“Hayatımın Acı Öyküsü”

Aslında bu yazıyı yayınlamadan önce uzun bir süre bekledim.

Aslında bu yazıyı yayınlamadan önce uzun bir süre bekledim. Artık tam zamanı olduğunu düşünüyorum. “Ceza Yasası” ülkenin gündeminde. Yasanın Meclis Genel Kurulu’nun gündemine gelmesinden bu yana toplum içinde de konuşuluyor. Kimine göre “ipnelik yasası”, kimine göre ise “gay yasası” olarak adlandırıldı. Aslında TDP Milletvekili Mehmet Çakıcı’nın yasa konusunda meclis kürsüsünde söyledikleri bu tartışmaların bilimsel açıklamasıydı.Çakıcı, uzun yıllardır muhafazakar ve ideolojik bir görüşün hakim olduğu farklı cinsel eğilimi olan insanların psikiyatride 40 yıldır “hastalık” olarak dahi tanımlanmadığına işaret etmişti. Sorunun, bir insan hakları sorunu olduğunu dile getiren Çakıcı, bu kişilerin hâlâ “sapık” olarak nitelenmesinin yobazlık olduğunu ve kabul edilmesinin mümkün olmadığını söylemiş, farklı cinsiyet eğiliminin bir tercih olmadığını belirtmişti. Toplumda yer alan algı ise bu yasa geçtiğinde kendi çocuklarının da cinsel eğilimlerinin değişeceği düşüncesiydi. Halbuki biraz araştıran bir toplum olsak aynı cinse karşı ilgi duymanın bir yasanın geçmesiyle veya deneme yanılma yöntemiyle olmayacağını bilecektik.

Uzun süre beklettiğim yazı ise bu konuları içeriyordu. Günümüzde aynı cinse ilgi duyan kişileri hala hor görürken öyle olmadığı halde, hayatı boyunca eşcinsel olarak damgalanmış ve dışlanmış birinin hikayesini paylaşmak istiyorum sizlerle…
Bir Cuma günüydü. Haber merkezine telefon geldi. Çoğu zaman olduğu gibi bir vatandaşın ihbarı olduğunu düşündüm. Fakat yumuşak ses tonuyla bir adam “merhaba, ben Almanya’nın Münih şehrinden arıyorum. Benim bir hayat hikayem var ve eğer uygun görürseniz yayınlanmasını istiyorum” dedi. İlk defa böyle bir telefon aldığım için dikkatimi çekti. Kendisine hayat hikayesini yazarak fax göndermesini istedim. Heyecanla bekledim. Ancak ertesi gün, beklediğim fax geldi. Yazıyı okumadan önce Almanya’ya göç etmiş bir ailenin karşılaştığı zorluklar ve belki de ayrımcılık olabileceğini düşündüm. Fakat satırları okumaya başlayınca bambaşka bir hikayeyle karşılaştım. “Hayatımın Acı Öyküsü” diye başlıyordu hikaye. Şu anda 83 yaşındaki Necati Akışoğlu, çocukluğunda yaşadığı bir olay yüzünden hayatı boyunca eşcinsel olarak damgalanmış ve eşcinsel olmadığını ispatlamak için gitmediği doktor kalmamış. Ancak çevresindeki insanların ön yargısı değişmemiş. Ve çocukluğunda yaşadığı olayı şöyle anlatıyor Necati Bey;


“Henüz 9-10 yaşlarında bir çocuğum. Babam bahçemize merkeple (eşek), gübre taşıtıyor. Yine bir bahar günü merkeple gübre götürdüm. Merkepin sırtından gübre çuvallarını indirirken yanımıza komşumuz (A.Ö) geldi. Şu anda ne sordu ne konuştuğunu hatırlamıyorum. Ben çuvalları indirdim, ot yolup çuvallara doldurdum. Bu meyanda epey bir zaman geçmiş olacak ki karnım acıktı. Ekmek torbam koyduğum yerde yok. Ondan başka yanıma gelen de olmadı. Ona ekmek torbamı görüp görmediğini sormaya gittim. Evlerinde yok, bahçenin içinden “buradayım” diye bağırdı. Yanına gittim. Benim torba orada duruyor. Beni ilk defa para ile pulla kandırarak kirletmek istedi. Kabul etmeyince saldırdı. Zorla kirletmek istiyor fakat bir türlü muvaffak olamıyor. Biz böyle konuşurken üst tarafta yoldan geçenin birisi merkebime bağırdı. Bu sesi kendisine zannederek korktu ve bir şaşkınlık geçirdi. Ben bu durumdan yararlanarak ekmek torbamı alarak kaçtım ve evimize geldim. Nedense bu olayı babama anlatmadım. Herhalde babamdan çok korkuyor olmalıydım. Bu birkaç sene sonra askere gitti. Babası pazara gidiyor. Annesi Pürenli mevkiindeki bağlarını beklemeye gidiyor ve gelip anneme yalvarıyordu. “Necati, kız kardeşinin yanında yatıversin, bekleyiversin” diye. Yazları tam üç sene bekledim, yan yana yattık. Elini elime sürmedim, ona daima kardeş gözüyle baktım…”
Aradan yıllar geçiyor ve Necati Bey 1950 yılında evleniyor. Evlilikten birkaç ay sonra eşi bir sokaktan geçerken “şu giden kadın i… Necati’nin eşi” diyor. Necati Bey bu çirkin küfürleri yazmak istemiyor. Sokakta oynayanların arasında akrabalarından birinin kızı var. Bu kız duyduğu küfrü giderek annelerine söylüyor. O şekilde Necati Bey’in kulağına geliyor. O zaman iftiraya uğradığını, toplum içinde lekelendiğini anlayarak tedirgin oluyor. Böyle tedirginlik içerisindeyken askerliği geliyor Necati Beyin ve Kore savaşına katılıyor. Savaşın ardından Ankara’ya taşınıyor eşiyle. Terzilik yapıyor. Tabi uğradığı hakaret bununla da kalmıyor. Bir yaz ayında kayınpederi ziyaretlerine geliyor. Bir gün sevmediği bir kişi hakkında konuşurken son sözü“bana hayatta her şeyi desinler namussuz ve şerefsiz demesinler” diyor. Bu sözü ona çok dokunuyor. Ve düşmanıyla hesaplaşmayı planlıyor. Neyse ki sevdiği bir abisi ona mani oluyor.

Necati Bey’in bir sonraki durağı, 1961 yılında Almanya oluyor. Eşi ve çocuklarıyla Münih’e yerleşiyorlar. Çirkin dedikodu onu çalıştığı konfeksiyon mağazasında da buluyor. İşini değiştiriyor ve bir bankada güvenlik görevlisi olarak işe başlıyor. Ancak yediği damga orada da karşısına çıkıyor ve olayı şöyle anlatıyor: “1980’nin Nisan ayında sabah 06.00’dan 14.00’e kadar görevliyim. Bir Almanla beraber çalışıyoruz. Saat 10.00 gibi karşımızda umum müdürünün şoförü dikiliyordu. Bir ara göz göze geldik. Bu bana el işareti ile ağır bir hakarette bulundu. Neye uğradığımı anlayamadım. Yanımda çalışan Alman “bunu bana yapsaydı mahkemeye verirdim, bunun 2-3 bin Mark para cezası var” dedi. Ben mahkemeye vermedim müdürün yanında özür dilemesini istedim. Bu iki hafta oralı olmadı. Üçüncü hafta ben bununla bankanın avlusunda karşılaştım. Nasıl baktım, nasıl yanından geçtiğimi hatırlamıyorum. Yarım saat sonra müdürümüz telefon ederek beni bürosuna çağırdı. Gittim bu da orada oturuyor. Müdür kısa bir konuşma yaptı ve benden özür dilemesini istedi, o da özür diledi ve kısa süreliğine sorun çözüldü.”
Necati Bey bu arada üç doktora başvurmuş, durumunu anlatmış. İş arkadaşları ona eşcinsel gözüyle bakıyor ve eşcinsel muamelesi yapıyorlar. “Ben eşcinsel değilim lütfen beni heyetti sıhhiyeye gönderin, tıbbi yönden Eşcinsel olmadığımı kanıtlamak istiyorum” diye yalvarmış. Fakat kimse ona yardım etmemiş.

Necati Bey bu yaşadıklarından dolayı intihar etmeyi bile düşünmüş. Bir hafta sonu eşinin çalıştığı saatlerde eczaneden aldığı uyku ilaçlarıyla intihara teşebbüs etmiş. Bu meyanda kendi kendine “Necati, eşin işten gelince belki senin soğuk yüzünle karşılaşacak, bu olay pazartesi günü bankada duyulacak ve bazı Almanlar birer şişe bira alıp ‘bir eşcinsel geberdi’ diye bayram edecekler. Senin 3 tane evladın, torunların var. Bunu onlara yapamazsın” diyor ve kendisini kusturarak kurtuluyor.
Bir müddet sonra düşmanını öldürme düşüncesiyle Türkiye’ye gelen Necati Bey bir arkadaşından düşmanının vefat ettiğini öğreniyor ve planı suya düşüyor. Tabi Almanya’ya döndüğünde çalıştığı yere uğradığında aynı hakaretle bir kez daha karşılaşıyor. Eşcinsel olmadığını ispatlamak için doktora başvuran Necati Bey hastane yerine akıl hastanesine gönderiliyor. Bu olayı öğrenen kızı da hayal kırıklığına uğrayıp ilişkisini kesiyor, aynı şekilde oğlu da…

1991 yılında emekli olan Necati Bey oğlunun evlendiğini ve bir de kız torunu olduğunu eski komşularından öğreniyor. Oğlunun çocuğunu alıp kendisine gelmesini bekliyorlar ama gelmiyor. Kendisi bir gün arabasını tamir ettirmeye giderken eski komşularına gidiyor. Aynı katta oturan oğlunun eşi ve torunuyla görüşme fırsatı buluyor. En azından torununu 15 dakikalığına kucağına alıp sevebiliyor. Gelinine de“en kısa zamanda sizleri bekliyoruz”diyerek oradan ayrılıyor. Tabi günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçmesine rağmen gelen giden olmuyor. Bu olayın kendisine çok dokunduğunu yazıyor Necati bey, “oğlum burada demek istiyor ki ‘ben eşcinsel olan bir kişiyi kabul etmiyorum’. Fakat ben ne eşcinsel ne de infial edilmiş bir insanım. Ben küçük yaşta tuzağa düşürüldüm, işkence görmüş sonra da aramızda geçen bazı olaylar yüzünden iftiraya uğramış bir insanım. Eğer ben eşcinsel olsam bilmem ne olsam ağzımı tutar dilimi yutar hayatımı böyle geçirirdim…diyor”

Tabi çevresindeki insanlar, hatta çocukları tarafından hor görülen Necati Bey bir darbeyi de eşinden alıyor. Hatta bu yaşadığı olayı eşine açıklayıp açıklamamakta tereddüt ediyor. Necati Bey yaşadığı olayları açıklayamadan eşi ikinci kalp ameliyatında hayata yenik düşüyor…
“Bizim bu acı hayat öykümüz insanlara ibret olsun! Kimse kimseye hele hele garibe, fakire, zavallıya haksızlık kötülük fenalık etmesin. Bu gibi olaylarda yüce adalet devreye giriyor. Eninde sonunda o yüce adalet yerini buluyor!” diyor Necati Bey. Eşi ölünce büyük oğlu kendisiyle barışmış fakat iki ay geçmeden yine sebepsiz yere küsmüş. “Oğlum zannediyor ki babası bir eşcinsel. Halbuki babasının bu gibi şeylerle uzaktan yakından hiçbir alakası yok. Düşünebiliyor musunuz bu gibi ithamlar bir baba için ne kadar ağır ne kadar acı… Bunu ancak yaşayan bilir. İşte bunun için yazımın mutlaka ve mutlaka açıklanması gerekiyor. Kim bilir şimdiye kadar kimler bu töhmetin altında eridi, ezildi, yok olup gittiler ve gitmedeler. Hayır, ben yok olup gitmeyeceğim ben var olup gideceğim. Ben bu kir ve leke ile ölmek istemiyorum” diyor Necati Bey…

İşte beni en çok etkileyen kısmı da bu oldu. “Ben bu kir ve leke ile ölmek istemiyorum…”, “ şu üç beş günlük hayatımda huzur içinde yaşamak istiyorum”…”kim bilir şimdiye kadar kimler bu töhmetin altında eridi, ezildi, yok olup gitti ve gitmektedirler…”

Günümüzde, hemcinsine karşı ilgi besleyen kişilere hala “öteki” olarak bakılıyor. Onlar hala kendini “normal” olarak adlandıran kişilerin gözünde birer “öcüler”… Kim bilir hangisi ilgi duyduğu cins nedeniyle ne kadar hakarete uğradı, yanınızdan geçerken dedikodularınızın konusu oldu. Kim bilir kaçı toplum baskısı nedeniyle “neden kadın veya erkek doğmadım” diye hıçkıra hıçkıra ağladı. Kaçımız biliyor ya da tercih edebiliyor ki erkek ya da kız doğacağını... Ya da hangimiz emin ki o bedeni dolduran ruhun hangi cinsiyette olduğunu? İşte içimizden sadece bir kişi, öyle olmadığı halde hayatı boyunca dışlanmış, ayıplanmış ve hakarete uğramış. Başkalarını anlayabilmek için biraz onlar gibi düşünebilmek gerek. Hemcinsine karşı ilgi duyuyor diye bir insanı aşağılama hakkını kendinizde bulabiliyorsanız, unutmayın ki bu satırları okuyan sizler de onlardan biri olabilirdiniz.

Bu haber 2909 defa okunmuştur

:

:

:

: