İnsanların Alay Etme ve Hafife Alması

İnsanlar tabiatları gereği, birisi kendilerine kötülük yaptığında hemen kızıverirler.

İnsanlar tabiatları gereği, birisi kendilerine kötülük yaptığında hemen kızıverirler. Müslümanların; genel olarak İslam gölgesinde, özellikle de Allah'a davet alanında, alay ve hafife alınma gibi benzeri kötülükleri hesaba katarak göğüslemeye ve nefislerimizi terbiye etmeye ihtiyacımız vardır.

Bu husus değerimizden hiç bir şey eksiltmez. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu konuda bizim için en güzel örnektir. Zat'ı Risaletleri, müşriklerin nice ithamlarıyla, alay ve hakaretleriyle karşı karşıya geldi. Yalancılıkla, sihirbazlıkla, delilikle ve tefrikacılıkla itham edildi. Fakat O, bu nedenlerle onlardan yüz çevirmedi ve bununla birlikte, yılmadan, usanmadan davetine devam etti. Üstelik onlar için Allah’a şöyle yalvarıyordu: 'Rabb’im! Kavmime hidayet et. Çünkü onlar bilmiyorlar.' Bu hikmetli ve uygun üslupla birçok kilitli kalpleri açıp fethetmeye muvaffak oldu. Yüce Allah ne doğru söylemiş: “Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve 'Kuşkusuz ben müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kimdir? İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir. Bu güzel davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan ve olgunluktan) büyük payı olanlar kavuşturulur.” (Fussilet: 33-35)

Müslüman birey ve Allah'a davet eden kimse, bu hususlarda kesinlikle kendine kızmamalıdır. İnsanları Allah yoluna davet edenler insanların alayları, küçümsemeleri, eğlenmeleri ve hakir görmeleri karşısında hemen onlardan yüz çevirmemeli ve bunlar, davet sahasında çalışmaktan vazgeçirerek oturmasına sebep olmamalıdır.

Bu konuda Mısırlı Âlim Hasan Elbenna’nın aydınlatıcı şu sözünü her zaman hatırımızda tutmalıyız: 'İnsanlarla ilişkilerinizde bir ağaç gibi olunuz. Onlar ağaca taş atarken, ağaç onlara meyva sunmaktadır.'

Sıkıntılardan Sonra Rahatlık ve Esenliği İsteme Eğilimi

Müslüman fert, önceden bahsettiğimiz alaya alma, yüz çevirme ve diğer sıkıntıları aşarak dava yolunda yürümeye; büyük bir uyanıklık ve basiret göstererek bütün gücünü kullanıp Allah düşmanlarının baskı ve eziyetlerini göğüslemeye gücü yetebilir. Batıl'ın bütün saldırı ve tecavüzlerine karşı yılmadan durabilir. Bu konuda başarıya da ulaşabilir. Öyle bir zaman gelir ki, Allah kendi izniyle şiddetlerin bir kısmım yok eder, baskılan hafifletir, zorlukları ve darlıkları kaldırır.

Bu kötü durumun Allah'ın güç ve kudretiyle hafiflemesi tabii bir olaydır. Neticede, çalışmanın yeniden hızlanması ve canlandırılması gerekirken, sinirlerin yatışması için rahatlığı isteme eğilimi ortaya çıkar. Bu rahatlığa, hayatın lüks ve debdebesine kapılan kimse, neticede üzerine gelen bir gevşeklik ve rahatlama hissi ile oturmanın ve atıl kalmanın başlangıcını yapmıştır artık. Dava yolunda yürümek, çalışmak ve zayıflayan kuvveti güçlendirmek ve yenilemek girişimine karşılık... Oturma baş göstermiştir hayatında.

Bunun için, Allah ile beraber olan, nefsini ve malını bu uğurda satan sadık Müslüman fert, bu engellere düşmeden, tuzaklarına kapılmadan bu tuzakları atlatmak ve bu engelleri aşmak hususunda tam bir uyanıklık içinde olmalıdır. Ve onun üzerine düşen görev, kardeşlerinin elini tutarak onlara yardımcı olmak ve yüklerini hafifletmektir. İslami tebliğ, bütün güç ve yüklerini üst düzeyde çalıştırılmasına muhtaçtır. Ancak böylesi bir çalışmayla, tarla verimli hale gelir.

Hamd, Allah’a mahsustur:

 

Bu haber 206 defa okunmuştur

:

:

:

: