“ Olmaya devlet, cihanda bir nefes sıhhat gibi…”

Ne zaman Lefkoşa Devlet Hastanesine yolum düşse (Allah kimsenin yolunu düşürmesin…) şaşar kalırım.

Ne zaman Lefkoşa Devlet Hastanesine yolum düşse (Allah kimsenin yolunu düşürmesin…) şaşar kalırım. Dışarıda yüzlerce insanın hayatın dişlileri arasında, deliler gibi koşuşturması, didinmesi bu kapıdan girdiğinizde bütün anlamını ve önemini yitirir.
Burada acıyı, çaresizliği, yaşam- ölüm arasındaki ince çizgiyi hemen kavrarsınız… Neleri dert ettiğiniz, neleri gereksiz yere umursadığınız kafanıza dank eder. Acıdır… Gerçektir ama…Oraya gelinceye kadar, sizin için önemli olan her şey silinir, gözünüzden… Kalakalırsınız… Aptallaşırsınız… Kendinizi başka bir gezegende hissedersiniz…
GÖLGE
Derdimiz
Yemek içmek eğlenmek
Başka kaygımız yok
Ara sıra ölümler de olmasa
Yaşamımıza hiç gölge düşmeyecek…
Ayşe TURAL ( Sevgileri Yarına Bırakma, 1998/ s. 36)
Burada konu CAN’dır, KAN’dır, İNSAN’dır… Acabalarla/ daha kaç saat yaşar’larla/ acele kan arayın- bulun’larla…yumak olmuş bir yığın görevli, hasta yakını ve HASTALAR…
ÇARESİZLİĞİN ne demek olduğunu insan, yalnızca ÖLÜM karşısında yaşar… Ben her zaman KÜT! Diye ölüvermenin en güzel son olduğuna inanırım; ya da sonun başlangıcı… Hangisini doğru sayarsanız… Önemli değil… Önemli olan o noktaya gelene kadar çekilen sıkıntı ve üzüntülerdir. Hasta ayrı acı çeker, yakınları onun için ellerinden bir şey gelmemesinin üzüntüsünü… Allah kimseye böylesi uzun süreçler vermesin…
BİZ NE YAPABİLİRİZ?
Sağlık sektörü, ülke ekonomisinden en çok pay alıp yatırım yapılması gereken sektördür… Sağlıklı yaşamak, sağlıklı bir hayat sürdürmek için en kolay formül: En küçük sağlık sorununun yol yakınken erken çözüme ulaştırılmasını amaçlamak, mümkünse ortadan kaldırmak…
Can(A)KAN nedir?
Bir hafta öncesine kadar adını bile duymadığım, hakkında hiçbir şey bilmediğim bir gönüllü grubu… Beni facebooktan arkadaşım Asya Gülgün ÖZKAN önermiş… ( Sevgili Asya ile aynı memleketten olduğumuz ortaya çıktı zaten… Neden bu kadar kaynaştığımızı, birbirimize benzediğimizi de nihayet anladık…)
Gelen teklifin amblemi beni etkiledi önce… Kocaman, kırmızı bir KALP ortasından çatlamış…Gruba katılınca da ne kadar inanılmaz şeyleri birkaç saat içinde gerçekleştirdiklerini gördüm…Hem de hiçbir maddi ve manevi beklenti olmaksızın… İşte orada İNSAN vardı… Hiç tanımadıklarına, hiç yüzünü görmediklerine kan arayan, ilik nakli çağrısı yapan, hiçbir çıkar gözetmeden didinen, üzülen, çırpınan (başlangıçta BİR AVUÇ…) binlerce insan… Sadece isim okuyorsunuz, bir çağrı görüyorsunuz, siz aman neydi, deyinceye kadar, bir mesaj düşüyor “ Telaşlanmayın arkadaşlar, aranan kan bulunmuştur…”
Dünyanın her yerinde üyesi olan, şu anda 6.000 i aşkın üyesi olan bir grup… Onlara destek olabildiysem ne mutlu bana… Bir hafta içinde dostlarımdan 500 kadarını üye yaptık. Bende 1500 tane daha var… Amacım her hafta 500 üye daha eklemek…Aslında üye olan herkes 50 kişi bulsa bu dev bir ağa dönüşür…Zaten öyle olma yolunda…
Aslında MS HASTASI bir vatandaşımız, gazetemdeki bir yazımın altına güzel bir mektup yazmış. Bu vesile ile kendisine acil şifalar diliyorum, sevgilerimi gönderiyorum…
Ben de onunla ilgili paylaşımda bulunurken MÜCTEBA ÜNAL ile yazışma fırsatı buldum… Ardından da gruba alındım. Aynı gruptan Ebru DENLİ, Rıdvan KAR, Hülya SEMERCİ ile tanıştım. Gün 24 saat neredeyse durmadan çalışıyorlar… Bunlar isimleri aklımda kalanlar… Diğerlerine haksızlık etmek istemem… Elbette adını bilmediklerim, binlercesi hem de… Aslında gönüllükte isme gerek yoktur ki! (Canlarım benim…)
Adınız ne: CAN(A)KAN… yetmez mi?
Ardından bir tanıtım istiyorum, hemen gönderiyorlar. İşte…
CAN(A)KAN GRUBU
'Bir ev hanımının, bir hastane çalışanının, bir işçinin, bir benzin istasyonu vardiya amiri gibi kişilerin kurduğu bu grup oluşumuna takdirle tanık oldum. Yukarıda okuduğunuz grup açıklamasının üzerine pek bir söz söylenmez aslında ama ben yinede bir kaç cümleile; sizlerin o koca yüreklerinize seslenmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi hepimiz ara ara hastanelere koşuyor, bazen ufak tedavilerle bazen de büyük operasyonlar ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu süreçte bazen sadece eczanelerle son bulan, bazen günlerce kan aramamıza sebep olan durumlar geliyor başımıza. Belki olmadı, Allah esirgesin. 'Bana yada yakınıma böyle birşey gerekmez' diyebilmemiz için hangimizin kontratı var.? Ve sadece acil kan anonslarına koşarak değil, lösemi hastası olan yavrularımız için de ellerinden geleni yapıyorlar. Düzenledikleri gönüllü kök hücre bağış etkinlikleri ile de umut topluyorlar.
Bu pırlanta kalpli insanların yaptıkları da tam da burada işe yarıyor işte... Sadece ve sadece gönüllülerden oluşan, üye sayısı azımsanamayacak bu grupta; hiç kimse maddi bir karşılık beklemeden, birbirine yardım etmeye çabalıyor.Hadi, gelin hep beraber onların elinden tutalım ve daha ne güzellikler ortaya koyacaklar birlikte şahit olalım.'

ÖNEMLİ AÇIKLAMA:
CAN(A)KAN Grubu, ilik nakli için doku örnekleri isterken ya da “ KAN ARANIYOR…” anonsu yaparken şu açıklamayı da yapıyor.
VERİCİLER: 18- 55 yaş arası olabilirler ve elbette tüm incelemelerden sonra uygun görülürlerse verebilirler.

HASTALIK DENİNCE…
Hayatın içinde, binbir çeşit hastalık var. Tıp dünyası her gün yeni bir tane ortaya çıkarıyor. Artık “ Eceli geldi, öldü…” tanımlaması tarihe karıştı. Her ölümün bağlantılı olduğu bir gerekçesi var.
Elbette insanoğlu olarak sadece ÖLÜM karşısında aciziz… Yine de sonuna kadar direnmek, biraz daha yaşatmak adına tüm çabalar… Sizlere sadecebirinden kısacık bilgiler aktarmak isterim…

LÖSEMİ
Lösemi, kan hücrelerinin özellikle de akyuvarların normalin üzerinde çoğalması ile kendini gösteren bir kanser türüdür.
Yüksek sayıdaki olgunlaşmamış ve malign hücrelerin normal ilik hücrelerinin yerini alması ile iliklerde hasar meydana gelir. Böylece kan pıhtılaşmasında rol oynayan plateletler ve savunmada rol oynayan lökositlerin sayısı azalmaya başlar. Bu da lösemi hastalarında zedelenmelerin ve kanamaların yoğun görülmesine, hastaların kolay enfeksiyon kapmasına neden olur. Savunma mekanizması zayıflar. İleri aşamalarda kırmızı kan hücresi eksikliği anemiye, nefes darlığına neden olabilir. Bunun dışında zayıflık ve yorgunluk, ateş, bazı nörolojik semptomlar, dişetlerinde şişkinlik ve kanamalar gibi belirtileri de vardır.
Lösemiler, vücuttaki kan üretim sistemini (lenfatik sistem ve kemik iliği) etkileyen kanserlerdir. Lösemiler akut veya kronik olarak (mikroskoptaki görünüşlerine göre alt gruplara ayrılırlar) ve tümörün yayılım ve gelişim özelliklerine göre sınıflandırılırlar. Genel olarak, akut lösemiler çocuklarda ortaya çıkarken, kronik lösemiler daha çok yetişkinlerde görülme eğilimindedirler.
Kan kanserinin hücre tipine göre (myeloit, lenfoit gibi) ve hastalığın süresine göre (müzmin ve had) çeşitleri vardır. Bazı tipler daha hızlı ve kötü bir gidiş gösterir. Çocukluk çağında lösemi tipleri diğer kanser tiplerine göre daha sık görülmektedir.
Kesin nedenleri bilinmemekle birlikte hem genetik hem de çevresel faktörlerin önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Somatik hücrelerdeki DNA'larda meydana gelen mutasyonlar onkogenlerin aktive olması ya da tümör baskılayıcı genlerin inaktive olmasına neden olur. Böylece hücre ölümünün ve bölünmesinin regülasyonu hasara uğrar. Bu hasara genetik sebeplerin dışında, petrokimyasalların, radyasyonun, kanserojen maddelerin ve bazı virüslerin (örn. HIV) neden olduğu düşünülmektedir.

MS HASTALIĞI… (Hastalığı tıklayın okuyun lütfen…)
Yazımın başında da belirttiğim gibi, benden ricada bulunan Sayın Osman Mağusalı’nın mektubunu da sizlerle paylaşmak isterim…
Sayın Ayşe Hanım,
Bu günlerde bir seçim hevesidir gidiyor. Ancak bizim gibi MS hastalarına hastanelerde ne yazık ki bir nebze kolaylık sağlayacak merci yok. Derneğimiz hikaye. İğnelerimizi yazdırmak ve almak bir dert. Bizim gibi hastalar, sabahın erken saatlerinde hastaneye gidemez. Bizim gibi kronik hastalara KART çıkarılsın. İstediğimiz saatlerde doktora gidip bakınabilelim.Bu zor mu?Ancak kimin umurunda…
Köşe yazınıza bizim dertlerimizi eklerseniz sevinirim.
OSMAN MAĞUSALI (Lefkoşa)
16.07. 2013

Yazıyı iliştirerek facebookta, Sayın Başbakanımız SİBEL SİBER’e açık mektup şeklinde yayınladım. Epey yorum aldım. Ardından doktor arkadaşlarım aradı, konuştuk. Türkiye’den de pek çok bilir kişi mesaj attı.
SONUÇ: Kronik hastalıklardan sadece biri MS … Diğerleri de benzer şikayetleri olan hastalar…Bu işin çözümü TELEFONLA RANDEVU sistemiymiş, Türkiye’deki gibi… Bizde de ön çalışmalara başlanmış zaten. Umarım kısa zamanda uygulamaya konur da hastalar biraz nefes alır…
Bu arada Sayın SİBEL SİBER’in ve hükümetinin HASTA REÇETELERİ konusuna son derece rahatlatıcı çözümler getirdiğini biliyoruz. Sağ olsunlar, var olsunlar…
ALIŞTIĞIMIZ BİR ŞEYDİ YAŞAMAK

Su suydu işte
Kana kana içtikçe
Pek ardı sorulmazdı…
Ekmek de ekmekti işte
Karın doyurdukça
Gerisi aranmazdı…
Para yetmeyince
çekilirdi sıkıntısı geçimin
yine de alıştığımız bir şeydi yaşamak…

kız- oğlan evlenmeliydi
düğün-dernekle
işler büyütülmeli
bitmeyen bir emekle
paralar paralara eklenmeliydi…

derken
hayhuyla geçiverdi zaman
kayıp gidince
avucumuzdaki sevgiler
ellerde güç
ayaklarda derman kalmayınca
dostlar da birer birer
dönülmez ufuklara gidince…
yalnızlık
kor gibi yaktı yüreğimizi
ÖLÜM
Aklımıza düştü.
Oysa
Alıştığımız bir şeydi YAŞAMAK…

AYŞE TURAL( Benim Adım Şiir, 2000/s.6)
TEŞEKKÜR…
Hemen hemen her hastalık için kurulmuş bir derneğimiz var bizim. Toplumumuz çok duyarlı ama hangi birine yetişebilecek ki? Herkes kendi çapında didinip duruyor… Diyabet Derneği, MSli Derneği, Saracoğlu Lösemili Çocuklar Derneği, Kaser Hastaları Derneği gibi… Sanırım orana vurulduğunda Kıbrıs bu açıdan oldukça şanssız sayılabilir gibime geliyor…
HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK …
Unutmayalım ki, sağlıkla yediğimiz her lokma, kana kana içtiğimiz her yudum su, attığımız her kahkaha büyük şanstır… Tüm zorluklara rağmen, insanın, sahip olduklarına şükretmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Hayatı ve zorluklarını abartmamak gerekir.
Tanrı hastalık ve ölümü gençlerden, çocuklardan uzak eylesin… Ölüm hangi yaşta olursa olsun kimseye yakışmaz. Ancak unutmayalım ki, bazı durularda da ne yazık ki kurtuluş sayılabiliyor…
SİZLERİ ÜZMEK İSTEMEZDİM. YARALARINIZA DOKUNMAK HİÇ İSTEMEZDİM… AMA HAYATIN BİR PARÇASI DA BU…
HER ŞEYE RAĞMEN UMUT…
Her ne olursa olsun moral çok önemli… Yaşanması gerekenler yaşanacak, kaçışımız yok… Onları atlatabilmek için güçlü olmak zorundayız, her zaman… Çevrenize bakın, tam da buna uyan örnekler bulacaksınız… Haydi gülümseyin… Öyle görünüyor ki, hayat bize“ BUGÜN DE YAŞIYORSUN, KEYFİNİ ÇIKAR…” diyor.

BAKIN… GÖZÜNÜZÜ DÖRT AÇIP DA BAKIN….
İnanmazsanız başınızı kaldırıp masmavi gökyüzüne bakın… Gözünüze giren gün ışığına bakın… Dalda cıvıldaşan serçelere kulak verin… Sokakta bisikletin başında kavga eden yaramazlara bakın… Annesinin kucağında dünyayı kavramaya çalışan minik bebeğin merakına bakın… Sokağı süpürürken şarkı mırıldanan çöpçüye bakın… Şu köşedeki gazetecide buluşmuş eski dostların, kahvelerini yudumlarken attıkları kahkahalara bakın…
SABAH NEŞESİ…Haydi siz de aralarına katılın…YAŞAMAK GÜZEL BE KARDEŞİM, YAŞAMAK ÇOOOOK GÜZEL…
Sevgi ve UMUT yüreğinizden hiç eksilmesin, efendim…
Ayşe TURAL
27 Temmuz 2013/ Girne
Bu haber 3002 defa okunmuştur

:

:

:

: