Kıbrıs Türk edebiyatından…

Harid FEDAİ Özker YAŞIN Fikret DEMİRAĞ Osman TÜRKAY

Harid FEDAİ
Özker YAŞIN
Fikret DEMİRAĞ
Osman TÜRKAY
Mehmet Tahir DOLUNER
Süleyman ULUÇAMGİL
Mehmet KANSU Neriman CAHİT
Mehmet LEVENT

MEHMET LEVENT

Onu ne zaman tanıdığımı hatırlamaya çalışıyorum… Kıbrıs gazetesinde köşe yazarlığımın/bana göre nedensiz/ sona erdiği dönemdi. Mehmet Levent’i sergilerden, şiir akşamlarından bir de o zamanki adıyla Avrupa Gazetesi’nden tanıyordum. Bir gün ziyaretine gittim. Artık Kıbrıs gazetesinin yazılarımı basmadığını anlattım. Zaten şiirlerimi, gazetenin sanat köşesinde sık sık yayınlıyordu. Neden olmasın, dedi. Kıbrıs Gazetesinde “ Yaşama Sevinci” köşem Avrupa Gazetesinde “ Yaşam” adıyla yayınlanmaya başladı. Yıl 1998… Çanakkale’de kaldığım iki yıl boyunca da tüm iletişim olanaksızlıklarına rağmen köşe yazılarım sürdü.
Mehmet Levent, yazılarındaki cesur, korkusuz başkaldıran edasını kişiliğine yansıtmamıştır. Sanki o yönünü de ağabeyi Şener Levent gösterir. O, her zaman sakin, beyefendi kişiliği ile iyi bir dinleyendir. Naziktir, sorulmadıkça bir şeylere karışmaz. Sanırım yazı anlatım ona daha uygundur.
1946 yılında Lefkoşa’da doğar. İlk, orta, lise eğitimini burada tamamlar. Gazeteciliğe de bu kentte “ Akın” ile başlar. Ardından 1965- 1070 yılları arasında yayınlanan “ Öğrencinin Sesi” gazetesini kurar ve yönetir.
Mehmet Levent, daha İngiliz döneminde haksızlıklara isyan eder şiirleriyle… 1882 yılında İngilizler, çıkardıkları bir kanunla Türkleri azınlık durumuna sokar, ardından da ilkokulları hükümetin kontrolüne alır.
“ ve bir gün
hain gözler
çöreklendi üstümüze
artık ne gecemiz gece
ne günümüz gün
başımızda
sömürgecilerin kılıcı
yüreğimizde
zehirden beter bir acı
boynu bükük yetimler gibi kalakaldık
yürekten değil
çaresizlikten
selam durduk sömürgecinin
bayrağına marşına
yüreğimize ay-yıldızın
aydınlığı vurdukça
inandık bir gün mutlaka
kara bulutların kaçacağına
bu toprak
bizim vatanımız…”
( BU VATAN BİZİM, 1997)

Bu kitapla şairimiz, “ 1571’den Günümüze Kıbrıs Türkünün Ulusal Mücadelesi” konulu oratoryo metni yazma yarışması birinciliğini de alır.

Ülkenin her anlamdaki bağımsızlığını bugün de yürekten ister, yılmadan bekler M. Levent… O yıllarda, 1964 Erenköy Direnişi gerçekleşir. 500 kadar Kıbrıslı genç, bölge halkıyla birlikte Rum ve Yunanlılara amansızca direnir. Bu direniş, pek çok kalemde yankı bulur: Oktay Öksüzoğlu, İlteriş Yemenicioğlu, Hüseyin Laptalı, Mehmet Levent gibi…

1979 yılında Folklor Araştırmaları ve Eğitim Merkezinde görev alır Mehmet Levent… O yıllarda da insana, vatana ve doğaya ait çok güzel şiirler kaleme alır.

SEVMEK
İNSANI
VATANI
DOĞAYI
SEVMEK

“ Okuyalım sevgi diye
Dokuyalım sevgi diye
Yunus senin yollarına
Koyulalım sevgi diye

Düş sendedir gerçek sende
Aşk sendedir gönül sende
Dünyanın her köşesinde
Çoğalalım sevgi diye

Gönüller yakar gibi
Doruklardan akar gibi
Çağlayarak sular gibi
Dökülelim sevgi diye…”

( AŞKIN SEYİR DEFTERİ, 1998)


Mehmet Levent’in ilk kitabı “ Sensizlik, 1963” tarihini taşır. Ardından “ Erenköy Mektubu”, “ Bir Uçtan Bir Uca”, “ İçimdeki Sen” , “ Barış Harekatı” , “ Talasemia Çiçekleri Açmasın” gelir.

BARIŞ HAREKATI,nda 74 Barış Harekatını şöyle anlatır şair…

“ Şafakla beraber başladı akın
Şafakla beraber Mehmetçiğin
Açıldı çelik pençeleri
Böyle gün görmedi Kıbrısım
Asırlardan beri…”
( BARIŞ HAREKATI, 1975)
Özellikle “ TALASEMİA ÇİÇEKLERİ AÇMASIN” kitabı büyük yankı bulur. Kitabın gelirini de Talasemialıları Koruma Derneğine bağışlar… Neredeyse günümüze kadar uzanan AKDENİZ ANEMİSİ adıyla da bilinen hastalık, genetiktir. Toplumun dinmeyen yarasıdır o yıllarda. Hemen her evde bir tane vardır, bağrı yakan… O yılların olanaksızlıklarıyla insanları çaresiz kılan… Bu kitap o yıllarda bir misyonu üstlenmiş, Talasemia toplum gündemine oturmuş. Bu konuda araştırmalar hızlanmış. Zamanla önü alınmıştır. Gençler bilinçlendirilmiş, elbette tıp da ilerlemiştir.

“ Biz talasemia çiçekleriyiz
Kanla beslenen…
Boynumuz büküktür
Ve sarı sarıdır yüzlerimiz
Ne ekmek ne su
Ne hava ne güneş
Yaşamamıza yetmez
İçimizdeki canavar
Aç bırakmaya gelmez
Kan gerek bize kan
Onbeşte bir, yirmide bir, ayda bir
Ama her zaman…”
(TALASEMİA ÇİÇEKLERİ AÇMASIN,1983-1986 iki basım)


1986 da kitabın ikinci baskısı yapılırken “Duy Acının Sesini” gelir. 1963 yıllarının yüreklerden kopan haykırışı, acısı dile gelir. Savaş her yerde savaştır. İnsana Kosova’yı, Bosna’yı da hatırlatır… Duyarlı yürek, acılara dayanamaz, haykırır… Aslında, üstüne ölü toprağı serpilmiş İNSANı uyandırmaya çalışır. Varsa, kalmışsa eğer, vicdanlara seslenir…

HEY KARA DÜNYA

“ Karaların karası dünya hey!
Açlıktan ölüyor Etopya
Ne güneş silebilir alnındaki lekeyi,
Ne rüzgar, ne yağmur, ne kar…
Sene 1984, mevsim sonbahar
Bitmek üzere yirminci asır
Boğazıma yumruk gibi oturmuş
Yüreğimdeki kahır
Ekranlara bakamıyorum
Gazeteleri açamıyorum
Hep senin tükenişin geliyor
Gözlerimin önüne
Etopyalı yavrum
Tok olmaktan utanıyorum…”

“ DUY ACININ SESİNİ, 1986)

Mehmet Levent, tam bir Lefkoşa aşığıdır, M. Kansu gibi… Hisarına, tarihine, meyhanesine, yaseminine vurgundur Lefkoşa’nın… Şiirlerinde çocukluk- gençlik anılarından hareketle o günün ve bugünün Lefkoşa’sını harmanlar… Kaybolan değerlere üzülür duyarlı yüreği… İsyanları oynar zaman zaman…
Ortaya LEFKOŞA BENİ DUYUYOR MUSUN? Çıkar. Hasretine çok çok 10 gün dayanırım dediği Lefkoşa sevdalısıdır o…

“Yağmurunda sırılsıklam ıslandım
Rüzgarında yaprak yaprak savruldum
Onbeşinde sevdalara tutuldum
Aşkın beni sarhoş etti Lefkoşa…

Sen içimde yangın, başımda duman
Sen, çağlar içinde bir sonsuz zaman
Sen bitmez çilem, kara sevdam
Aşkın beni sarhoş etti Lefkoşa…”

(LEFKOŞA BENİ DUYUYOR MUSUN? 1995)


Yıllar sonra bir akşam bir şiir etkinliğinde Sayın Bülent Yorulmaz, M. Levent’in bu şiiri ile Orhan Veli’nin “ İstanbul’u Dinliyorum “ şiirini iç içe vermişti müzik eşliğinde… Muhteşem kent sevdalılarını dinlemiştik, hayranlıkla…
1983 yılında KKTC’nin kuruluşundan sonra açılan güfte yarışmasında 800 eser arasında birinci seçilir “ ÖZGÜRLÜK VE BARIŞ” isimli eseri… Bu, bizim ilk marşımızdı… Ne yazık ki bestelenemedi. Hatırladığım kadarıyla hemen hemen her milli törende, anmada ve kutlamada okunuyor ve hepimizin ezbere bildiği şiir şöyle…
“ Selam sana Mücahit, Mehmetçik selam sana
Selam bu topraklardan fışkıran şehit kana
Barışa, özgürlüğe, bağımsızlığa selam
Selam aya yıldıza, ak yarınlara selam…

Türk doğduk, Türk yaşadık, yine Türk kalacağız
Hepimiz bir Mücahit, burçlarında sancağız
Dağlar gibi direndik, yıkılmadık yıllardır
Dün vardık, bugün varız, yarın var olacağız

Akdeniz göklerinde güvercinler salınsın
Özgürlük şarkıları, dağa taşa yazılsın
Hakkın ve adaletin bükülmez kolu gibi
Yaşasın Kuzey Kıbrıs, Cumhuriyet yaşasın…”

( BU VATAN BİZİM, 1997)

M. Levent’in kendisinin bile unuttuğu pek çok ödülü vardır. Bunlardan bir tanesi de YUNUS GİBİ… şiiridir. 1986’da Milli Eğitim Bakanlığının açtığı “ Yunus Emre Sevgi Yılı” konulu şiir yarışmasında da birincilik alır. 9 dörtlükten oluşan şiirden sadece iki dörtlük alabiliyorum…

“ Görelim Yunus gibi
Duyalım Yunus gibi
Sevelim sevilelim
Yanalım Yunus gibi

Gönüllerden gönüle
Dönelim coşan sele
Dünyayı sevgi ile
Saralım Yunus gibi…”
(AŞKIN SEYİR DEFTERİ, 1998)

Şiiri her şair farklı tanımlar. M. Levent’te şöyle der:

ŞİİRDİR DÜNYA

esiyor
yağıyor
akıyor şiir…
doğuyor
batıyor
açıyor şiir…
düş önüme be deli yürek
şiirden öteye yol var m’ola…


Vatan, toplum, insanlık, özgürlük, adalet adına durmadan dizeller sıralayan bu duyarlı yürek, SEVDA dendi mi bir başka atar. 1999 yılında çıkan “ BENİ GÖKKUŞAĞININ ALTINDA BEKLE” kitabındaki tüm şiirler aşk üstünedir. Zaten kapağında da AŞK ŞARKILARI yazar. M. Levent, Gülgün SERDAR ile yaptığı bir radyo programında da geleceğe ve en çok da sevgiye olan inancını şöyle vurgular.

“ Hepimizin, bütün dünyanın en fazla ihtiyacı olan şey “ SEVGİ” dir, diyorum. Ve sevginin, aşkın geleceği- olacağı yerde ben, namluların susacağına inanıyorum.” diyor ve ekliyor. Şair ne demiş “ Aşk gelince cümle eksikler biter.” Öyleyse her zaman aşk ve sevgi olmalı” diyor.

Şair, bütün iyi niyetiyle kavgaların biteceğini söyler, daha doğrusu diler ama bugün de kavgalar bitmedi, yarın da bitmeyecek… İnsanoğlu doyumsuz çünkü… Paylaşmak yerine hep bana, diyor…

“ onu gördüm
Yıllar sonra
Bir güvercin havalandı yüreğimden…

İncecik bir bahar yeli
Sevgilimin saçları cilveli
Gezindi durdu dans etti…

Oysa sevişmek vardı aşk adasında
Bilemedik
Yaseminler kan kesti…

Gözlerine konan
İncecik tatlı hüzün
Aşktan aşka vur beni…”
(BENİ GÖKKUŞAĞININ ALTINDA BEKLE)


Yıl 1999… Kitabı açıyorum. Sevgili arkadaşım şöyle yazmış. “ Hep yüreğinin götürdüğü yere giden sevgi ve güzellik perisi, şair Ayşe Tural’a…”
Kitabı gelişigüzel açıyorum. Sayfa 28… Bu şiir çıkıyor.

GÖZLERİN İÇİN BİR AŞK ŞARKISI

Bir yıldız kayar gibi gecenin kollarından

gözlerin gelip geçti hayatımdan
ellerim gökyüzüne asılı kaldı

şimdi seni arıyorum
dallarda incilenen yağmur damlalarında

gözlerinde bir çocuk gülüşüyle geldin
yağmurlu bir güneş gibi
süzülüp aktın yapraklardan
aydınlandı yüreğimin karanlık suları

şimdi büyük sevdaları gizleyen çocuk gözlerin
pırıl pırıl yanıyor aşkın yakamozlarında…

1987 yılında Folklorik Skeçler isimli kitabı yayınlanır. Kuruluşundan bu yana içinde olduğu gazetesi AVRUPA ( AFRİKA) da köşe yazarlığını sürdüren yazarın öykü çalışmaları da vardır. Ama o zor olan şiiri seçmiştir.
Son kitabı, gazetedeki yazılarından seçki olarak hazırlanmış. “ GÜZEL GÜNLER HANGİ TAŞIN ALTINDADIR ” adını taşıyor.

Şairler, hayal dünyalarındaki binbir renk, binbir koku ve sözcükle yaşarlar. Onlarla danseder, onlarla boğuşurlar… Derler ya, her şair bugünde değil, yarınlarda yaşar diye…
Bu haber 3124 defa okunmuştur

:

:

:

: