Bugün günlerden SEÇİM…

Günaydınlar efendim… Güne umutla, keyifle başlamanızı diliyorum, tüm kalbimle…

Günaydınlar efendim… Güne umutla, keyifle başlamanızı diliyorum, tüm kalbimle…
Bugün alabildiğine yoğun, politika ile dolu dolu bir gün olacak. Televizyonun karşısından kolay kolay kalkamayacaksınız. Ya da benim gibi açık bırakıp kulak kabartacaksınız…
Yerel seçimlerde / bana göre/ partilerden çok kişisel özellikler: güven, çalışkanlık, iş bitiricilik, zamanı doğru kullanma, plan ve programlama, öncelikli ve kesin kararlar alabilme gibi… özellikler kararlarımızı etkiler…
Dilerim her bölgenin hayrına olan sonuçlar alınır. Yarın BUGÜN olduğunda, tüm koşuşmalar, didişmeler, her şey bitmiş olacak. Kazanan taraflara hayırlı olsun demek, iyilikler dilemek yeterli olacak… Çünkü bizim gibi küçük toplumlar, uzaktan yakından birbirimize akrabayızdır ve küsemeyiz, gücenemeyiz…
TOPLUMLAR...

Toplumlar, kaynaştıkça, el ele verdikçe bir güç oluşturabilirler. Kederde ve sevinçte ortak olabilmek, yüzümüzü güldürecektir. Buna ta yüreğimin en derininden inanıyorum.
Gelelim HAYATIMIZIN SEÇİMLERİNE:
UMUT

umutlar
salkım saçak
söğüt dalında...
saçlarımı yıkasam mı
gönlünün ırmağında... (Ayşe TURAL)
ÇÖP DÖKMEK YASAK...

Şuraya, diyorum, şu direğin üstüne “ ÇÖP DÖKMEK YASAKTIR” yazılı bir tabela asabilir miyiz? Ne var, ne oldu, diye soruyorlar. Tam sitenin giriş kapısının karşısına biri, durmadan çöp döküyür. Yanlış duymadınız, çöpü torbayla bırakmıyor, doğrudan doğruya yere döküyor.

Çevrecilik bilincinin tam olarak yerleşmediğinin farkındayım da bu kadar da olmaz. Belki de bir kasa ya da iki kasa limon sıkılmış ve kabukları olduğu gibi dökülmüş. Sinek yapar, mikrop saçar, pis kokular yayar... Dökenin umrunda bile değil...

Zaman zaman kutu, bir torba çöp buldukça hemen bizim çöp kutusuna atıyorum, eldivenli ellerimle... Biliyorum, o dökecek ben de toplayacağım ve bu çözüm değil... En kısa zamanda bu soruna bir çözüm bulmam gerekiyor. Olacak iş değil...

Belediye çalışanlarından biri gelip bakıyor. Haklısınız, içeriye bildirelim, diyor. Yaşamda yasakların caydırıcılığı, belli kültüre erişememişler için yaptırım gücü taşıyor elbette. İster istemez bu yola baş vuracaksınız. Başka çareniz yok...

BİRDEN

güneş sıyrılıyor
bulutların arasından
açıyor
birden...

bir ses
gül kokulu bir nefes
içim aydınlanıyor
birden...

bir kuş ötüyor
alev ağacında
sesin düşüyor aklıma
içim ısınıyor
birden... (Ayşe TURAL)
GÜZEL YAZILAR

Her şeyin güzelini seven ve isteyen ben, yazının da güzelini isterim; hem sizin için hem de kendim için...

“Yaratmak zor olduğu için, zahmetli olduğu için, çok emek istediği için bu kadar değerlidir. ” diye düşünenlerdenim ben de.

Bu sabah, henüz gün ağarmadan uyandım. Gece zifiri karanlık sayılır. Ay da yok. Bir yerde okumuştum, gecenin en karanlık olduğu zaman, tam da o an başlarmış gün ağarmaya...

Tıpkı hayatımızda yaşadıklarımıza benzer durumlar gibi... Umutlarımızın tam da sona erdiği anda, yeni bir umut, yeni bir güneş giriverir hayatımıza... “ Sakın, umudunu kaybetme!” dercesine...
KAÇIŞ

lodos yemiş vapurlar gibi
dalgalı kalbim bugün...

dönsem geriye
sanki çok geç...

kaçsam senden
karşı kıyılar çoook uzak... (Ayşe Tural)
BAHAR TEMİZLİĞİ...

Hayatımızdaki kuru dalları, yaprakları, gözümüze batan çirkinlikleri temizlemek gerek... Haydi bir bahar temizliği yapalım birlikte...

Kendimize bakalım... Önce, büyük bir sabırla, hem de tarafsız bir gözle kendimize bakalım:
Yanlışlarımızı, nerde hata yaptığımızı, ilişkilerimizdeki tutarsızlıkları, yanlış arkadaşlıkları, hatalı adımları, kırdıklarımızı, kırıldıklarımızı...

Hepsini ama hepsini gözden geçirelim önce...
Bir bakıma ayna tutalım kendimize...
Üzülmeden, incinmeden ve incitmeden...
GEL SEN

gel
dudağımdaki gürültüyü sil
silebilirsen...
ya da yüzümdeki aşk lekesini
gücün yeterse...

sen kaç aşktan kalmasın sahi
kaç kadının açık saçık izleri bulaşmış gözlerine
utanmayı düşünüyorum nedense
sana baktıkça...

sence
sende
temize çekebilir miyim şiirlerimi
ağustos böceklerinin şamatasında...

belki bir şans verebilirim
sana ve bana
aşk gözlerinde çiçekler açarken... (Ayşe TURAL)
SON DAMLA...

Okuduğum kitabın kapağını kapatıp kalkıyorum. Ne mi okuyorum? 'FREUD'un Kız Kardeşi '

Biraz serinlemeli...Biraz da okuma molası... İstikamet mutfak... Buzdolabından çok sevdiğim bir şişe elmalı soda alıyorum. Dolaptaki en güzel, en süslü şarap bardağını seçiyorum...Keyfim tam olsun...

Yavaşça döküyorum... O da ne? Son damlalar bardağı taşırabilir mi? Evet... Bir damla... bir damla daha... son damla...

EVET... bak yavaşça taşmaya başladı bile...

Siz son damlayı, bardağı taşıran son damlayı ne zaman yaşadınız?

KANATLARIM

önce
hikayeler çalmalıyım
başkalarından...
hayattan da
sözcükler aşırmalıyım...
sonra
saksağan misali
parlak hayallerimle
sevinçle kanat açmalıyım
hazinem avuçlarımda
yerle gök arası... (Ayşe TURAL)
BEN BUYUM, YA SİZ?

Merhabaları severim... Gülümsemeyi severim. Paylaşmayı, dinlemeyi, eğlenmeyi severim. Yaşamın bir kereliğine avuçlarımıza bırakılmış en güzel armağan olduğuna yürekten inanırım.

Üzüntülerimi boğazımdan aşağı indirmemeye çalışırım. Bilirim ki ruhuma ve bedenime zarar verir. Her kötü günün ardından güzel günlerin geleceğine inancım tamdır.

Yaşadıklarımdan ders çıkarmasını bilirim. Geçmişi, sadece işime yarar bir deneyimi hatırlatacaksa hatırlarım. Aksi takdirde belleğimden silerim.

Arka bahçem, çöp tenekem yoktur.
Anı yaşamayı severim.
Kendime göre doğrum neyse onu uygularım, başkalarına hep kulaklarımı tıkarım..
BENİ ANLA

bütün 'hoşça kal' larımda
çınar serinliği vardır bilesin...

ateşböcekleri ordusu geçerken
sevince durur yüreğim...

gökyüzünü alıp gergefinden
bir genç kızın
sererim ayaklarına...

saksıda fesleğenler
baygın kokusunu salarken akşama
bir ince yel eser
alır götürür sözlerimi
yabancı bir kente...

gelir güneş
su içer gözlerimden...

deniz damlası
süzülür yanaklarıma...

sorusunu geri alan
yalnızca bir işaretim işte...
Mısır yazısı gibi...

Beni anla... (Ayşe TURAL)
SANAT VE YARATMAK
Sanatın her dalı, akla ilk olarak yaratmak sözcüğünü getirir. Hiç kimsenin düşünemediği ya da pek az kişinin tarzı olan düşünme şekli...

Bin bir emek ve çaba sonunda ortaya çıkan ürün... Yaratıcılık çok özveri, çok emek, çok da sabır isteyen bir olağanüstülük bence. Belki de herkeste olmadığından bu kadar değerli... göz kamaştıran yanı bu olmalı...

Yaşam, ona yüklediğimiz anlamlarla renkleniyor. Nelerden habersiziz kim bilir? Yarını, yarınları hatta az sonrayı bile bilmiyoruz. Tahmin bile edemiyoruz. Bizi neler bekliyor... Başımıza neler gelebilir...
Günaydınlar!
Güneşle, kuşlarla, böceklerle ve en önemlisi sevgi dolu yüreğinizle YAŞAMAYA hazır mısınız?
DUY !
Yaşamın şarkısı çoktan başladı...
Neveser

aşk
yırtık papirüslerden silinmiş...
bırak Neveser çiçekleri sulasın
lüle lüle saçlarında
yasemin kokuları...

kaybolmuş hayatlar romansına
Neveser, siz de davetlisiniz...
kendinizi Nil Melikesi mi sandınız?
ateş-i sevda ile suzan mısınız? ...

kelebekler gibisiniz
bahara ulaşamamış
kimsesiz adalarda yaşayan...

kendinizi bir pula satmayınız Neveser
piyanoda Şopen mi çalıyor ne...
ellerinde üç kollu şamdan
ağır perdeler arkasında
ipince bir siluet
geziniyor sanki gül bahçelerinde
hıçkırarak...

bir hicran gecesinde
kamelyanızı locada unutmuşsunuz
boynu bükük duruyor öylece
hatırlasanıza
bembeyaz ellerinizin yerine...

bir içki alır mıydınız?
kan kırmızı dudaklarınıza
pek yaraşır...
biten aşkların arkasından
balıklar mıdır gözyaşı döken

yağmur yağıyor
hani şu
geçmiş zamanlısından...
çinili salonlarda
yavan zamanları
vuruyor eski saatler...

ihtiyar bir elma ağacı
bahara duruyor...
konak yavrusunda son nefes
Neveser tüller içinde... (Ayşe TURAL)
YARIN GÜNLERDEN PAZARTESİ...

Günaydın...
Yeni güne başlamanın telaşı yüreğinizde...Yapılacak ne çok işiniz var, kim bilir? Olsun varsın... Programlarsanız eğer, gün içinde dizim dizim gerçekleşecekler; sabırsızlanıp da birbirine dolaştırmazsanız eğer...

Sakin olmak, rahat olmak çevrenizdekileri de rahatlatır. Stres, bulaşıcı hastalık gibidir çünkü...

Şimdi, hemen arkanıza yaslanıp derin bir nefes alın... gözlerinizi de bir an için kapatın... güneşyüzünüzde gezinsin... varsınız... yaşıyorsunuz...şükredin...

Sonra, gününüzün güzel geçeceğini/ yüreğinizden gelen inançla/ mırıldanın...

Gülümseyerek açın gözlerinizi... göz göze geldiğiniz ilk kişiye, içtenlikle, gülümseyerek ' MERHABA...' deyin... hatta hatır sorun...

Olumsuz düşüncelerinizi kafanızdan kovun... Elbette tedirgin olduğunuz konular ve durumlar olabilir. Yeni çözümler üretin... farklı pencerelerden bakın... Yine de siz aksilikler olmayacakmış gibi düşünün... Olursa da dünyanın sonu değil, unutmayın...

İyimser olmak en büyük kazançtır ve siz güne 1-0 önde başlamış olursunuz...

Haydi güne GÜLÜMSEYİN...
Hayatınızın ve gününüzün kahramanı sizsiniz...
sadece SİZ...
SİZİ ÇOK SEVİYORUM....
Ayva/narım

ayva/narım
meyva/hoşum
yalnız bana yağan yağmurum...

yüzü/güzelim
sıcacık bakışlım
altın harflim
döner yıldızım...

yarınsız bugünüm
dolu vurgunum
güzü güzelim
renk taşkınım...

yıldızsız gökyüzüm
yasak meyvem
denge yoksulum
rivayetsiz hikayem...

öznesiz cümlem
yapraksız hüznüm
koca çınarım...

gel seninle
uçalım
bir gölge yılı...



CESARET ÖYKÜLERİ...

Bir zamanlar en çok okunan kitaplar dizisinin en başında yer alan ChristyBROWN’un “ SOL AYAĞIM” romanı... En güzel cesaret öykülerinden biridir...Hatta daha sonra filmi de yapılmış, bizler gözyaşları içinde izlemiştik onu.Büyüleyici, aynı zamanda okuyana ilham veren bir cesaret öyküsüdür bu...

Zaman zaman hepimizin böylesi cesaret öykülerine ihtiyacımız vardır. En çok da çocuklarımız ve gençlerimizin...

Onlar öğüt almaktan ve eleştirilmekten nefret ederler. O zaman en doğru yol, onlara, yaşamları güçlükler içinde geçen insanların yaşam öykülerini anlatmak; onları yakından tanımalarını sağlayacak kitapları uzatmak olacaktır.

Yetişkin olup da karşısındakini anlamak istemeyen, yüreği özürlü pek çok insanımız için de bu metodun iyi sonuçlar vereceğine yürekten inanıyorum...

Başkalarını, ancak kendimizi onların yerine koymayı öğrendiğimizde anlarız...

HABERSİZ...
Nelerden ya da kimlerden habersiz...
Dileyelim ki güzel insanlarla ve güzel olaylarla karşılaşalım... Gününüz GÜZEL GÜN olsun...

Anlamsız

bir titreşimdir yaşanan
derinden solunan an
ardında kalan
nedense kocaman bir hiç...

evrenin iç çekişleri
sararmış sayfalar gibi
bir ömürden geriye kalan...

eskimiş sayfaları hayatın
anlamsız gökyüzü haritaları sanki
gitgide unutan bellek...
Mars'a kesilen bilet
evren ışığını gözlerden saklıyor...

uzay merdiveninde
güneş güneş ağlayan kadın
unutulmuş bir çocuk gülüşü
dudaklarında...

çırılçıplak iç evreninde
renksiz günlerdir yaşanan
üç pişmanlık çiçeği
solar, dökülür avuçlardan
doğum...
ölüm...
ve aşk...
hepsi bu kadar... (Ayşe Tural)
GÜCÜNÜZ KENDİNİZE YETER...

Hani başına ne geldiği değil de senin o gelene gösterdiğin tepkidir, cevaptır yaşamın bütünü, denir ya aynen öyle...

Yaşamdaki her olaya, onu gözde büyütmeden çözülmesi gereken bir problem gibi bakmayı bilmek belki de... O zaman yollar arıyorsunuz çözmek için düğümü. Matematiksel problemlere dönüştürdünüz mü, çözüm yolları da üretiliyor ardından. Hani iki kere ikinin dört ettiğini bilirsiniz.

Sonucu değiştirmeyi kafanıza koymuşsanız, o zaman sayılardan birini değiştirmeniz gerekir. Olay ya da durumda taraflardan birinde değişiklik yapmak zorundasınız. Ya siz ya da karşınızdaki...

UNUTMAYIN... Deneyin bakalım ama bilin ki gücünüz kendinizi değiştirmeye yetebilir ancak...
GÜZEL GÜNLERDE SEVGİYLE BULUŞMAK DİLEĞİYLE….


Bu haber 2696 defa okunmuştur

:

:

:

: