılarla ne tam bağımsız bir devlet olma
şansımız var, nede olası bir anlaşma durumunda Rum’un eşit ortağı olacak
irademiz.


İrade demişken Türkiye den bir haberle devam edelim. Türkiye
hükümeti sivilleşme adına, askerle olan ilişkileri düzenleyen 15 maddelik bir
eylem planı hazırladı. Öne çıkan maddeler; Genelkurmayın Milli Savunma
Bakanlığına bağlanması. Profesyonel orduya geçiş. Askerlik süresinin kısalması.
Askeri harcamalarda şeffaflık. Askere darbe olanağı veren TSK İç hizmet kanunun
35. Maddesinin kaldırılması. Önemli ve radikal kararlar. Bu noktada akla şu
geliyor. Mesela, KKTC hükümeti kendi iradesi ile polisin içişlerine bağlanma
kararını alabilir mi? Veya bunun gibi sıra dışı kararlar üretebilir mi? Bu
noktada yurt dışında yaşayan bir okurumun sorusunu da araya sıkıştırmak
istiyorum. “Sayıları Kıbrıs’ta yaşayan Türklerden fazla olan Kıbrıslılar için
bir şeyler yapılacak mı?”. Bu sorulara
benim cevabım tereddütsüz hayırdır. Yurt dışında yaşayan birçok Kıbrıslı gencin
ortak konusu askerliktir. Bu insanlarımızın genel sorunlarının yanında
Kıbrıs’ın kuzeyini de yakından ilgilendiren sorunları tabi ki seçme seçilme
haklarının olmaması. Bu durumun sebebi açıktır. Kıbrıs’ın kuzeyinde bilinçli ve
sistemli olarak bir irade yaratıldı. Bu iradenin kaybedilmesi, hem bu iradeden
nemalananların, hem de kuzey Kıbrıs üzerinde hâkimiyet kurmak isteyenlerin
işine gelmiyor. 37 yıldır bu sahnede temsili irade var.
Bu haber 645 defa okunmuştur

:

:

:

: