Bu hafta Kıbrıs sorunundan biraz uzaklaşalım diyorum. Gerçi Lefkoşa Belediyesi’nde devam etmekte olan ve başkenti çöp şehre döndüren greve değinmek, yerel yönetim beceriksizliğinden, hükümetin çuvallamasından, sendikal haklar adı arkasında halk düşmanlığı, galiz ihanet hareketlerinden bahsetmek gerekir ama o konu da başka haftaya kalsın, nasıl olsa biteceği yok.
Son günlerde Türkiye İçişleri Bakanlığı’nda sessiz sedasız, gerçek anlamda devrim niteliğinde, ancak ciddi anlamda yetersiz ve uzun vadede baş ağrıtacak adımlar atılıyor. Hürriyet gazetesinin haberine göre, İçişleri Bakanlığı bünyesinde, her biri binlerce kişilik iki yeni teşkilat oluşturuluyor; 1- Sınır Güvenliği Teşkilatı ve 2- Göç İdaresi Genel Müdürlüğü.
Sınır Güvenliği Teşkilatı’na ilişkin yasa tasarısını İçişleri Bakanlığı tamamlamış durumda. Tasarı, önce ilgili bakanlık ve kurumların görüşüne sunulacak. Ardından da Bakanlar Kurulu’ndan geçirilip, TBMM’ye sevk edilecek. Göç İdaresi’nin kurulmasına ilişkin Kanun Tasarısı ise TBMM’ye sunuldu bile.
İçişleri Bakanlığı çatısı altında kurulacak bu iki dev yapılanma neler getirecek? Elbette ki en önemli unsur Türkiye’nin sınırlarının güvenliğini artık temelli olarak askerden alınıp, İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösterecek Sınır Güvenliği Teşkilatı’na verilecek. Demek ki asker ve polisten sonra bir de silahlı nur topu gibi Sınır Güvenliği Teşkilatımız oluyor. Hayırlı olsun.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler bilindiği gibi gerek Kıbrıslı Rumlar, Fransa ve Almanya, gerekse onların arkasına saklanan bazı Avrupa ülkelerinin ayak sürümesi nedeniyle duraklama dönemine girmiş durumda. Ancak Ankara buna rağmen, AB’ye uyum konusunu sessiz sedasız götürüyor. İşte İçişleri Bakanlığı’ndaki bu iki yapılanma da, yine AB’ye uyum çerçevesinde oluşuyor. Her iki teşkilat da, “AB entegre sınır yönetimi stratejisi” kapsamında kurulacak.
2018’DE SINIR DENETİMİ ASKERDEN ALINIYOR
Ayrıntılara gelince, öncelikle sınır güvenliğini askerden alıp, sivil bürokrasiye aktaracak olan Sınır Güvenliği Teşkilatı;
Bu konudaki çalışmalar aslında 2000’li yılların başında başladı. Öncelikle, AB ülkelerinin de desteğiyle tarama ve fizibilite çalışmaları yapıldı. Ardından da uygulama aşamasına geçildi.
Projenin tamamen hayata geçmesi için hedef tarih 2018. Yani 6 yıl sonra, sınır denetimi tamamen Sınır Güvenliği Teşkilatı’na devredilecek.
Projenin maliyeti de çok büyük; 6.5 milyar Euro.
Türkiye, bu proje ile sınırlarının güvenliğini tam olarak AB sınır güvenliğine entegre etmiş olacak.
Proje sayesinde, Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçmeye çalışan kaçak göçmenler de, doğrudan Türkiye’nin meselesi haline gelecek.
Bu durumun önemini anlatmak için bir rakam vermek faydalı olabilir; son 15 yılda Türkiye, kendi toprakları üzerinden Avrupa’ya gitmeyi amaçlayan 800 bin kaçak göçmen yakaladı. Bu sayı “yakalananlar”. Tabi bir de “gidebilenler” var.
Ancak Türkiye’nin AB’yi de büyük yükten kurtaran ve kurtaracak bu adımlarına karşılık, proje için AB’den alınacak kaynak çok kısıtlı; Bu 6.5 milyar Euro’luk maliyetin ancak yüzde 20’sini karşılayacak AB.
Entegre sınır yönetimi çerçevesinde atılmış ve atılacak adımlar ise şöyle;
-Entegre sınır yönetimi koordinasyon kurulu oluşturuldu.
-Sınır kapılarında kurumlar arası işbirliği için Sınır Mülki İdare Amirliği kadroları ihdas edilecek. (İl İdaresi Kanunu’nda değişiklik yapılacak)
-48 sınır kapısında Sınır Mülki İdare Amirliği kurulacak.
-Profesyonel bir sınır güvenlik teşkilatı kurulacak (Sınır güvenliği teşkilatı)
-Bu teşkilat hem kara, hem de deniz sınırlarında görev yapacak.
-Halen rütbeli yetkililerin eğitimi Emniyet Genel Müdürlüğü’nde devam ediyor. Rütbesiz personel ise kanun çıktıktan sonra alınıp eğitilecek.
-Türkiye ile komşu ülkeler arasında ortak sınır kontrolü imkânı sağlayacak “Ortak Sınır Temas Merkezleri” kurulacak.
İlgili kanunun ön yazımı İçişleri Bakanlığı tarafından yapıldı. Şimdi görüş almak için ilgili bakanlıklar ve Genelkurmay gibi kurumlara gönderilecek. Ardından da Bakanlar Kurulu’ndan geçirilip, TBMM’ye sunulacak. Yetkililer, kanun tasarısının birkaç ay içinde sunulmasının planlandığını belirtiyorlar .
GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Yine bu konuyla bağlantılı olarak, yine İçişleri Bakanlığı çatısı altında dev bir kuruluş daha oluşturuluyor; Göç İdaresi Genel Müdürlüğü.
Bu teşkilatın kurulmasını da kapsayan “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” TBMM’ye geçen hafta iletildi.
Kanun tasarısında, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü için 3 bin 500 kadro oluşturulması yer alıyor. Daha önemlisi ise, bu kadroların 400’ünün “yurtdışı teşkilatı” için istenmiş olması. Yani neredeyse Dışişleri Bakanlığı’nın yurtdışı teşkilatının yarısına yakın bir kadro ihdas edilecek yeni Genel Müdürlüğün yurtdışı teşkilatına.
SIĞINMACILARA YENİ HAKLAR GELİYOR
Yeni kanun tasarısının bir başka özelliği ise, Türkiye’ye “mülteci” değil de, “sığınmacı” olarak gelenlere yeni haklar tanıması.
Türkiye göçmenlik konusunda “coğrafi açıdan ayrımcı” bir politika izliyor; Türkiye’nin batısındaki ülkelerden gelen yabancılara “mülteci statüsü” tanınırken, doğudan gelenlere bu hak verilmiyor.
Mesela Suriye’de Esad rejimi ile muhalifler arasındaki çatışmadan kaçarak Türkiye’ye gelenler “sığınmacı” statüsünde.
Mülteci statüsü, gerek 1951 konvansiyonu ve 1967 protokolü göçmene pek çok hak sağlıyor, ancak ülkeye de uluslar arası toplum nezdinde “geri kabul hakkı” dahil çok önemli sorumluluklar yüklüyor. Oysa “sığınmacı” durumunda, bu tür yükümlülükler olmadığı gibi sığınmacılar da “mülteci” haklarından yararlanamıyorlar.
İşte yeni kanun tasarısı, Türkiye’ye gelen bu sığınmacıların durumlarında da iyileştirme yapıyor. İçişleri Bakanlığı daha önce genelgelerle bu tip iyileştirici düzenlemeler yapmıştı. Şimdi yeni kanun ile, bu düzenlemeler yasalaştırılıyor. Mesela,
-İşkence, cinsel saldırı ya da diğer ciddi psikolojik, bedensel şiddete maruz kalan kişilere tedavi imkânı sağlanacak.
-Türkiye’ye gelirken beraberinde getirdikleri kimlikten şüphe edilenler gözetim altına alınacaklar. Ancak bu gözetim 30 günü geçmeyecek ve kişinin mahkemeye itiraz başvurusu yapma hakkı da bulunacak.
-Başvuru sahibi kişilerin yapılan ilk mülakatlarda taleplerinin doğru olduğu izlenimi edinilmesi halinde, hem başvuru sahibine ve hem de, varsa birlikte geldiği aile üyelerine, uluslararası koruma talebinde bulunduğunu belirten ve yabancı kimlik numarasını içeren 6 ay süreli Uluslararası Koruma Başvuru Sahibi Kimlik Belgesi düzenlenecek. Bu işlem, başvurudan itibaren 6 ay içinde tamamlanacak. İsteyene avukat sağlanacak.
-Başvuru sahibi ve uluslararası koruma statüsü sahibi kişilerden, gönüllü olarak geri dönmek isteyenlere, ayni ve nakdi destek sağlanacak.
-Başvuru sahibi veya uluslararası koruma statüsü sahibi kişi ve aile üyeleri, ilköğretim ve ortaöğretim hizmetlerinden, sosyal yardımlardan faydalanabilecek.
-Başvuru sahiplerine verilen en önemli haklardan biri ise, Türkiye’de kalış sürelerinin uzaması halinde, kendilerine çalışma izni verilecek olması.
-Muhtaç olduğu tespit edilen başvuru sahibine, Maliye Bakanlığı'nın uygun görüşü alınarak harçlık verilebilecek.
Peki, bütün bu adımlar AB’yi tatmin edecek mi? Türkiye ile vize muafiyeti uygulaması başlayabilecek mi?
Korkarım ki hayır. Türkiye “geri kabul” protokolünü imzalayıp, mülteci konvansiyonu ve protokolüne koyduğu “doğudan mülteci kabul etmem” rezervini kaldırmadıkça bu sorun ortadan kalkmaz…
Çok önemli ama yetersiz olması bir tarafa “sığınmacılara” sağladığı imkânlarla doğu sınırlarımızda daimi “göçmen kasabaları” kurulmasına yol açabilecek bir göç idaresi reformu kapımızda…
Maalesef durum bu.