Hayatımdan küçük hikayeler … (3)

Sizlerle doğru örneklerde buluşmak istiyorum. Bu sayfamı çok sayıda gencin ve çocuğumuzun zevkle izlediğini, okuduğunu biliyorum. Bu nedenle de doğru seçimler yapmak için didiniyorum.

Sizlerle doğru örneklerde buluşmak istiyorum. Bu sayfamı çok sayıda gencin ve çocuğumuzun zevkle izlediğini, okuduğunu biliyorum. Bu nedenle de doğru seçimler yapmak için didiniyorum.
MUTLULUK BU OLMALI
Balkona çıkıp
Beşparmaklar’a bakıyorum…
Gözlerimi kapatınca
Güneş geziniyor yüzümde
Pencerede gülümseyen hercailer…

Bir güvercin havalanıyor
Havuzun kenarından
Bir serçe taşıyor gagasında
Yaşamın tohumunu…

Uzakta bir çocuk
Kahkaha atıyor
MUTLULUK bu olmalı, diyorum…
(Bu Dünya Sizin,2012 s. 70)
MUTLULUK DERSİ
Merhaba deyip tanıştığım küçük kız, beni çok etkiledi. Dümdüz siyah saçları omuzlarına değiyordu. İri kahverengi gözleri, çıkık elmacık kemikleriyle tipik bir melezdi… Büyüyünce alımlı ve dikkat çekici bir fiziğe sahip olacağı belliydi. Sıcacık bir gülümseyiş, hoş bir diksiyonla adeta bütünleşiyordu…
Sıradan sorularım onu hiç de sıkmışa benzemiyordu. Okul, dersler ve öğretmenler… Sohbetimizin ortasında bana geçen yıl “ MUTLULUK DERSLERİ” olduğunu anlattı ve bu yıl olmadığı için üzüldüğünü de ekledi…
Çok şaşırmıştım. Bu eğitim karmaşasında bu, düş gibi bir şeydi, gerçekten. İnanmam mümkün değildi! Nasıl bir şeydi acaba?
Sorularımı sürdürdüm. Beşinci sınıf öğretmeni, bir gün sınıflarına gelip, haftada bir gün onlara ders vereceğini söyleyince, minik beyinler belli ki dersten ürkmüşler. Ama öğretmen onlara, bu dersin “ MUTLULUK DERSİ” olduğunu söyleyince, bütün sınıf sevinçle onu alkışlamış.
Sonrasını merak ediyorum. Böyle bir derste ne yapılır? Küçük DENİZ, gerisini büyük bir hevesle anlatıyor; hem de yüzünde kocaman gülümseyişlerle…
Neler neler yapmamışlar ki o derste; hem de her hafta… O günü iple çekmiş hepsi, o dersi sevinçle beklemişler…
Hava güzelse, parka gitmişler. Salıncaklarda sallanmışlar. Bahçe oyunları oynayıp çiçekler toplamışlar… Hatta kuaföre bile gidip neler yaptığına bakmışlar… Kuaför, saçlarını tarayıp işini nasıl yaptığını göstermiş, onlara…
Yağmurlu havalarda ise silgi v.b eşya saklayıp onu bulma oyunu oynamışlar… Şarkılar söylemişler… Canları bir şeyler yemek isterse ortaklaşa alıp paylaşmışlar… Düşünebiliyor musunuz, ne HARİKA…
MUTLULUK ÖĞRETMENİni tarif eder misin, diyorum. Yüzü aydınlanıyor… “ Hep güler yüzlüydü… Çok tatlı bir öğretmendi… Hep bize komik hikayeler anlatırdı… Hepimizin mutlu olmasını isterdi… Çünkü bizimle sevinir, bizimle üzülürdü… Onu üzmemek için MUTLU OLMAYA ÇALIŞIRDIK…”
Şu an bile tıpkı o günkü gibi yüreğimde güzel kıpırtılar hissediyorum… Kelebekler uçuşuyor içimde… Deniz, o kadar güzel anlatıyordu ki; onunla birlikte ben de bu yıl, Mutluluk Derslerinin olmayışına gerçekten çok üzüldüm.
Hangi yaşta olursak olalım, bu derse hepimizin ne kadar ihtiyacı olduğunu düşündüm… Keşke her okulda, her sınıfta ruhumuzu anlayan, mutsuzluğumuzu yüzümüzden anlayıp bize yaklaşan öğretmenlerimiz olsa…
Yetişkinler,kendileriyle ve çevreleriyle daha barışık olmazlar mıydı o zaman?
Sağ ol SERHAT HOCA (Bayar)… Kocaman, sevgi dolu yüreğinle, pırıl pırıl tohumlar serpmişsin, çocuklarımızın duygu dünyalarına… Onlar ne seni, ne de MUTLULUK DERSLERİni asla unutmayacaklar…
(Biraz Mutluluk Alır mısınız? 1999, s. 102)
CIS
“cıs” deyince annem
Ellerimi çekerdim
Nelere uzatmışsam…
Ben büyüdüm
Ayakkabılarım büyüdü
CISLAR bir türlü bitmedi
İnadına DEVleşti…
Onu söyleme
Böyle yapma
Oraya gitme
Nereye kadar
AYIPLAR
Ve GÜNAHLAR…
( Benim Adım Şiir, 2000 s. 13)


İYİ Kİ VARSINIZ

Yıl 2001… Çanakkale Özel Kolejinde edebiyat öğretmeniyim… Okul, şehir dışında çam ağaçları arasında, Çanakkale Boğazı’na tepeden bakıyor… Son derece modern ve renkli bir bina. Arladaş ortamı uyumlu… Vahide ve Nuran en sevdiklerim… Vahide, matematik öğretmeni; Nuran’sa okul kütüphanesi sorumlusu… Görevinde gerçekten harika. Tam bir kitap kurdu… Her fırsatta yanına kaçıyorum, okuduklarımızı heyecanla tartışıyoruz… Kızı Sıdıka, tam bir cimcime… İnsana mine çiçeğini hatırlatan minyatür bir çocuk…
Bir sabah, idareci odasından çıkarken karşılaşıyoruz, onunla… Tanıştırılmayı beklemeden heyecanla, çabuk çabuk konuşuyor…
- Siz Ayşe TURAL’sınız… Sizi tanıdım… Kitabınızın arkasındaki fotoğraftan tanıdım… “ BİRAZ MUTLULUK ALIR MISINIZ? İsimli kitabınızı okudum…
Nefes nefese… Heyecanlı… Gitmeme engel oluyor… Tekrar oturuyoruz… Kitabımın nasıl bir tesadüfle eline geçtiğini anlatıyor… Uzunca bir süre baş ucunda durduğunu, okumadığını…
Sonra, çok sonra bir gün…
- O sabah, moralim çok bozuktu. Yataktan çıkmayı canım istemiyordu… Aksilikler, kötü olaylar birbiri ardına sıralanmıştı. Hayatım altüsttü… Negatif bir kişiliğim olmamasına karşın, tam bir ruh çöküntüsü içindeydim. Gözüm komodinin üzerinde duran kitaba takıldı. Merak ettim… İçimden de “ Haydi bakalım! Bana bugün gücünü göster… Şimdi moral ver de gücünü göreyim!..” diye meydan okudum…
Önce şöyle bir göz attım. Ardından yatakta doğrulup yastığımı iyice yerleştirdim. Yazdıklarınızı birbiri ardından, durmadan sayfaları çevirip yutarcasına okumaya başladım… Bir ara çok hızlı okuduğumu far edip durdum… “ YETER…” dedim, kendi kendime… “ Geri kalanını da sindire sindire sonra okursun…” dedim ve kalktım.
Elimi yüzümü yıkadım. Kocaman bir çaydanlık dolusu çay hazırladım. Apartman komşularımın kapılarını sırayla çaldım. Tüm komşuları bana çaya davet ettim… Hatta evin girişinde çalışan işçi,lere bile çay ikram ettim…
Eve gelen komşularımla da sizin düşüncelerinizi paylaştım… Siz YAZARLAR bizi şaşkına çeviriyorsunuz… Her zaman size ihtiyacımız var… İyi ki varsınız HOCAM, iyi ki varsınız…
Ardından da ekliyor: “ Bundan sonraki kitabınıza bu adı berin lütfen: İYİ Kİ VARSINIZ…
Yüreği sevgi dolu, kültürlü, sıcacık bakışlı, güler yüzlü, tarih öğretmeni ŞERİFE HOCA’ya içtenlikle teşekkür ediyorum… Pırıl pırıl yüreğine… İçten gelen çağlayarak akan ilgisine…
Benim için de sizler, YAZMA sebebimsiniz… YAŞAMA sebebimsiniz… Sizler de iyi ki varsınız… Sizlerden POZİTİF ışıklar almasak, bizler de yazamazdık…
“ İYİ Kİ VARSINIZ…”
( İyi ki Varsınız, 2005 s. 118)
LEFKOŞA’DA SABAH
Gün
Beşparmakları
Bir arpa boyu aşıyor…
Sabah dinginliği
Sarıp sarmalıyor ruhumu…
Serinliğinde ürperiyor içim
Gözlerimi kapatıyorum
Kirpiklerimde portakal renkli güneş…
Uzaktan
Serçelerin sabaha “ GÜNAYDINLAR…” ı
Yeşile çıkıyor
Güne “ MERHABA…” diyen ağaçlar…
Çığlık çığlığa yalnızlık…
Yaşamın sesi geliyor hafiften…
Gölgesi düşecek az sonra sokaklara
LEFKOŞAMın…
(Bu Dünya Sizin, 2012 s. 67)

SİZİN YILDIZLARINIZ…
Gece ne zaman gökyüzüne baksam, kendimi sonsuzlukta kaybolmuş gibi hissederim… Bu kayboluş, yok oluş anlamında değildir. Aksine VAROLUŞUN güzelliği, tanımlanamaz hoşluğudur…
Yıldızlar göz kırparken yaşamı düşünürüm. Onlar yaşamdaki yıldızları düşürür aklıma… Gerçekten gökyüzünde her birimizin yıldızı var mı? Elbette var… Onlar bize YAŞAMA UMUDU veren, GÜZELLİKLER armağan eden minik ışıklar…
İnsanlar, çevrelerinde olan bitenin farkında olmalı… Başkalarıyla ilgilenmeli mesela… Her şeye basit gözle bakan insanlarla yaşamak, kimilerimize güç gelir. Oysa benim bir MASALIM var… Biliyorum sizin de var… Masalımın içinde sizden gelen yıldızları, ışıkları yakalamam gerek. Onlar beni aydınlatıyor… Bu IŞIK SEVGİDİR… Bu IŞIK İLGİDİR… Bu IŞIK BÖLÜŞME, PAYLAŞMA, BİRBİRİNİ ANLAMAKTIR…
Birlikte bakmayı, görmeyi öğrendiğimiz gün, yıldızlarımız çoğalacak… İşte o zaman, gecelerimizin aydınlık günlerden farkı kalmayacak…
GÜLÜŞÜN
Seni düşündüğüm zaman
Dünyaları yeni baştan yaratıyorum…
Yeni baştan açıyor çiçekler
Güneş bir başka doğuyor şu tepenin ardından…
Kuşlar misali yüreğim
Olura olmaza gülümsüyor
Bakışın düşüyor aklıma
Ardından gülüşün
Beni baştan çıkaran
Hınzır, cilveli…
Aklımdan sevişmek geçiyor
Sokulmak…
Dokunmak…
Sarılmak…
Gülüşün beni baştan çıkarıyor…

Yaşamda karşılaştığımız her olay bizden bir yanıt bekliyor. Yanıtın ne olacağına ise biz karar veriyoruz. İşte verdiğimiz her yanıt bizi başka bir yöne sürüklüyor. Dolayısıyla da hayatımız değişiyor. Bu nedenle de doğru kararlar almak için çaba gösteriyoruz. En doğru akıl kendi aklımız da olsa, daha isabetli kararlar vereceğine inandığımız kişilere danışmak da yerinde olur. Çünkü biz, bulunduğumuz noktadan bazı yönleri görememiş olabiliriz. Bu nedenle atalarımız: “ DANIŞAN DAĞLAR AŞMIŞ; DANIŞMAYAN DÜZ YOLDA ŞAŞMIŞ…” demişler…
Siz siz olun, zaman zaman aldığınız kararları bir de başkalarına onaylatın… BAŞARI, AYRINTILARDA GİZLİDİR…
YAŞAMIN ÖĞRETİSİ
Önce
Şiir geldi seninle
Gecenin sesleri ardından
Ebemkuşağı saatlerdi yaşadığımız…

Yağmur çağırdı beni
Ve ben
Sana geldim
Umutlarımla
Sevinin yağışı
Bir başkaydı
Çisi çisi yüreğime…

Sense
Serseri mayın
Akan delice ırmak
“ içim sana akıyor…” derken
Gizemi çözebildin mi?

Yaşamın öğretilerine
Doğru kulak ver
GEÇ kalabilirsin…

SAĞLIKLA, MUTLULUKLA, İYİLİKLERLE KALIN EFENDİM…
Bu haber 3010 defa okunmuştur

:

:

:

: