Yazı;2
Moğol İmparatoru Şah Cihan’ın, çok sevdiği, 14’üncü çocuğunu doğururken ölen sevgili eşi Mümtaz Mahal için yaptırdığı beyaz mermerden oluşan bu muhteşem saray, belki de dünyanın aşk’ı simgeleyen en önemli yapıtı. Taj Mahal’de herşey simetrik..Tek simetrik olmayan , binayı yaptırtan Şah Cihan’ın mezarı.. Binanın ana kapısı üzerinde Fecr Suresinin son 3 cümlesi yer alıyor
Taj Mahal’İn hemen bitişinde akan nehir , yaydığı kanalizasyon kokusuyla tüm büyüyü silmeye yetiyor.. Taj Mahal’i barındıran Agra kenti, fakir, pis, minicik dükkanlarıyla o görkemli yapıya tezat teşkil ediyor..Ancak akın akın gelen yerli ve yabancı turistlerle, Taj Mahal ülkenin en büyük turistik atraksiyonu..22 bin işçi, 20 yılda bu görkemli yapıyı tamamladı.. Şah Cihan ve Mümtaz Mahal şimdi bu binada yanyana yatıyor..
Ülkenin en büyük kalesi Agra Fort ise maymunları, kırmızı dev yapıtı, adeta açık kanalizasyon hissi uyandıran pis kokusu, karınca gibi kaynayan insanları ile Agra’nın bir başka önemli yeri..
TAJ MAHAL.. Bu ismi duymayan, ne olduğunu bilmeyen var mıdır ?
Romantizmin somutlaştığı belki de tek adres.. Ölümsüz aşkın, tutkunun yapıtla ispatlandığı muhteşem bir saray..
Önce Yeni Delhi’den Agra’ya yolculuğumuzdan biraz bahsedeyim.. Delhi-Agra arası 3,5 saat.. Rehberimiz eşliğinde modern otobanda yola çıkıyoruz. Başkent Delhi’nin eski görüntülü, fazla yüksek olmayan binaları gerimizde kalıyor. Yollarda hem Sanskritçe, hem İngilizce yazılar.. Modern otobanda eski görüntülü otobüs, özel araçlarla yol alıyoruz..
Birden sağlı sollu, dev apartman inşaatları başlıyor.. Göz alabildiğine yepyeni bir kentleşmeye tanık oluyoruz. Modern golf sahaları, kriket sahaları..Bitince sanırım son derece modern görüntülü dev bir kentle Delhi’ye rakip olacak..
Hepimiz gideceğimiz Taj Mahal’i hayal ediyoruz.. Taj’ın hikayesi, romantik bir efsaneye dayanıyor.. Moğolların 5’inci hükümdarı Şah Cihan ve çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal’in 19 yıllık evliliklerinde mutlu bir yaşamları olur.. Mümtaz Mahal, hem Şah Cihan’ın en büyük sırdaşı ve gözdesi olmuş, hem de ona 14 çocuk vermiştir. Ancak bu çocuklardan sadece 7’si yaşayabilmiştir.. Mümtaz Mahal, 14’üncü çocuğunu doğururken hayatını kaybeder.. Mümtaz’ın ölümü Şah Cihan’ı sınırsız bir kedere sürükler. Bazı efsaneye göre büyük aşklarının simgesi, bazılarına göre ise Mümtaz Mahal’in son isteğini yerine getirmek için, Şah Cihan ölen karısı için, eşi, benzeri görülmemiş bir saray yaptırmaya karar verir.. Mimarlardan planlar alır ve sonunda bir Türk mimarın çizdiği sarayda karar kılar..
Kıymetli taşlar, turvukaz, bakırtaşı, kornelyen, mercan kakmalı mermerlerden müthiş bir saray yapıtına başlanır.. Bu arada, Şah’ın gözde eşi de sarayın bahçesine gömülür.. 20 bin işçi, 22 yıl boyunca beyaz bir mücevher kutusunu andıran bu mermer sarayı yapmak için uğraşır..
Herşeyiyle, nereden bakılırsa bakılsın simetrik olan bu yapı, 40 milyon rupiye malolmuş. Yamuna ( Cumna) ırmağının hemen güney kıyısında, uzun ekseni, kuzey-güney doğrultusunda 305 metreye 580 metre ölçüsüde bir dikdörtgen avluda yer alıyor. Köşelerinde sekizgen planlı kuleler bulunan avlu, kırmızı kumtaşından yüksek duvarlarla çevrili.. Taj Mahal, avlunun kuzey ucunda, 7 metre yüksekliğindeki bir terasın üzerinde bulunuyor..
Adı, Ercümend Banu’Nun lakabı Mümtaz Mahal’ın bozulmuş biçiminden geliyor.. Tac, taç demek , mahal ise saray.. Yani Taç Sarayı.. Binanın yanındaki 4 minarede bugüne kadar hiç ezan okunmamış, tamamen sembolik . Camisi, beyaz binanın dış bahçesinde ve Cuma namazı için herkese açık..
Taj Mahal’de herşey simetrik demiştik.. Bir tek Şah Cihan’In mezarı dışında.. Taj Mahal’in tam orta yerinde yatan Mümtaz Mahal’İn kabrinin hemen yanında gömülü bulunan Şah Cihan’ın mezarı , bu simetriyi bozan tek unsur..Bunun anlamını rehberimiz şöyle açıklıyor..”İslami anlayışta hiçbir şeyi insanoğlu mükemmel yapamaz.. Mükemmellik sadece allaha aittir. “
Taj Mahal’in bulunduğu Agra kentine girdiğimizde, bizi önce müthiş bir trafik karmaşası karşılıyor.. Daracık yollar, eski görünümlü binalar, diğer gördüğümüz yerleri aratmayan pislik, karmaşa burada da var.. Dükkanlar asırlar öncesinden kalmış gibi.. Ancak McDonald, Costa gibi uluslararası zincirler mevcut. Başka bir zaman diliminde olmadığımızı oradan anlıyoruz.. Kaldığımız otel Delhi’ye göre daha az gösterişli. Ancak dışarısıyla tam tezat halinde..Agra kenti gerçekten barındırdığı 5 yıldızlı oteller ve Taj Mahal ‘in gösterişine, ihtişamına tam zıt bir şehir.. Nüfusu 1, 5 milyonu aşkın..
Eşyalarımızı bırakıp, belki de dünyanın en görkemli turistik beldesine doğru yola çıkıyoruz.. Ve uzaktan Taj Mahal görülüyor.. Tam beklediğimiz gibi.. Arabamızdan inmeden rehberimiz asla ve asla dükkanlara girmememizi, satıcılarla konuşmamamızı ve gruptan ayrılmamamızı öğütlüyor.. Kendimi ilkokul öğrencisi gibi hissediyorum.. Başımız dik, gözümüz ilerde, sağa sola bakmamaya çalışarak, rehberimizi izliyoruz.. Taj Mahal’e girerken, kalem, kamera, sivri herhangi bir alet, gibi bazı şeyleri almak yasak olduğu için bazılarımız çantalarını ayarlıyor.. Kadınların ruj taşıması ise serbest..Çantalarımız güvenlik kamerasından, biz de vücut aramasından geçerek, 500 metrelik bir yolu yürüyerek, bu muhteşem yapının bahçesine adımımızı atıyoruz.. Hava nasıl sıcak, anlatamam. Güneş kavuruyor. Şapka , gözlük , su ve ağaçlar sığınağımız.. Bahçeyi geçince karşımıza bembeyaz bir mücevher kutusunu andıran görkemli, mermer saray geliyor..
Heyecanımız son noktada. Bence Hindistan gezisinin ana teması burası.. Gözlerimden yaşlar akıyor. Neden, niçin bilemiyorum.. Karşımızda tüm heybeti, haşmeti ve zerafeti ile bir büyük aşkın simgesi uzanıyor..
Binanın ana kapısının üzerinde Kur’anı Kerim’den alınmış Fecr suresinden Arapça şu son 3 cümle yer alıyor
“Dön Rabbine.. Razı etmiş ve razı edilmiş olarak / Gir kullarımın arasına/ Gir cennetime”
Grubumuzdaki herkes çocuklar gibi heyecanlanıyor.. Biz abarttık sanırken, etrafa bakıyorum.. Hintliler, Japon, Amerikalı, Fransız turistler de bizim gibi.. Bu bina hepimizi heyecanın en üst düzeyine taşımaya yetiyor..
Ortalık ana bana günü.. Herkes fotoğraf çektirme peşinde.. Zaten profesyonel fotoğraçılar hazır bekliyor. Önce grup, sonra tek tek fotoğraf çektiriyoruz.. Ardından da bizim makinalar , Ipad’ler, Iphone’lar devreye giriyor..
Hele rahmetli Prenses Diana’nın oturup, poz verdiği taş oturma bank’ı için yüzlerce insan kuyrukta. Ortalık mahşer yeri.. Binanın içine girmeden etraf bir koşturmaca havasında.. Tabi biz de bu karmaşaya dahil oluyoruz.. Erkekler bu işten sıkılsa da biz hanımlar dilediğimiz pozları arka arkaya veriyoruz.. Birbirimizin resmini çekiyoruz..
Resim faslından sonra bu muhteşem yapıta adım atıyoruz..Ayaklarımıza, özel galoşlar geçiriyoruz.. Binaya ayakkabıyla veya çıplak ayakla girmek yasak.. Dışarının kan sıcağına karşı, bu mermer sarayın içi serin mi , serin.. Loş ve serin hava ruhumuzu dinlendiriyor. Dışarıdaki görkemli yapıya göre içerisi daha sade ve küçük.. Toplam 75 metre yükseklikteki merkezi kubbe iki katlı. İç mekanı örten kubbe 30 metre yükseklikte.. Terasın dört köşesinde mezar yapısından ayrı düzenlenmiş birer minare yer alıyor.. Şerefeleri en üst tepede ve bu minareler sadece dekoratif amaçlı yapılmış.. Bir kere dahi ezan okunmamış..
Binayı dolaşıp, dualar ediyoruz.. Arka bahçesine çıkıyoruz.. Rüya aleminden, gerçeklerle yüzleşmek böyle olur gibisinden, ağır, feci bir kokuyla irkiliyoruz.. Taj Mahal’ın arkasındaki nehir, adeta açık kanalizasyon. Zaten koca Hindistan’daki en büyük şehircilik sorunlarından biri de kanalizasyon, arıtma.. Bu aşk yapıtının romantizmini öylesine bozuyor ki..
İstemeden de olsa arabamıza ayaklarımızı geri geri giderek, dönüyoruz.. Dönüşte de satıcılar etrafımızı sarıyor. Elinize alıp, baktığınız bir şeyi almak zorundaymışsınız gibi baskı yapıyor bu satıcılar.. Kaçarak arabamıza giriyoruz..
Taj Mahal geride kalıyor.. Agra Fort yani Agra Kalesine gidiyoruz..Moğollardan kalma ve Hindistan’ın en büyük kalesi.. Nehir kıyısında, feci bir koku içinde yerli halk, turist binlerce kişi ziyaret ediyor. Yaklaşık 2,5 km. uzunluğunda, 20 metre yüksekliğinde , kırmızı kum taşından yapılmış surlarla çevrili.. Kale de Yamuna nehri kıyısında.. Maymunlar cirit atıyor. Hiçbirine yaklaşmamamız tembihlendiğinden sadece bakınmakla yetiniyoruz. Tuk tuk arabalar, bisikletli faytonlar, korna sesleri, kalabalık, kanalizasyon kokusu, tütsü kokularıyla başımız dönüyor..
Yorgun argın, bir yanda müthiş bir yapıt görmenin huzuru ile otelimize dönüyoruz..