Ressam Taylan Oğuzkan ile söyleşi…

Burası GİRNE… Güneşli bir haziran sabahı… Ben buraya bayılıyorum…

Burası GİRNE… Güneşli bir haziran sabahı… Ben buraya bayılıyorum… Burada yaşıyor olmak bana yaşama sevinci veriyor… Tatlı tatlı esen rüzgarla başlayan güzel bir gün… Ben yaşadığım yerleri hep çok sevmiş bir insanım… O yerin keyfini yaşamaktan hoşlanırım… Yürürüm yollarında, dolaşırım parklarında, ağaçlarına, çiçeklerine bakarım ve insanlarını izlerim… Kendime paylar çıkarırım. Her şehir tıpkı bir insan gibi nefes alır verir bana göre… Her kentin kendine özgü kokusu, dokusu, gülümseyişi ve size cevap verişi vardır. Burada yaşamaktan çoook mutluyum…

Taylan Beyle, ADA T. Programı öncesi bir görüşme gerçekleştirmek istiyorum. Bu nedenle Girne’de Cafe Dükkanda buluşuyoruz. Zaten burası benim özel mekanım oldu. Beni gördüğünüzde ya ön görüşme için ordayımdır ya da program sonrası konuklarımın izlenimlerini almak için, dinlenmek adına buluşmuşuzdur. Bugün de öyle oldu… Kahvelerimizi içerken sorularıma geçiyorum.

-Bize yaşamınızdan, özgeçmişinizden söz eder misiniz?

30 Kasım, 1948 Kıbrıs Baf doğumluyum. İlkokul ve ortaokul eğitim ve öğrenimimi orada tamamladım. 1969 yılında sanat eğitim ve öğrenimine İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde başladım. İlk iki yıl içersinde sanatçı adayı olarak temel nazari – kuramsal dersler, temel çizim ve desen eğitimi sürdürdüm. Önceleri klasik Grek ve Roma yontulara bakarak desen çalışmalarını sürdürdüm. Sonraları ise canlı modelden çizim-desen çalışmaları yaptım.

Daha ileri aşamada “Devrim Erbil Atölyesi’ne” girdim. Orada resim çalışmalarımı sürdürdüm. Erbil resim atölyesi-işliği çok yeni açılmıştı. Ben ve benim diğer sanatçı adayı arkadaşlarım bu devrimci, ilerici, her türlü yeniliğe açık, özgür ve çoğulcu ilkelerine bağlı olan bu yeni atölyeyi doldurmuştuk. İşte bu güzel eşsiz ortam içerisinde dostluk ve gönül rahatlığı içinde çalışmalarımı sonuna dek sürdürdüm. Atölyemiz kendi içine kapanık değil, aksine, tümden dışa açık, herkesi kucaklayan, sarıp sarmalayan, yenilikçi, ilerici ve özgürlükçü bir yapıdaydı.

1982, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Resim Bölümünden Yüksek Lisansla mezun oldum. Bir süreliğine İngiltere ve Avustralya’da yaşadım. 1994 yılında adamıza temelli dönüş yaptım. 1994-1997 yılları arası devlet ortaokullarında resim-iş öğretmenliği yaptım. 1997-2003 yıllarında, Gazimağusa Doğu Akdeniz Koleji’nde sanat-tasarım ve sanat tarihi öğretmenliği yaptım. 2004-2009 yıllarında, Lefkoşa Yakın Doğu Koleji’nde sanat-tasarım ve sanat tarihi öğretmenliği yaptım. Şimdi emekliyim…

-Siz, resim sanatını genel olarak nasıl tanımlarsınız?

Resim sanatı, özlem, duygu ve düşüncelerin belli hoş-duyum-estetik kurallar çerçevesinde iki boyutlu bir düzlem üzerine yansıtılmasına dayanan sanat dalı. Resimde oylum-hacim, yer, inginlik ve ışık etkileri, resimsel öğeler aracılığıyla elde edilir; bunlar biçim, çizim, desen, tasarım, yazı renk, ton çeşitlilikleri, doku özellikleri ve sairedir. Öğelerin çeşitli biçimlerde bir araya getirilmesi resmin düzenlemesini oluşturur. Renk, ışığın değişik dalga-boylarının gözün görme noktasına ulaşması ile ortaya çıkan bir algılamadır. Yani aşığın olduğu yerde renk, olmadığı yerde ise renkliksiz, her şey siyahtır. Bu algılama, ışığın maddeler üzerine çarpması ve kısmen soğurulup kısmen yansıması nedeniyle çeşitlilik gösterir ki, bunlar renk tonu veya renk olarak adlandırılır.
Resimde yaratıcı olunması yalnızca doğuştan gelen yeteneğe bağlı değildir. Onunla ilgili bilgi, teknik ve yöntemler de edinilmesi gerekir.

Gerçekçi olsun, soyut olsun; resim, insanlık kültür ve uygarlığına her zaman ışık tutacaktır.
Resim göze seslenir. Ruhun penceresi de gözdür. Resim, kelimesiz bir şiirdir.

-Taylan Bey, şimdi de resim sanatının dallarını bir hatırlayalım…

-Ayşe Hanım, isterseniz önce konularına göre resme bir göz atalım.

Her resim yapımına başlarken, kesinlikle konunun ne olacağı düşünülür. Resim yapmaya yeni yeni başlayanlar için oldukça güç durum arz eder bir konuda karar vermek. Resimde konunun ne olacağı çok önemlidir aslında. Gerçeğe bakacak olursak her konu, resim yapma için iyidir, uygundur. Öncelikle de içinde konuların bitmediği, tükenmediği doğayı sevmek, ona ilgi duymak ve onunla haşır neşir olmak gerekmektedir.

Portre:
Belirli bir bireyin yüz ve baş özlüğünü yansıtan resim denir. Genellikle baş, omuz ve göğse kadar yaratılır. En iyi ve en nitelikli portreler başı az da olsa sağa ya da sola çevirerek inginlik sağlanır. Işığın yandan gelmesi ve örnek görüntünün de düz karşıya bakması en iyisidir. Çoğu ressamlar, gözgü karşısında kendi yüz resimlerini başarılı bir şekilde çizdiler.

Figür-gövde:
İnsan ve hayvanları kendine konu edinen resim çalışmalarına denir. Figür bütün bedeni gösteren resim çalışmalarında kullanılır.

Ölü-doğa:
Cansız, dingin ve durgun doğa resimlerine denir. Meyve, çiçek ve yeşilliklerin, kimi günlük araç-gereçlerin, avda vurulmuş av hayvanların, balıkların resimlerine ölü-doğa resmi denir. İnginliği olmayan konularla ilk çalışmalar yapılır. Kitap, kutu, teneke, masa, çanta gibi düz çizgili ve gölgeleri açık ve net olan eşyalardan başlamalı. Daha sonraları ise testi, sürahi, vazo gibi yuvarlak biçimli eşyaların resimlerinin üretilmesine geçilir. Renk, leke çizgi, ritim, ışık-gölge gibi konuları anlamak ve kavramak açısından çalışılması gereklidir.

İçeri-enteriyör-bina içi:
Bina-yapı içini gösteren resimler. Oda içi, koridor-geçit ya da tarihi eserlerin içinde olması mümkündür. Bina-içi resim üretimlerinden bina içi görünüğü-perspektifi öğrenmede, eski eserleri tanımada, sahne ve ev süslemeciliğini oluşturmada çok yararlanılır. Köy evlerin içi, mutfakları, birer renk ve biçim yığını olan kilimlerin, halıların görünüşleri ve araç-gereçler çok uygun resim konuları olarak seçilebilir.

Görünüm-manzara:
Konusunu doğadan alır. Örneğin; denizler, göller, gökyüzü, bulutlar, evler, sular, ırmaklar, dereler, ovalar, ormanlıklar gibi. Çok yararlı bir çalışma şeklidir. Ressamın doğayı yakından tanımasıdır. Ressam tarafından konunun biçimini, rengini ve diğer kimi özelliklerini öğrenir ve gözlemleme yapar.

Tasarçizim – şematik resim:
Tasarçizim durumundaki resim bir hadise ya da herhangi bir eşyanın sade yalın çizgilerle çizilmesidir. Bu çalışmalarda ayrıntılara gitmeden belli noktalar ele alınır. Anlatılmak istenen konuyu çizgilerle yalın bir şekilde ortaya koyabilmektir. Reklam ve grafik-çizgisel resimlerinde bu tarz çalışmalardan çok fayda görülür.

Tanıtım-reklam:
Herhangi bir ürünü tanıtmak, bir gelişmeyi, bir hadiseyi çevreye yaymak, duyurmak, ilgi çekmek, bir düşünceyi telkin ederek yaymak için yapılan resimler. Bu çalışmalarda ayrıntılar atılarak, telkin edilecek düşünceyi açıkça yansıtan renk ve şekiller kullanılır. Bu tip resimlere de “afiş” denir. Ayrıca bu tanıtım resimlerde-afişlerde yazı da kullanılır. Afişlerdeki yazıların söz ve tümceleri çok çok kısa seçilir. Yansıtma ilginç olmalı ve yazılar da kısa olduğu gibi de konuya uygun olur.

İş resimleri:
Yapılacak bir ürünün biçimini, boyut ölçülerini, üretiliş sırasını gösteren resimler. İş resimlerinde gereğine göre pergel, cetvel, gönye gibi araçlar kullanılır. Teknik Resim de denir. İş resimlerinde yapılacak eşyanın görünük-perspektif resmi çizilir. Sonra uygun olarak önden, yandan, yukarıdan görünüşleri çizilir, üretilir ya da yapılır.

Süslemeci (dekoratif) resim:
Herhangi bir yüzeyi ve eşyayı süslemek için yapılan resimler. Süslemeci resmi oluşturan örgenlere de (motif) denir. Örgenler doğada bulunan çeşitli varlıkların yalınlaştırılmaları, simgesel duruma getirilmeleri ile yapılır. Yalınlaştırmanın süslemeci resimde önemli bir konumu vardır. Örgenler açık-seçik ve anlamlar içermeli. Örgenler ve çizgiler birbirine orantılı olmalı. Örgenler anlamlarına ve kullanıldıkları yerlere göre renklendirilmeli.

Soyut resim:
Konusu olmayan bir resim türüdür. Varlıkların görünüşlerine bağlı kalmadan yapılan resimlerdir. Soyut resimde bir şeye benzeme ya da benzetme aranmaz. Bütün iş, çizgilerin ve renklerin göze güzel ve hoş gelecek şekilde düzenlenmesidir. Bu nedenle de sanatçının çizgi ve renk bilgisi iyi olmalıdır. Çağcıl (modern) resim sanatında bir akım olan bu çalışmalar; süsleme, giyim-kuşam, yapı ve yontuculuk sanatlarını da etkisi altına almıştır.

-Elbette çalışma şekillerine göre de resim dallara ayrılıyor değil mi?

Elbette Ayşe Hanım… Bu konuda da şunları sıralayabiliriz.
Örnekten (modelden) resim:
Örnek-model karşıya alınır ve ona bakarak resim çizilir ya da yapılır. Oran, görünük, düzenleme unsurları ve renk bilgisi resim temel öğelerini öğrenmek ve ilerletmek için örnekten çalışmalar sürdürmek lazımdır. Başlangıçta dingin örneklerin resimleri yapılır.
Bellek resim:
Çok önceden görülmüş, bilinmiş, öğrenilmiş ya da başımızdan geçmiş bir olayı canlandıran resimler. Bu tarz çalışmalar, belleğimizi, algılayışımızı ve ilgimizi geliştirir, olgunlaştırır. “Yaşadığın çevreye, insanlara kendi gözlerinle, ilgi ile bak, gördüklerini açık ve seçik gör, kendi belleğinle bulacağın bir düzene sok ve insanlara göster” deyişi bu konuyu çok iyi yansıtmaktadır.

İmgesel-düşsel resim:
Gerçekleşmesi olanak dışı ya da çok zor olan konuların resmini yapmaktır. Resim yapmanın düş gücünü geliştirip ilerletir. Onun özgün biçim ve renk düzenlemeleri üretmesini kazandırır. Bu tür ya da tarzda çalışmalar, resim yapanın yaratıcılığını ve kişiliğini de olgunlaştırır. Genellikle düş, cennet, cehennem, masal ve mit gibi soyut içerikli çalışmalar bu resim tarzının kapsamı altına girer.

-Bir de genel olarak RESİM AKIMLARI’na şöyle bir göz atsak…

Resim sanatına bağlı ön izler yontma taş çağında görülür. Tarih öncesi mağara ve barınaklarda yaşayan ilkel insan toplumlarında resimde inanılmaz bir gelişmişlik vardır. Bu eski çağ ilkel insanların, keskin-sert uçlar, yanmış ağaç parçaları, kemikler ile yaptıkları mağara duvar resimleri genelde av ortamlarını betimlemektedir. Bu çalışmalardaki çizginin kıvraklığı ve konuya uyumluğu bugün de özenerek ve gıpta edilerek bakılabilmektedir.

Rönesans’ın anlamı yeniden doğuştur. 15. ve 16. yüzyıllarda Batu Avrupa’da sanat kültür ve bilimde ortaya çıkmış gelişmeler. Rönesans İtalya’da 14. yüzyılın sonlarında hümanizm ile başlar. İlk Çağ-antik eserlerinin incelenmesi ile ortaya çıkmıştır.

15. yüzyıl ortalarına doğru güzel-ince sanatlarda önemli değişmeler olmuştur. Sanatta gerçekçilik öne geçmiş: Gerçekler yansıtılmış, doğaya dönüş başlamıştı. Resim, yontu ve mimarlıkta çok gelişmeler olmuştu. Rönesans sanatçısı, eserlerini üretirken kendi sanat görüşlerini de katmıştır. Gözlem ve araştırmalar yapılmış gerçek ölçüler, bütünlük, denge ve uyum, sanat eserlerinin görünük, ışık-gölge, biçim etkisi gibi kurallar sanatçıyı yönlendirmiştir. Böylece sanat Orta Çağın katı kural ve şekilciliğinden uzaklaşmıştır.

Rönesans resim:
Antik Çağlardan etkilenme, yontu ve mimarlıktaki gibi kolay olmamıştır. Çünkü Grek ve Roma Dönemine ait resimlerin çoğu kaybolmuştur. Erken Rönesans Döneminde Bizans resminde görülen fresko-ıslak alçı tekniği ve dini konular sürmesine karşılık, yağlı boya tekniği geliştirilmiştir. Figürlerin işleniş biçimi ve geride yer alan manzara resmi derinlik anlayışının mimarlık ve yontuda olduğu gibi resim sanatında da ele alındığını kanıtlar.

Neo-klasisizm:
18. ve 19. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkan Neo-klasik akım Barok ve Rokoko sanatına tepki olarak doğmuştur. Rönesans ile Grek ve Roma sanatı yeniden canlandırılmak istenmiştir. Figürlerin işlenişinde Grek ve Roma sanatında olduğu gibi, bedenlere güzellik veren bir işleniş görülür.

Romantizm:
18. yüzyıl sonundan başlayan resim, yazın, şiir ve müzikte görülen bir sanat akımıdır. Önce İngiltere ve Almanya’da, ardından Fransa, İtalya ve İspanya’da etkileri görülmüştür. Romantik sanat, sayısal düzen ve bilimsel yollarla, aklın yönlendirdiği sanat anlayışına, yani klasisizme tepki olarak doğmuştur. Resimlerde çizgi önemini yitirir, renk öne çıkar. Bu dönem sanatçıları çoğunlukla yağlı boya resimler çalışmışlardır.

Realizm-Gerçekçilik:
19.yüzyıl ortalarında Fransa’da ortaya çıkan bu sanat akımı, konu ve üslup bakımımdan ya da cihetinden yaşamı, doğayı olduğu gibi yansıtma ve biçimlendirme idraki ve anlayışıdır. Gerçeklik, neo-klasisizm ve romantizme mukabil ve tepki olarak doğmuştur. Antik sanata dönmek ya da düş dünyasında yaşamanın –romantizm- yerine, gündelik yaşamı, insan yaşantısını kendine konu edinen bir anlayış ve akımdır. Konular genellikle işçilerin ve köylülerin günlük yaşamından alınan kesitlerdir. Resimlerde bedenler gerçek görünümleri ile öne alınmış geride kalan manzara ise geniş bir ufuk çizgisi içindedir.

İzlenimcilik-empresyonizm:
İzlenimcilik 19.yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında Fransa’da ortaya çıkan sanat akımıdır. Açık havada resim yapan izlenimci sanatçılar, günün değişen anlarında gelen ışığın nesneler üzerindeki biçim ve renk değişimlerini resimlerine yansıtmıştır. “Her doğa resmi yerinde bitirilmelidir” görüşü benimsenmiştir. Düzenlemede yapaylıktan çok, anlık konular yakalanmaya çalışılır. Böylece konu, hızlı bir çalışma ile düzleme aktarılır. İzlenimciler resimlerinde birbirini bütünleyen renkleri, örneğin; kırmızı-yeşil, mavi-sarı, geçiş renkleri olan turuncu ve moru kullanmışlar, güneşin renkleri arasında bulunmayan kahverengi, siyah ve gri tonlarına yer vermemişlerdir.

Kübizm:
20. yüzyıl başlarında İzlenimciliğe karşı tepki olarak ortaya çıkmıştır. Öncülüğünü Fransız George Braque (Brak) ile İspanyol Pablo Picasso (Pikasso) yapmıştır. Daha sonra İtalya, Almanya, Rusya ve İngiltere gibi ülkelerin sanatçıları da bu akıma ayak uydurmuşlar. Böylece Kübizm 20. yüzyılın önemli resim inginliklerinden biri durumuna dönüşmüştür. Kübist resimde, nesne göründüğü gibi değil düşünüldüğü gibi resmedildi. Nesnenin her yanından görünüşünü göz önüne alarak yapılan ve nesneyi yüzlerce parçaya ayrıştıran biçime ayrıştırıcı kübizm denir. Kübizm akımı yapıştırma kağıt tekniğini de sanat ortamına kazandırmıştır. Resme bez, kağıt parçaları ve kutular gibi gereçlerin yapıştırılması ile yalın hendesel kurgular ya da kuruluşlar oluşmuştur. Buna da birleştirici kübizm denir. Bu tarz Afrika zenci yontularından etkilenmiştir.
Kübizm İzlenimci renk anlayışını terk etmiş ve oylum-hacim değerlerini gri, kahverengi uyumlar içinde vermiştir. Biçimler sanatçının egemenliğindedir ve önde gelir. Sanat doğanın benzetilmesi-taklidi olmak durumundan çıkmıştır. Kübist resim, yontu ve mimariye koşut olarak süsleme sanatlarda da – takılar, süs gereçleri, ev gereçleri, iç süslemede çok etkili olmuştur.

Dışavurumculuk-ekspresyonizm:
19. yüzyıl sonunda Kuzey Avrupa’da – Almanya, İsveç, Norveç – ortaya çıkan bu sanat akımı resimle birlikte yazın, müzik, seyirlik, yontu ve mimarlıkta da etkili olmuştur. Dışavurumculuk; bir yaşam anlayışı, bir dünya görüşüdür. Bu görüş kişinin tinsel durumuna yönelmiştir. Dışavurumcu resim, bir iç dünya görüşünün, yaşamın verdiği acıların anlatımıdır, yansımasıdır. Bu nedenle izlenimciliğin tam karşıtıdır.
Resimde dolaylı anlatımlara, simgesel biçimlere yer verilmiştir. Parçalanmış, çarpıtılmış biçimlerle yüzeysel bir anlatım egemen olmuştur. Renkler geniş yüzeyler biçiminde sürülmüş, yoğunlaştırılmış koyu siyah, koyu kahverengi, sarı, mor, kırmızı, yeşil ve turuncular kullanılmıştır. Tüm bunlar sanatçının düşünce yapısına göre canlandırılmıştır.

Soyut resim:
1910 yılından sonra Avrupa’da ortaya çıkan ve dünyaya yayılan bir sanat akımıdır. Soyut resim sanatçıları, nesne, doğa ve canlıların görünüşlerinden yararlanmayı ter etmişler, resimde coşku verici düzenlemeler, renkler ve çizgilerle ulaşmayı amaçlamışlardır.

Gerçeküstücülük – sürrealizm resim:
1924 yılına başlayan resim ve yazında görülen bir sanat akımıdır. Gerçeküstücü resimler doğanın mantıksal görünüşünü değil, insanın bilinçaltı ve düşlerindeki dünyasını göstermek istemiştir. Sanat bilinçaltından beslenen akıl dışı bir ortamın anlatımı olarak benimsendi. Birbirleri ile ilgisiz görünen, biçim ve nesneleri bir araya getirmek, bütünlük içinde sunmak, kimi zaman görünük içine yerleştirmek ya da düz bir yüzeyde toplamak, gerçeküstücülerin belli başlı eğilimleridir. Sanatçılar resimlerinde zıt renkler kullanarak, anlatımı çarpıcı boyuta ulaştırmışlardır. Sanatçılar ilkel toplumların sanatlarından da etkilenmişlerdir.

Pop art resim:
Sanatın çok önemli olduğu bir çağda yaşıyoruz. Sanat gölgesinde-sayesinde, gelişim gösteriyoruz. 20. yüzyıldan bu yana çağdaş sanat akımlarının gelişmesi ile ortaya çıkan pop art kültürü, süslemecilik de içinde olmak üzere, yaşamımızın her alanına girmiştir.

Pop sözcüğü, sanat etkinliklerinde geniş bir alanı kapsar. Bu, sayısız etkinliklerin bölüştükleri ortak yönler kitle iletişim görüntülerine yaslanmaktadır. Soyut bir sanat olan Pop Art adı, 1960’dan sonra ABD’de ortaya çıkar ve Avrupa’ya yayılır. Bu yönelişin ya da akımın sanatçıları, sanayi ürünü artıklardan, gazete, dergi, mecmua parçalarına, insan ile diğer canlı ve nesnelerden alınmış yontu kalıplardan, hazır doğa nesnelerine değin ne bulurlarsa kullanmışlar ve bunları sanat yapıtı olarak sergilemişlerdir.

Şimdi konumuzun en can alıcı noktasına geldik. İzleyici olarak bir resim nasıl okunur, nasıl anlamlandırılır? Pek çok sergi gezen insanımız bir resmi nasıl yorumlamalı?


BİR RESİM NASIL OKUNUR?

Bir resim, ya da bir görüntü gerçekten okunur ve yorumlanır. Aynen konuşulan diller gibi resmin de bir dilbilgisi, söz dizimi, tümceleri ve yazı-öbekleri vardır. Her resmin ayrı bir kahramanı, amacı, erimi ve ilişkide olduğu her şeyle ortak bir iletisi ya da duyurusu vardır. Resim bir ortam sanatıdır, görsel olarak görüneni hemen yansıtır. Öyle ise, resme bakarak yorumdan çok, o yorumun nasıl olacağıdır önemli olan. Öyle ise, yaratıcı gücü elinde tutan sanatçının bastığı yer neresidir? Resim içinde onu yaratan, üreten sanatçı gizliden kendini açığa koyar ya da ele verir. Bir resim okunurken sözde ve yazından güç alarak bakan gözün düşlerinden imgeler yansır.

Bir resmi yorumlarken karşımıza ikonoloji ve ikonografi (ongunbilim ve ongunyazı) ya da simge-bilim ve simge-yazı kavramları çıkar. Kökleri eskilere dayanır. İkonoloji sözü on altıncı yüzyılın sonuna aittir. Ama yirmili yıllarda kullanılmaya başladı. İkonografi simgelerin ve sembollerin yazılması, incelenmesi ve okunması; ikonoloji ise sanatsal simgecilik üzerinde incelemedir. İkisi de ortak ve yakın ilişkidedir. Yani “simgelerin incelenmesi” demektir. Buna karşın ikonografi’nin özgün anlamı, İsa, Meryem ya da azizlere ait satıh resimlerin incelenmesidir. Günümüzde bile Yunan-Rum Ortodoks dini yazarlar anlamında kullanılır.

Resim, anlatmak istediği şeyin dışında, yalnızca bir nesne, bir yaratı olarak, aynı zamanda bir çeşit hoşnut olma kaynağıdır. Bize onu sevdiren, duvarımıza astıran şey de bu aynı hoşnut olma isteğidir de. Bir resmi okuma noktasında kişinin bilgi ve kültürel birikimleri elbette öne çıkmaktadır.


Resmi üç aşamalı inceleme ve okuma şeklinde olur.

Doğal anlam: sanatsal anlatımlı motifler; doğa, ağaçlar, evler, insanlar, hayvanlar, yollar; savaşlar, toplantılar, devletler vs. ön simge-ongun okuma ve yorumlama.

Geleneksel anlam: simgeler, imgeler, öyküler, yerine koymalar, kıyaslamalar ve benzetmeler dünyası. Olaylar gerçek olarak tanınır. Örneğin, Fransız Devrimi olarak; bir savaşın Birinci Dünya Savaşı olarak tanımlanması vs. çözümleme şekli ise, simge-yazıdır.

Gerçek anlam-içerik: simgesel değerler ortamı. Derin anlam da denebilir. Bir toplumun, ülkenin, ulusun ya da dönemin eğilim, düşünce ve anlayışın ortaya konması. Yorumlama: simge-ongun-bilimsel şekli.

Resim sanatının sizi etkileyişi nasıl oluyor?

Ülkemizde resim galerisi yoktur. Aslında bu utanç verici büyük bir eksikliktir ve halkımız sanat ve kültür açısından olumsuz etkilenmektedir. Hatta yoksun bırakılmaktalar. Okullarımızda da resim dersine eğitim bakanlığı olsun, eğitim kurumları olsun, yetişkinler olsun, öğretmenler olsun ve dolayısı ile de çocuklarımız olsun, gereken özeni ve önemi vermiyorlar. Okullarda resim asıl ders olarak karşılanmıyor.

Dış ülkelerdeki sanat resim galerilerine sık sık gittiğim oldu. Oralarda gördüğüm büyük resim ustalarının müthiş başyapıtları karşısında hayret, hayranlık ve şaşkınlıklar içine düşüyordum. Klasik, yeni ve çağdaş tarzda büyük usta ressamların başyapıt resimleri önünde her zaman mutluluk, heyecan ve coşku içinde oldum. Her zaman da mutlu oldum doğrusu.

Yüzyıllardır değişime uğrayan batı kültürü içinde resim sanatının anlamı çok büyüktür. Gerçekçilik, yaratıcılık, üretkenlik, teknik ve beceri her zaman egemenliğini korumuştur. Ama günümüz resim anlayışında, bu özellikler giderek azalmıştır. Yine de insanlar, bugün bile resimdeki sanatsal niteliklere sıkı sıkıya bağlıdır.

Resim beni tekdüzeli ve sıkıcı günlük yaşamdan uzaklaştırıp duygu, yaratıcılık ve düşünce dolu gerçek ortama sürükler. Uğraştığım resim sanatı, beni her zaman düşünmeye ve resim üretmeye iter. Resim sanatının öğretilemediğini çok iyi bildiğim için, resim yaratımında asıl gerekli olanın beceri, yetenek, istek, coşku ve üretkenliktir. Resim sanatı beni olumlu yönde etkiliyor, çünkü onu çok seviyorum. Her an, en çok iç içe olmak istediğim uğraştır resim.

Resim sanatı beni her zaman etkiler. Ve çok da değerlidir benim için. Resim sanatı benim özgür, özgün duygu ve düşüncelerimi yansıtır. Resim sanatı düşündüğüm gibi çok etkileyicidir; resim sanatının değeri beni, düşün gücümü ve yaratıcılığımı kullanmaya sevk eder. Tüm duyu, duygularımı ve yaratıcılığımı kullanmama neden olur. Özellikle de görme yetisi – resim, gözlere hitap eden sözü olmayan şiir gibidir.

Resim, çevremdeki her şeyin temiz, titiz, derli toplu, düzgün ve çekici olmasını istetmektedir. Çok sıkıldığım anlarda, kendimi resim üretmeye yönlendiririm. Böylece, kendimi inanılmaz derecede özgür hissederim. Bendeki bu durum olumlu olarak resim sanatıma yansır. Resim sanatı duygularımı özgürleştirmenin yolunu açar. Resim sanatı benim için yaratıcılığın çıkış yoludur.

Bir resme başlarken nasıl olursunuz, neler hissedersiniz?

Bir resim yapma düşüncesi, coşkusu ve sevinci bana uzaklardan gelir. Bilinmeyen yerlerden gelir. Bunları sezerek, süzerek ve görerek işe koyulurum. Düşlerimi, içgüdülerimi, isteklerimi harekete geçirip, sonunun ne olacağı belirsiz büyük bir kavgaya girmiş gibi olurum. Yeni bir resme başlarken kendimi içi macera ve mücadele dolu bir yola girdiğimi hissetmiş olurum.

Yeni resim, yeni bir heyecan, yeni bir uğraştır benim için. Ama yine de, resimde daha iyi yapabilmenin yolunu seçerim. Yeni resme başlarken mümkün olduğu kadar daha iyi yapma kaygısı içinde olurum. Bu yolda iyi bir başlangıca girdim mi yeni resmimin olgunluğa ulaşması kendiliğinden olur. Başarılı ve nitelikli resim yapabilmem için iyi bir gözlemci tavrı takınarak konu ile yakından tanışma yoluna girerim.

Onunla birlikte yaşarım. Yeni bir resmi yaparken mutlaka bir başlangıç noktasından çıkış yaparım, ama bu yeni resim nerede biteceği pek bilinmez olur benim için. Yeni bir resme başlarken içimde aşırı duygular kaynaşmaya başlar. Bu kaynaşan duygular patlar. Bütün düşünceler yanardağdan püsküren kızgın lavlar gibi çıkıp taşar. Bu taşkınlık sonucunda üzerinde uğraştığım resim aniden çarpıcı bir şekilde patlamalarla oluşmaya başlar. Bu hal da beni çok mutlu kılar ve sevindirir. Resmi üretirken görüneni yansıtmak değil, onu en etkin bir şekilde görünür kılmaktır, asıl endişem ve tasam da bu.

Sevgili Oğuzkan, yeni atölyeniz açıldı. Hayırlı uğurlu olsun. Atölyenizde ne gibi özellikler var?

KKTC’de uzun süre orta dereceli okullarda resim öğretmenliği yaptım. Yaş gereğince şimdi emekliyim. Ama emekliyim deyip de inzivaya çekilir gibi ortalardan uzaklaşmak benim için mümkün değildi. Kendime bir uğraş ve meşgale gerekli olmuştu. Ciddiyetle belirtmek isterim ki, bana meşgale olacak şey, resim sanatıyla uğraşmaktı. Bana yakışan da buydu zaten.

Bundan sonraki tekdüzeli, sıkıntı verici yaşamımı daha hareketli ve renkli kılmak için, kendime ait, mütevazı resim işliğimi açtım. Her zaman girip çıkabileceğim, resim çalışmaları yapabileceğim, çalışmalar sürdürebileceğim, huzur ve mutluluk içinde olabileceğim bir mekan oldu benim için.

İçinde kendim özgürce çalışabileceğim bir atölyeye sahip olmak emelimdi zaten. Zaman zaman, kafa karıştırıcı dünyadan ve çevreden uzaklaşarak, kendi mekanım içinde huzurla çalışmalar yürütmeyi yeğlemekteyim. Şimdilik atölyenin donanımı sınırlıdır. Bir takım eksikler vardır. Büyük bir oda lüksüne sahip değilim, ama yine de benim için yeterli düzeydedir. En erken bir zamanda atölyeyi, tam donanımlı ve teşekküllü bir hale getirtmek arzusundayım. Kendime ait böyle mütevazı, yalın ve gösterişten uzak bir işlikte çalışmak beni çok mutlu etmektedir.

Ayşe Hanım, benimle bu güzel söyleşiyi yaptığınız için size teşekkürlerimi bildiririm. İnanın çok mutlu oldum, kıvanç duydum ve sevindim.

Ayrıca, Kıbrıs Star Gazetesi’ne içtenlikle ve samimiyetle teşekkürlerimi bildiririm bana böyle bir imkan ve olanak sağladığı için.

Taylan Bey, bana ayırdığınız zaman için, verdiğiniz bilgiler için ben sonsuz teşekkür ederim. Anlattıklarınızı okuyanlar sanırım artık gözü kapalı olarak bir resmi seyretmeyecekler… Onu daha iyi anlamlandıracaklar…
İyiliklerle kalın… Sanata yolculuğunuz hiç bitmesin…

Bu haber 2995 defa okunmuştur

:

:

:

: