Kıbrıs Türk edebiyatından…

Mustafa Gökçeoğlu

Mustafa Gökçeoğlu

Harid FEDAİ
Özker YAŞIN
Fikret DEMİRAĞ
Osman TÜRKAY
Mehmet Tahir DOLUNER
Süleyman ULUÇAMGİL
Mehmet KANSU
Neriman CAHİT
Ali NESİM
Özden SELENGE
Mustafa GÖKÇEOĞLU
“ Yazma eylemine gönül verenler, yazmanın başlangıcında kararlarını verirler…” mi demeliyim; yoksa zaman içinde SU AKAR YOLUNU BULUR’dan hareketle bir yola girerler mi diye düşünmeliyim, bilemiyorum. Gördüğüm o ki sanat aşıkları yolun başlangıcında, tıpkı bir müzik aletine başlayan çocuğun çeşitli müzik aletlerini denedikten sonra kendine uygun olanında karar kılması gibi… bir yol izler. Elbette birden çok müzik aleti çalan da vardır. Onların paletinde şiir, roman, araştırma-derleme de bulunur.
Yazın hayatında araştırmacı olmak (her zaman söylediğim gibi) zor iştir, meşakkatli iştir. Ele aldığınız konuyu nerden deşseniz, bin bir bohça açılır… Gökkuşakları gibi renkler fışkırır… Onları buldukça siz de renklenirsiniz, güzelleşirsiniz.
Sevgili GÖKÇEOĞLU ile 1982- 84 yılları arasında Bayraktar Ortaokulunda öğretmenlik yapmıştık. O zaman okulumuz, şimdiki Turizm Bakanlığının bulunduğu binadaydı. Kocaman, sarı taştan yapılmış, kale gibi bir yer… Kendileri Fen Bilgisi hocasıydılar. Rahmetli Oğuz KUSETOĞLU da müdürümüzdü.
O yıllara ait belleğimde kalan kırıntılarda Gökçeoğlu’nun esprili konuşmaları… Bir de Kıbrıs Ağzını çok güzel kullanıyor olması… Daha o zamanlarda araştırmaları başlamıştı.
1942 yılında Gönyeli’de doğar. Gönyeliler’e ait olduğunu sevgi ve içtenlikle savunduğu farklı kemik yapısını (Bilimsel açıdan da incelemiştir.) gururla dile getirir. Ne zaman bir araya gelsek gözlerinin içi gülerek konuşmaya başlar, alabildiğine candan davranır. Anlatacak o kadar çok şeyi vardır ki, vedalaşırken bile eklemeler yapar.
Onu Gönyeli’nin içindeki eski kerpiç evinde zaman zaman ziyaret edip bilgiler aldım. Sağlam bir kütüphaneye sahiptir. Belgeler, kitaplar, dergiler… Araştırmacı yazarlığın olmazsa olmazıdır bunlar. Dört duvar kitaptır. Yıllar önce Harid FEDAİ Hocayı da ilk kez ziyaret ettiğimde, neredeyse oturacak yer kalmayan salonda, tavana kadar dizili kitaplar, beni çok şaşırtmıştı.
Sonunda hayalindeki taş eve kavuştu. Gönyeli ovalarında kocaman bir taş evde, öğrencilerinin emeklerini gözleri parlayarak anlatır. Çok sevdiği oyuncağına kavuşmuş çocuk ruhuyla sizinle konuşur. Yanlış hatırlamıyorsam, mimar bir öğrencisi tarafından kendi isteği doğrultusunda bu ev çizimi yapılmıştı. Evinde ADA Tv. olarakda çekim de yapmıştık.
DULUN OĞLU:
İlk öykü kitabını 1985’te yayınlar. Kitap, Lefkoşa Belediyesinin açtığı öykü yarışmasında 2. olur.Kitapta 9 öyküsü yer alır.
Onun öykü dilinde de, destansı, şiirsel bir anlatım yakalarız.
“ Yaşamı güçlüklerle geçti. En ağır işlerde çalıştı. Sürekli uğraştı. Yorgunluğa boyun eğmedi. Emeğini hiç acımadı. Hep terli gömlek çıkardı. Özlemlerini teriyle yoğurdu. Taşı taşla ezdi. Sabahın serinliği gücüne güç kattı. Daha büyük coşkuyla işine sarıldı. İşlerinin ağırlığı yaşama sevincinden bir şey götürmedi. Yine de iki yakayı bir araya getiremedi. Küçük saydığı sorunları dert edinmedi. Böyle olmasına karşın iyi bir gün görmedi. Soluk soluğa yaşamın sürdürdü, deyip sözün kapısını açık bırakmıştın.”
(Dulun Oğlu, s. 71)
Elimdeki kitabı 18.4.1985 tarihli,imzasını taşıyor. O yıllarda şair Feriha ALTIOK da aynı okuldaydı. Öğretmen odasının bir köşesinde genellikle şiir kitabı okur ya da yazdıklarından dizeler mırıldanırdı. Zaman zaman ikisinin hararetli hararetli tartıştıklarına şahit olurdum.
GÖKÇEOĞLU, iyi bir gözlemciydi. Halk bilimi araştırmalarına o yıllarda başlamıştı. Bir Türkçe öğretmeni kadar titizlikle her sözcüğün aslını, ses değişikliklerini inceler, söyleyiş biçimini araştırır, bulurdu.
Öğretmenlikten emekliye ayrıldıktan sonra daha yoğun çalışmaya başlar. Kitaplar hızla arka arkaya çıkar. Gecesini gündüzüne katar. Yakın Doğu Üniversitesinde öğretim görevlisi olur. Uzun yıllar hizmet verir. Yurt dışında sayısız etkinliklere katılır. “ TÜRKÇEM BENİM SES BAYRAĞIM…” dercesine dünyanın her yerinde bildiriler sunar, sempozyumlara katılır.
Elbette ulusal varlığımızı, kimliğimizi koruyabilmemiz için önce dilimizi çok iyi tanımalı, bilmeli ve doğru kullanmalıyız. Bu konuda emek verenlere saygımız sonsuz…
Öykü kitabının ardından Tezler ve Sözler 1- 2 çıkar. (1989- 1992, 1991)
Kıbrıs Türk Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü 1991- 1997 (2 baskı)
Tezler ve Sözler 3 ( 1992)
Aynalı’nın Okuduğu Şiirler (Kıbrıs Destanları) (1993)
Kıbrıs Halk Fıkraları ( 1994- 1996)
Şu Adamız Dediğimiz (şiir) ( 1995)
ŞU ADAMIZ DEDİĞİMİZ:
Şiir kitabın 1995’te çıkarır. Alabildiğine duygusal şiirlerinde çok güzel bir Türkçe kullanır.
Şair bir şiirinde:

“ Akdeniz’in kucağında
Oylum oylum menevişli sevda kızı
Kendini bildi bileli
Hep kanla kirletildi” ( Şu Adamız Dediğimiz, 1995)

der Kıbrıs için, tarihe atıfta bulunarak…
“ Adada doğdum, adalıyım
Yürekten Lefkoşa’lıyım
Sevdalıyım yıllardır dolaşırım
Gezinirim zamanla, zamanın ötesinde
Şu bir karış yerdeki yaşamın eşiğinde
Bazan sıcak bir soluğun yamacındayım
Kimi zaman Hisarüstünde, Dikilitaş’ta…”
( Şu Adamız Dediğimiz, 1995)

Gökçeoğlu, şiirlerinde Kıbrıs’ın tarihini destanlaştırır. Bir Akdenizli olmanın, Lefkoşa sokaklarında tarihi solumanın şiirlerini yazar; tıpkı M. KANSU gibi, Fikret Demirağ gibi…
1980’li ve 1990’lı yıllarda pek çok kalem, tek bir yolda değil çoklu yollarda yürür. Savaşlardan, çatışmalardan uzak, güvende olmanın iç huzuruyla… Başlarını kaldırıp yılların boşluğunu doldurmaya çalıştılar. Bülent Fevzioğlu, Dr. Arif Albayrak ve Mustafa Gökçeoğlu, Özden Selenge… Şiir yazıyorlar, resim yapıyorlar, romanlar kaleme alıyorlar, müzikle uğraşıyorlar, Kıbrıs kültürü araştırmaları yapıyorlar.
Bir keresinde, onu eski evinde ziyaret ettiğimde, (Sanırım, Konya- Karaman’daki dil bayramına hazırlanıyordu.) gecelik entarisiyle yatakta oturmuş, kucağına aldığı, tahtadan özel olarak yaptırdığı masada kurşun kalemle yazı yazıyordu. O gün çok gülmüştük…
Masallar, bilmeceler, tekerlemeler gelir ardından. Yazar soluklanmadan sürdürür koşusunu…
Cihan Şah (masal) (1997)
Bir Varmış / İki Yokmuş (1997)
Bilmecelerimiz ( 1999)
Hikayelerimiz Tekerlemelerimiz ( 1999)
Bildiriler Panel Notları (2000)
Masal Ağacı ( 2001)
Telefonun Ucundaki Sevda Sözleri ( 2001)
Manilerimiz ( 2002)


MANİLERİMİZ:
2002’yayınlanır. Araştırma yazılarından maniler ve efsaneler gerçekten çok canlı ve keyiflidir. İçlerinde yaşanmışlıkları yakalayıverirsiniz. Hayat canlı kanlı karşınızdadır.
Manilerin birer define olduğunu yazar. Nice duygu ve düşüncelerle süslenip bezendiklerini anlatır. Bin bir kılıkta karşımıza çıktıklarını söyler.
“Kimi zaman yürek sancılarıdır maniler. Kimi zaman özlem ateşidirler. Dillendikçe nice yüreğin ateşini söndürürler. Bazen saman alevi gibidirler. İçin için günlerce yanarlar. Yine de bir türlü sönmek bilmezler. Bazen düşünce yumağıdırlar. Bir yandan sağarken öte yandan biteviye sarılırlar. Sevdalı iki kişi karşılıklı oturduklarında sözün yularını çözmeye görsünler. Kişneyen kısraktır artık o. Koştukça koşar. Duygular boyu yol alır da hiç yorgunluk belirtisi göstermez” diye anlatır destansı, masalımsı deyişleriyle Gökçeoğlu, kitabın ilk sayfalarında…
Yazar, kitapta Kıbrıs ağzının değişim özelliklerini harika bir incelemeyle verir. İlk sayfada yer alan mani:
Yüzük daşı firuze
Misafir oldum size
İşde ben gidiyorum
Gıbrızgalsın sizlere

Eserlerinde bu konularda araştırma yapanlardan, büyük bir üstat saydıklarından saygıyla söz eder. Eserlerinden yararlandıklarına teşekkür eder, alçak gönüllülükle… Bilir ki kendinden önce yolları açanlar vardır. Hikmet Afif Mapolar, Mahmut İslamoğlu, Oğuz Yorgancıoğlu, Harid Fedai gibi…

Ovalarda lapsanaGave saldım cezveye
Gız yüzüme bagsanaGızlar gider gezmeye
İşte ben gidiyorumGüçüg yaştan övrendim
Çaresine bagsana Tenteli uşgur çözmeye

Her mani açık mektup gibidir aslında. Kısa ve öz…

Ne dedim guzum sana Ovanın mergizleri
Kem midir sözüm sana Alacadır gözleri
Sabah yıldızı gibiOvlangızı görünce
Digdin gözünün bana Öldürür öküzleri

Elbette maniler yaşamın ta kendisidir. Çiçekler, yemekler, yaşayış biçimleri, gelenek ve görenekler de yer alır her dizede…

Sünnet sünnet dediler Beyazlar geydin gelin
Başımın etini yediler Parlıyor simden telin
Eğer sünnet olmazsan Gözlerin ışıl ışıl
Sana kız yok dediler Başında kavak yelin


Kitapları arka arkaya basılır. Bazen aynı yıl içinde 2-3 kitabı birden günyüzü görür. Zamanının bu işe adar.
Ardından Kıbrıs Türk İkilemeleri ve Yansıma Sesleri Sözlüğü ( 2004) çıkar. Yazdıklarını Güner Konedralı’ya ve Harid Fedai’ye de denetletir.
İşte böylesi davranışlar yakışır her sanatçıya… Doktorların KONSÜLTASYONu gibidir. Kendine güvenen kişi başkalarından destek ve onay alır. Bu insanı küçültmez daha da yüceleştirir. Türk atasözlerimizdendir. “ BAŞAK DOLGUNLAŞTIKÇA BAŞINI EĞER” derler, doğrusu da budur zaten…

EFSANELERİMİZ

Kitabın kapağında parmak izi var yazarın. Ne ilginç bir kapak tasarımı. Dolunay Gökçeoğlu Soygazi’ye ait. 2004 yılında çıkan eserini imzalarken şöyle yazmış Gökçeoğlu:
“ Ayşe Sultan
Bilesin ki büyük dileğim, yarınların, yüzün gibi aydınlık ve güzel olmasıdır.
Bu böyle bellene…
23.2.2005

Sevgili Gökçeoğlu, bana yıllardır Ayşe Sultan der. Ne kadar güzel bir dilektir… İnşallah dileği olur. Sanatçının sanatçıyı kıskanmadan kabulüdür bu… Gönül dostu olmaktır, el ele tutuşmaktır.

Ataol BEHRAMOĞLU’nu ağırladığımız bir şiir gecesinde, şiirimi okuyup sahneden indiğimde “ Seni seviyorum demeden, seni seviyorum’u anlatmışsın… Çok güzel olmuş.” dediğinde içimde kuşlar cıvıldamıştı.

Biz sanatçılar çocuk ruhluyuzdur. Aferinleri, alkışları, onaylamaları çooook severiz. Her söz, her onaylayıcı bakış, aslında itici güç olurlar bize…

Biz dönelim EFSANELERe…

Efsaneler de diğer kültür değerleri gibi halkın dilinde yüzyıllar boyu dolaşıp durur. Bizim insanımız, kültür değerlerini yaşatmayı çok sever. Gerçek düşüncelerim bunlar… Hemen herkes birkaç efsaneyi bir çırpıda size anlatır. Bir mani dizisi söyleyiverir ya da çocukluğuna ait bir masal bilir. GOCAGARICIK masalını bilmeyeniniz var mı? Elbette gelecek kuşaklara aktarmak da boynumuzun borcu…
Kitap 255 sayfa… Bölümler halinde. Efsaneler konularına göre ayrılmış.
Taşa dönmeyle ilgili efsaneler
Hayvana dönmeyle ilgili efsaneler
Bitkiye “ “ “
Tepeye “ “ “
Pınara “
Yeniden canlanmayla ilgili “
Sese dönmeyle “ “
Renge “ “
Işığa “ “
Mağaralarla ilgili efsaneler
Dağ, kuyu ve ovayla “ “
Deniz, göl ve sahille “ “
Pınarla “ “
Yaratılışla “ “
Tanrı’nın gazabıyla “ “
Olağanüstü varlıklarla “ “
Kesik başla “ “
Yatırlarla “ “
Gök cisimleriyle “ “
Nuh tufanıyla “ “
Hayvanlarla “ “
Mevsimle “ “
Tarihi “
Köprüyle “ “
Afrodit Efsanesi
Ağaç Efsanesi

Merak edenlerin, daha doğrusu kültürümüzü öğrenmek, bilmek isteyenlerin elinde olması gereken harika bir kitap…

Ardından gelen onlarca kitap belki de yüzlerce bildiri… Ne mutlu ona… Tanrı uzun ve sağlıklı ömürler versin ve hep yazsın. Yazsın ki gelecek kuşaklar kültürümüzü öğrenip ona sahip çıksınlar….




Bu haber 3034 defa okunmuştur

:

:

:

: