Türkiye de yaşanan olaylar bizi etkilemeli mi?
Bir yere kadar evet.
Zaten biz istesek de, istemesek de etkileniyoruz.
Son yıllarda bu durum, sanki biraz daha arttı.
Etkileniyor, tepki veriyor, bazen de bir parçası oluyoruz yaşananların.
Evet, orada durum normal değil.
Her şeyin en acımasızı yaşanıyor.
İktidar kavgası, normal şartları aştı.
Birbirlerinden aldıkları güçle, devlet erkini paylaşan, kadrolaşan, büyüyen, engelleri ortaklaşa saf dışı bırakan iki güç bugün kavgalı.
Bir yanda seçilmiş bir siyaset, bir yanda güçlü bir hareket.
Hangisi daha tehlikeli veya hangi taraf tutulmalı?
İşte Türkiye’yi bölen soru bu.
Devlette kadrolaşan, mekanizmayı ele geçiren, sistemi yeniden düzenleyen güç, şimdilerde tavsiye edilme durumu yaşıyor.
Hükümet her yolu deniyor.
Hâkimleri, savcıları, polisleri başka görevlere atıyor, uzaklaştırıyor, cezalandırıyor.
Basın kolu kullanılıp, mesajlar veriliyor.
“Ben yapmadım, çeteler yaptı, askeri onlar bu hale getirdi” diyor mesela.
Ve şimdi, hem askeri ilgilendiren davaları değiştirmeye, hem de esas mesele olan yargıyı tamamen kendine bağlamanın yollarını arıyor.
Yasal değişiklikler için formüller üretmeye çalışıyor.
Elbette bir yandan da, yaklaşan yerel seçimlerde güç kaybetmeyerek, başladığı güç kavgasında kazanan ve tek olan taraf olmak istiyor.
Her yolu deniyor dedim ya;
Askere açılan davalarda yeniden yargılamayı tartıştırıyor, kumpas kurdular dedirtiyor, yolsuzluk şüphesini “yok bu bir komplodur” noktasından öteye götürmüyor.
Aslında en başta bu şüphe giderilmeliydi.
Bu olaylar, yargı yoluyla, sağlıklı ve inandırıcı bir yöntemle, nihayete erdirilmeliydi.
Esas mesele sadece iktidar kavgası değil, yolsuzluk var mı, yok mu olmalıydı.
Yargı müdahale edilmeden, çalıştırılmalıydı.
Elbette bu Türkiye’nin sorunu.
Ama bizi ilgilendiren kısmı da var.
Bir anda gündem değiştirildi Türkiye de.
Askere yeniden yargı yolu açıldı, açılacak.
Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu apar topar Ankara’ya çağrıldı.
Kıbrıs konusunda aniden “KKTC” vurgusu yapılma ihtiyacı duyuldu.
Yani Kıbrıs, Türkiye’nin iç durumuna malzeme yapıldı.
Bu kimin işine yarar?
Türkiye de milliyetçi kesimi etkilemeye ve bunu yerel seçimlerde kullanmak isteyenlerle, Kıbrıs’ta çözümden daha da uzaklaşıp, zamana oynamayı tercih edenlere.
Üstelik güneydeki yönetim, bizim adımıza, bizim topraklarımızı da ilgilendiren anlaşmalar imzalayıp, kararlar alıyorken.
Konuyla ilgili, bu ülkenin ve insanının, haklarını koruyacak, dış temas ve lobicilik, baskı unsurları beklenirken, açıklama bile yok.
Yazık oluyor, hem de çok yazık.
Rahmetli Bülent Ecevit, Kıbrıs harekâtının ardından, 5 Haziran 1977 de yapılan seçimlerde, bir sol partinin aldığı en yüksek oyu almasına rağmen tek başına iktidar olamadı.
O dönemde de, Kıbrıs seçim malzemesi yapıldı ama yetmedi.
Bu gelenek halen bozulmadı.
Kıbrıs iç meselelerde hep öncelikli oldu.
Biz hiçbir zaman olmayan bir politikanın peşinde, zamanı, enerjiyi, nesilleri, umutları, harcadık ve harcıyoruz.
Güney Kıbrıs ve Anastasiadis derin bir oh çekmiştir herhalde.
Ne yazılı, ne yazısız metin, ne de enerji kaynakları, çözümü ancak gerçek niyet getirirdi.
Görünen o ki, bu sorun daha yıllarca, siyasi rant sağlamaya devam edecek.
Hem adanın her iki tarafında, hem de bu sorunun avantaj sağladığı başka merkezlerde.