Nice bayramlara…

Bugün bayramın ilk günü… Gazetemizde pek çok arkadaşım kendi köşesinde aynı konuyu işleyecek. Elbette herkes kendi söyleyiş ve bakış tarzıyla…

Bugün  bayramın ilk günü… Gazetemizde pek çok arkadaşım kendi köşesinde aynı konuyu işleyecek. Elbette herkes kendi söyleyiş ve bakış tarzıyla…

 

Bayramlar bizim kuşak için çoooook özel anlamlar içerirdi. Sevgi, saygı ve paylaşmanın hiç eksik olmadığı, fakir ile zengin arasında bu denli uçurumların hissedilmediği yıllardı onlar… Gösteriş yapmak, varlıklı olduğunuzu belli etmek çok ayıptı, görgüsüzlüktü. Belki de bu yüzden biz çocuklar çok mutluyduk. En azından kanaatkardık. Yetinmeyi bilir, büyüklerimizi gereksiz isteklerle usandırmazdık. Olanın olmayana cömert davrandığı yıllardı o yıllar…

 

Bayramlarda öksüz, yetim, yoksul giydirilir ama bu gizlice yapılırdı. Yardımlar, büyük bir alçakgönüllülükle herkesten saklanırdı. Onur, gurur ve gönül kırgınlıkları inceden inceye hesaplanırdı.

 

Bayramdan bayrama alınan ayakkabılar, diktirilen elbiseler genellikle iki bayram arası iki ay on gün olduğundan küçük değişikliklerle ya da olduğu gibi ikinci bayramda da giyilirdi. İçten dışa her şeyimiz yeni olurdu. Annem bembeyaz bohçalar içinde her aldığını içine koyarak saklardı. Arife gününden başucuma konan elbiseme, kurdeleme ve (yeni alınmışsa) ayakkabılarıma; hatta kendisi beyaz konçları mutlaka mavi ya da pembe çizgili yeni çoraplarıma uyuyuncaya dek ara sıra gözümü açıp oradalar mı diye bakardım…

 

Sahi bir de olmazsa olmaz mendillerimiz vardı. Günümüzde neredeyse tarihe karışmak üzere olan mendiller… Yerini kağıtların aldığı mendiller… Selpaklar…

Eski Sevgiler, isimli şiirimde şöyle demişim…

 

                          Nerde o eski sevgiler

                          Sevgililer

                          Geride kalan kırk yıllar…

                          Mendiller düşürülürmüş

                          Koklasın diye aşıklar

                          Onun bile modası geçti çoktan

                          SELPAK düşürecek halimiz yok ya…

                                                                            (Farklısınız, 1997)

 

 Pazarlarda mendilcilerin önünden ayrılmak istemezdim hiç… Mendilci amca onları sanki kelebekler gibi dizerdi. Sanki birkaçı az sonra uçuverecekmiş gibi gelirdi bana… Bembeyaz, çizgili, çiçekli, köşesi işlemeli, rengarenk mendiller… İlkokulda Güzide Öğretmenim mendillerimizi kontrol ederken üstüne parmaklarımızı koyardık. Tırnaklarımızın ve ellerimizin kirli olup olmadığını kontrol ederdi…

 

Evimiz kasabanın “Bayram Yeri” denilen meydanın bir köşesindeydi. Meydan, beş sokak açıldığı kocaman bir alandı. Bu açıdan ben kendimi çok şanslı sayardım. Çünkü günler öncesinden yapılan bayram hazırlıklarını tüm ayrıntısıyla görme şansına sahiptim. Neredeyse bir hafta öncesinden kamyonlardan dönme dolaplar, atlı karıncalar, kayık salıncaklar indirilir. Ardından günlerce süren vidalama işleri başlardı. Yavaş yavaş yerinden doğrulan devlere benzerdi her biri… Az ötede bulunan ilkokuldan çıktığımda hep ağır ağır, oyalana oyalana eve gelirdim. Aslında önlüğümü çıkarıp kapı önünde iki basamaklı eşiğe oturunca da rahatça izleyebilirdim. Hiç usanmadan saatlerce bu çalışmaları seyrederdim. Ödevlerim aklıma düşünceye kadar orada gözümü kırpmadan, hiçbir şeyi kaçırmamaya çalışarak otururdum… Her yanım uyuşur, ayaklarım karıncalanırdı.

 

Bayramın olmazsa olmazlarından pamuk şekerleri, macunlar, niyet çeken tavşanlar, zıpzıplarımız, lastik toplarımız, kağıttan düdüklerimiz… Özellikle lastik toplar çok ilginçti. Orta parmağımıza geçirdiğimiz uzunca lastiğin ucunda, içi talaşla doldurulmuş, renkli bir yumak benzeri top bulunurdu. Topu tutup fırlatır, sonra tekrar lastiğinden çekerek avucumuza alırdık… Tanrım, saatlerce oynar bir türlü doymazdım… En iyi arkadaşım Aysel’di. Nazlı da vardı ama bazen mızıkçılık ederdi. Nazlı’nın annesi Hanife Abla, mahallemizin en güzel masal anlatanıydı. Bizi davet ettiğinde özellikle ben çok sevinirdim. Gözüm, kulağım onda olurdu. Genellikle padişahlı, prensesli masallardı… Bazen de Tahir ile Zühre’yi anlatırdı. Nazlı ile ablam ve kız kardeşim öteki odada oynarlardı. Bense onlara katılmaz, masal dinlerdim. O gece masalların benzerleri hep rüyalarıma girerdi.

 

Bayramlar, onlara ne anlamlar yüklediğimizle ilgili çok özel günlerdir. Böyle günlerde özellikle yaşlıların, dul ve yetimlerin gönülleri alınmalı diye düşünürüm ben… Bence bayramlar, duygularımızı, düşüncelerimizi aklama, arıtma ve güzelleştirme zamanlarıdır… Bir fırsattır ruhları arıtmak için…

 

Nice mutlu bayramlar geçirmeniz dileğiyle efendim…

Bu haber 2806 defa okunmuştur

:

:

:

: