Hayatın renklerinde buluşmak

Hayat, her yönüyle bir renktir aslında…

Hayat, her yönüyle bir renktir aslında… Sevinçler için sarılar, pembeler, morlar, yeşiller; sıkıntılı zamanlar içinse: kan kırmızılar, kahverengiler, karalar, griler…
Hayatı olduğu gibi kabul ettikçe daha az yoruluruz, daha az üzülürüz gibi geliyor bana… Gün içinde karşılaştığımız olayları olabildiğince doğal karşılamak ve çözümler üretmek. Yaşam okulunda sınıfta kalmamak için yapabileceğimiz en doğru yol sanki…
HAYAT
Şu hayat var ya şu hayat
İnadına kamaştırır dişlerimi
Tadına bakmadan edemem
Bir bardak su gibi
Serinletir içimi…
Saksıda karanfil
Coşkusunda baharın
Gözlerim pırıltısında zamanın…
Sırtımı dönemem
Yüreğimde sevgiler
Doğurgan kadınlar gibi…
(AyşeTural, Sevgileri Yarına Bırakma)

HAYAT OKULU

(Yeni güne başlarken benim gibi uyanık olanlarınız çoğunluktaymış gibi geliyor... Bazı geceler, zinde olursunuz, kafanız durmadan çalışır. Öyle ki uyku tutmaz... Aklınıza gelenleri birilerine anlatmanız, paylaşmanız gerekir. Sonra gönül rahatlığı ile uykuya dalabilirsiniz...Tam da öyle bir gece işte...)

Ben, HAYATIN BİR OKUL olduğuna yürekten inananlardanım... Öyle bir okul ki, her g...ün bize yeni şeyler öğretir. Hatta acımasız bir öğretmen olarak ara sıra tokadını da yiyiveririz...

Hangi konuda hata yaparsak, hatalarımız tekrar karşımıza dikiliverir. Bu, iyi öğrenemediğimiz bir konuda öğretmenin verdiği ev ödevine benzer. HAYAT da tıpkı öğretmenimiz gibi, verdiği derslerin iyi öğrenilmesini ister. Önümüze çıkan her olay, her problem çözüm bekler...

Bence, üstesinden gelmek zorunda olduğumuz engeller olmasa, insanoğlunun deneyimlerinin zenginliği çok şey yitirirdi... Bir yol, bir adres aradığınızı düşünün... O yolu ararken çıkmaz bir sokağa giriyorsunuz. Tekrar aynı sokağa girmezsiniz değil mi? Çünkü onun çıkmaz olduğunu öğrendiniz... Oraya tekrar girmek, aynı yolu denemek APTALLIK olur çünkü...

O halde sorunların çözümünde de, durmadan aynı yolu denemek hata olur. Çocuğumuzu eğitirken, bir sorunu çözerken, YAŞAMIMIZDAKİ AKSİLİKLERLE uğraşırken de öyle... Gözünüzü dört açmanız, yaşamdan ders almanız gerekir.

İnsanı tanımanın, onunla baş etmenin tek yolu, her davranış sonrası öğrendiklerimizi unutmamaktır... Elbette en önemlisi de yeni günden güzellikler ve iyilikler beklemek...
GÜNÜNÜZ AYDINLIK VE UMUT DOLU OLSUN EFENDİM...
(Ayşe Tural, Girne)

AKLIMIZ NERDE?

Gerçekten aklınız nerde? Sorumun sizi çok şaşırttığının farkındayım ama iyice düşünürseniz çoğu zaman aklımızın /yaptığımız işin dışında/ her yerde olabildiğini göreceksiniz...

Çalışırken, yemek yerken hatta film ya da maç izlerken durmadan bir yerlere kaçıverir aklımız... Yarım kalmış işler, çözüm bekleyen ailevi sorunlar, ödenmemiş faturalar vs... En olmayacak konular, kafamızda... döner durur...

Aslında her ne yapıyorsak ona odaklanmak, insanı dinlendirir. Aklımız başımızdayken hangi işleri yapmışsak, mutlaka başarılı olmuşuzdur. Hele hele önemli kararlar arifesinde mutlaka düşüncelerimizi netleştirmeliyiz.

Böyle zamanlarda alıp başımızı bir yerlere KAÇMAK iyi fikir olabilir...
Peki, kaçacak yerimiz yoksa? O zaman da evimizin sakin bir köşesine çekilip düşüncelerimizi bir sıraya dizmek, akıllıca olabilir...

Çıkmazlarda olduğumda, başvurduğum en iyi yöntemin bir kağıt ve kalem olduğunu biliyorum. Kafamda dönüp dolaşan düşünceler onlar sayesinde bir sıraya giriyor, görünür oluyor. Görsel hale gelen şeyleri de çözmek, daha bir kolay oluyor. Denemenizi öneririm, işinize yarayacaktır...

Aklımızın zaman zaman Orhan Veli'nin şiirinde olduğu gibi 'havalarda olması' da iyi bence... AŞIK OLMAK yani... Hayat işte o zaman daha az ciddi görünüyor. Bence HAYATLA DALGA GEÇMESİNİ BİLMEK de gerekir değil mi?

Sahi şimdi, şu anda AKLINIZ NERDE?
(Ayşe Tural, Girne)

AŞK
Aşk
Sana gelmişse
Kapına dayanmışsa
Geri çevirme sakın
Yaşanmamışlıkları acısı
Zamanla koyuyor insana…
(Ayşe Tural, Farklısınız)

AŞK ÇILGIN OLABİLMEKTİR...

Aşk, sabır ister...
Aşk, cesaret ister...
Aşk, pek çok şeyi, göze almaktır çünkü...
Aslında AŞK, zorlu bir yolculuktur...
Yolun sonunda sizi neyin beklediğini bilmemektir, aşk...

Yıllar önce bir gazetede okuduğum gerçek bir öykü beni çok etkilemişti. Bu gece sizlerle paylaşmak isterim:
...
Amerikalı bir kadın ressam ile İtalyan bir profesör, yağmurlu bir günde Paris'te Louvre Müzesinde karşılaşırlar. Müzenin kapanmasına sadece bir saat kalmıştır. Ortak dilleri olmasa da bir şekilde anlaşarak bir saat kadar müzeyi gezerler. Kadının elinde bir sanat dergisi vardır. Birbirlerini sadece bir saat gören iki insan...
Kadın, bu karşılaşmadan çok etkilenir. Ülkesine dönünce kızına olanları anlatır. Yakışıklı İtalyan'la nasıl iletişime geçebileceğini bilemez ama aşkından yataklara düşer...

Derken kızı, bir mektup hazırlar ve İtalyan gazetelerinde yayınlanmasını sağlar. Mektupta, annesinin tarifine göre beyefendinin boyu bosu, paltosu, atkısı hep anlatılır. Şayet profesör bu mesajı okursa ve ortaya çıkarsa, annesinin resim sergisine davet mektubu ile Amerika gidiş dönüş bileti kendisine ulaştırılacaktır. Ancak bir şartla: Kadının elinde tuttuğu derginin adını bilen bileti alabilecektir...

Yüzlerce mektup gelir. Ancak beklenen yanıt içinde yoktur. Bir hafta sonu, taşrada yaşayan annesini görmeye gelen orta yaşlı profesöre, annesi gazeteyi uzatır. İçinde tarif edilen kişinin kendisi olduğunu, o tarihlerde Paris'te bulunduğunu, paltosunun ve atkısının da tıpatıp anlatılan gibi olduğunu oğluna söyler...

Sonrası mı? Adam derginin adını bilir, kendisinden bu kadar çok etkilenen kadını tekrar görmek için Amerika'ya uçar... Sonuç: MUTLU SON...

Aslında hepimiz mutlu sonlara bayılırız. Ama konu AŞK olunca, çok cesur olduğumuz söylenemez değil mi?

Hiç beklemediğiniz anda biriyle karşılaşırsınız... Bakışlar karşılaşır, iki taraf da etkilenir, inanılmaz bir çekim yaşanır, hatta döner bir daha arkanıza bakarsınız, ya da başınızı çevirirsiniz aynı gülümseyen gözler... Ama gerisi gelmez... İki taraf da susar kalır... Ta ki tekrar karşılaşıncaya kadar... İkinci şans önünüze çıkarsa tabi... Kendinize defalarca tekrarlarsınız adını bilmediğiniz, ama bakışlarından etkilendiğiniz erkeği görünce bu kez bir şey söyleyeceğim, sadece başımla selam vermek yerine ' MERHABA... DAHA ÖNCE TANIŞTIK MI?..' diyeceğim diye... Bakışlarınız etrafı tarar ansızın karşınıza çıkarsa diye... Ona benzettiğiniz her erkek yüreğinizi hoplatır... O da değildir ne yazık ki!

Hepimiz için biraz CESARET gerekli... Keşkeler olmasın diye...AŞKI ÇAĞIRMAK GEREK... GELİNCE DE KAÇIRMAMAK... Kim ne derse desin: AŞKA ÇILGINLIK YAKIŞIYOR...

(Ayşe TURAL, Girne)

SONUNDA AYRILIK OLACAKSA

sonunda ayrılık olacaksa eğer
ben yokum bu oyunda iyi bil...
gözlerime bakma
yalvaran gözlerle
tutma ellerimi sıcacık...
pır pır etmesin yüreğim
güvercin misali...
sonunda ayrılık olacaksa...
ben yokum bu oyunda, iyi bil...

masalımsı düşler peşine
düşürme beni ne olursun!
hayallerimde büyüme devler gibi...
kirpiklerimden yağmurlar
yağacak biliyorum...
sensizliğe boğulacak yüreğim
sonunda ayrılık olacaksa
ben yokum bu oyunda, iyi bil...

gözlerinin denizinde yüzmek isterim
gülüşlerin güneşler misali
aydınlatmalı içimi...
yaseminler dermeliyim ellerinden
saçlarımı geceye çözerken sen...
sonunda ayrılık olacaksa eğer
ben yokum bu oyunda, iyi bil...

sevgi yağmurlarında
yıkanmalıyız seninle...
senli düşler büyümeli gözbebeklerimde...
sesini duymalıyım adımlarının
ıslak kaldırımlarda...
kapımı çalmadan gelmelisin...
bilmeliyim benimlesin, benlesin...
sonsuz AŞKLAR yaratırız seninle
sevgi denizinde yıkanırken ikimiz...
sonunda ayrılık olacaksa eğer
BEN YOKUM BU OYUNDA İYİ BİL...

(Ayşe Tural, Girne)

YAŞ ALMANIN ÖNEMİ NE KADAR?
Çağımızda ortalama yaş hayli uzamıştır. Ülkelere ve coğrafyalara göre değişse de yetmiş beşi bulmuş görünüyor. Öyleyse insanın verimlilik yaşı da yükselmiştir diye düşünüyorum. Aklınız erdiğince, gücünüz yettiğince topluma katkı koymaya devam etmelisiniz.
Emekli olabilirsiniz… İyi ya… Planlar yapmaya, projeler üretmeye, çalıştığınız yıllarda zamanım yok dediğiniz işlere artık, bol bol zamanınız var demektir. Hemen oturup kendinize bir yol haritası çizin. Yetenekleriniz, hobileriniz doğrultusunda bir yol
haritası hem de…
Okumak isteyip de bir türlü vakit ayıramadığınız eserlerle başlayabilirsiniz işe… Tiyatro, sinema, müzik ya da resimle ilgilenebilirsiniz mesela… Ama bu ilgilenme lise öğrencileri düzeyinde değil elbette. O daldan seçeceğiniz dehaların hayatı, eserleri, kendinize pay çıkarabileceğiniz örnek yanları… Bunu gerçek bir hobiye dönüştürmek, size yıllar sonra ummadığınız zenginlikler sağlayabilir. Maddi ya da manevi…
Boşu boşuna zaman denilen hazineyi de tüketmemiş olursunuz. Birileriyle yan yana geldiğinizde anlatacak ilginç bilgileriniz olur. Neden olmasın!
Size akıllar verirken benim boş durduğumu zannetmiyorsunuzdur umarım. Arı gibi çalışıyorum inanın…
Edebiyat öğretmeni olmamın birikiminden yararlanıyorum öncelikle… Unuttuklarımı tekrar okuyup hatırlıyorum. Meslekte 40 yıl da gerçekten çok işe yarıyor. Deneyimlerimi, genç beyinlerle paylaşmaya bayılıyorum.
Onlara birazcık da olsa yardımım dokunduğunu hissettiğimde dünyalar benim oluyor. O gece mutluluktan uyuyamıyorum. Sabah, daha güzel projelerle yeni güne “merhabalar”ım oluyor.
HER GÜNÜNÜZ GÜZEL BAŞLASIN, diyorum efendim…
Bu haber 2924 defa okunmuştur

:

:

:

: