KKTC hukuk sistemini düzenlemeli

Vroişa (Yağmuralan) Derneği Başkanı Esat Mustafa,Kıbrıslı Türklerin uluslararası hukuk mücadelesinin bir neferi.

Vroişa (Yağmuralan) Derneği Başkanı Esat Mustafa,Kıbrıslı Türklerin uluslararası hukuk mücadelesinin bir neferi. Neredeyse tüm mesaisini bu konuya harcayan Mustafa, Kıbrıslı Türklerin haklarını aramaya, Rumlardan 15 yıl sonra başladığını, KKTC’nin hukuk mücadelesi vizyonunun olmadığını kaydediyor.
AİHM’e açtıkları davalarla da tanınan Mustafa, özetle, şu ifadeleri kullanıyor:
“Kıbrıslı Türklerin uluslararası hukuk mücadelesi, Rum davalarından tam 15 yıl sonra başladı.GKRY’ne karşı AİHM’deki ilk mülkiyet davası, Londra’da ikamet eden Nezire Ahmet Adnan Sofi’nin başvurusuyla (SOFI v Cyprus) 21 Nisan 2004 tarihinde açıldı ancak taraflar arasında yapılan dostane uzlaşma neticesinde, GKRY’nin karşı tarafa toplam 530,951.42 Euro tazminat ödemeyi kabul etmesiyle sonuçlandı ancak o dava hiç bir anlamda emsal teşkil etmedi.
AİHM 2008 yılı sonunda aldığı bir kararla, 2004 ile 2008 yılları arasında, Kıbrıslı Türkler tarafından, GKRY’ne karşı açılan toplam 10 davayı birleştirerek, “Kazali ve Diğerleri veCyprus” başlığı altında incelemeye aldı. Hukuk süreci devam ederken, davacılardan biri Rumlarla uzlaşıp davasını geri çektiği için, davaların sayısı 9’a düştü.
Bu arada, GKRY Kıbrıslı Türklerin davalarını etkisizleştirmek için, Vasilik yasasıyle ilgili maddelerde değişiklik yaparak, 7 Mayıs 2010 tarihinde, sözde, Kıbrıslı Türklerin Mülkiyet haklarına ilişkin ‘iyileştirmeler’ yaparak ve yeni Vasilik Yasasını AİHM’in bilgisine sunarak, davaların reddedilmesi talebinde bulundu. AİHM, GKRY’nin yaptığı savunmayı inceledikten sonra, 7 Mayıs 2010 tarihli ve 139/91 sayılı Vasilik Yasası değişikliği ile alınan yeni tedbirlerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun olarak teşkil edildiğini ve Kıbrıslı Türk mal sahipleri için etkin bir iç hukuk yolu oluşturduğunu belirterek, güneydeki iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle, 6 Mart 2012 tarihinde, bu davalar için ‘kabul edilmezlik’ kararı alarak, tüm davacıları GKRY’ne bağlı Vasiliğe ve Rum mahkemelerine yönlendirdi. Bunlar arasında Yağmuralan (Vroişa) davacıları da vardı.
Davaların AİHM tarafından kabul edilmemesi, hem davacılar hem de Kıbrıs Türk Toplumu arasında büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Çünkü tüm bu davalarla ilgili başvurular Vasilik yasası değiştirilmeden önce yapılmıştı ayrıca, AİHM de Rumların 7 Mayıs 2010 tarihli Vasilik yasasından önce, GKRY’nde mevcut olan iç hukukun Kıbrıslı Türkler için adil, etkin ve ulaşılabilir nitelikte olmadığını kesin olarak biliyordu. Örneğin, Vroişa (Yağmuralan) Derneği’nin 30 Mart 2004 tarihinde, GKRY’nin İçişleri Bakanlığına yaptığı başvurudan sonra, Rum Yönetiminin Vasilik yasasını gerekçe olarak göstererek başvuruyu reddetmesi, Kıbrıslı Türkler için Güney Kıbrıs’ta iç hukukun mevcut olmadığının en somut örneklerindendi. AİHM’in 6 Mart 2012 tarihli kabul edilmezlik kararından 5 ay sonra, 8 Ağustos 2012 tarihinde Vasiliğe yapılan bir başvuruya ilişkin hala daha herhangi bir yanıt alınmaması da, GKRY’nin konuya ilişkin samimiyetsizliğini kesin ve açık bir tavırla ortaya koymaktadır.

“KKTC’NİN HUKUK MÜCADELESİ VİZYONU YOK”
KKTC’nin hukuk mücadelesi vizyonu olmaması, Rumlar gibi kararlı, düzenli, uyumlu, örgütlü ve etkili olarak çalışamaması, Kıbrıslı Türklere ait davaları tek bir merkezden koordine edememesi, ayrıca, bu alandaki kapasitesinin çok yetersiz olması ve kendi vatandaşlarının davalarına sahip çıkamaması, hukuk mücadelemizin başarısızlığının diğer nedenlerini oluşturmaktadır. KKTC, Taşınmaz Mal Komisyonu aracılığı ile Rumlara haklarını vermesini çok iyi bilmekte ancak ne yazık ki, birçok nedenlerden dolayı, kendi vatandaşlarının kaybolan haklarını talep etmeyi becerememektedir.
KKTC yönetimlerinin toplumumuzu uluslararası hukukla karşı karşıya getiren mülkiyetle ilgili yasaları değiştirmemek, yada bu alanda daha uyumlu düzenlemeler yaparak, hukuki anlamda yaşanan sorunları minimize etmek için hiç bir çaba harcamamakla, mağdur bir toplum olarak, uluslararası hukuk tarafından mahkum edilmeye devam edeceğiz.
Unutulmaması gerekir ki, kapsamlı çözüm görüşmelerinde en büyük sıkıntılar yine mülkiyet konusunda yaşanacak ve 40 yıldan bu yana bilinçli olarak yapılan ve uluslararası hukukla çelişkili olan hatalı uygulamaların bedeli bir gün mutlaka ödenecektir.
Kıbrıs Türk Toplumu uluslararası hukuk tarafından daha çok cezalandırılmak ve mahkum edilmek istemiyorsa, zaman kaybetmeden, kendi hukuk düzenini evrensel kurallara uygun olarak, yeniden düzenlemelidir!”

Bu haber 8909 defa okunmuştur

:

:

:

: