Hasta adam

Bir zamanlar Avrupa’nın “hasta adamı” diyorlardı Osmanlı imparatorluğu için.

Bir zamanlar Avrupa’nın “hasta adamı” diyorlardı Osmanlı imparatorluğu için. Hani adı SkyesPicot olan ancak resmi adı “Ön Asya Anlaşması” olan önceleri İngiltere ve Fransa sonar Çarlık Rusyası, İtalya falan da dahil edilen ve topraklarının paylaştırıldığı hasta adam…
Bugün “Ön Asya Devleti’nin” hasta adam olarak tanımlanabilmesi mümkün değil ama ön Asya’nın paylaşımı tekrar gündemde. Sınırlar yeniden çizilecek, insanlar yeni veya belki kadim kimlik adreslerine kavuşacaklar. Sancılar bundan. Kaos bundan. Uçan kelleler, ırzına geçilen kadınlar ve sokaklarımızı dolduran, köşe başlarını işgal eden göçmenler ondan.
Hani “Arap Baharı” diye umutla yola çıkılmıştı ya, meğer Arap yazıymış gelen, şöyle güneşin altında kemikler azıcık ısınsın diyenler, bir anda kavruldular, daha da kavrulacaklar.
Ancak nasıl Skyes-Picot anlaşması Rusya imparatorluğu yerini Bolşevik diktatöryasına bıraktığında eski rejimin kirli çamaşırlarını ortaya sermek maksadıyla açıklanınca dünya duymuşsa, bugün de Allah bilir ne gizli anlaşmalarla ne gibi paylaşımlar yapıldı. Bir gün öğrenir miyiz, elbette, güneşin altında sonsuza kadar hiçbir şey gizli kalmaz, kalamaz.
Skyes-Picot anlaşması 9 Mayıs1916’da imzalanmış ve adını ülkelerini temsilen onu görüşen İngiliz diplomat Sir Mark Sykes ve Fransız albay François Georges Picot’dan almıştı. Şimdi belki başka diplomatlar, askerler ülkeleri adına yeni paylaşım planları yapıyor, yeni sınırlar çiziyor bu coğrafyada. Gün olur hepsi açığa çıkar, yaşanılan bu ıstırabın gerisinde hangi “insani” duyguların yattığını, kimin kimi nasıl ve niye uyuttuğunu, Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Planı ortaklarının, işbirlikçilerinin hangi “usta” olduğu iddiasındaki kalfalar, çıraklar olduğu daha iyi göz önüne serilir.
Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da, ve tabii ki kadim medeniyet beşiği Irak’ta, Şam’da Levant’da yaşanan büyük acıların müsebbipleri kim olursa olsun, bu paylaşımın kaçınılmaz olduğu da muhakkak. Rejimlerin oldukları gibi sonsuza kadar devam edebilmeleri, hep aynı zümrelerin yöneten hep aynı insanların da ücretli veya ücretsiz köleler olduğu “düzen” tabii ki hep devam edemez, arada bir “yeni durum” oluşturulması kaçınılmaz.
Yook, öyle kaşları kaldırmayın, yeni Türkiye’ye falan laf atmıyorum, haşa... Ama el insaf neresi yeni, neresi eski bu düzenin? Saray inşa etmek mi, emir-komuta zinciri mi, otokrasi mi? Ali Veli, Veli Ali, vaziyet bundan ibaret. Bir tasallut biter, diğeri başlar ama demokrasiye geçiş yapılamaz. Sıkıntı burada değil mi? Ama yine de yarına güvenmek lazım. Yarın güzel olacak, olmalı.
Hasta adam dedik nerelere geldik... Bugünün bir diğer hasta adamı Kıbrıs Cumhuriyeti denilen acube ve tabii onun başındaki zat-ı muhterem, NikosAnastasiades. Defalardır yazıyorum, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yok saymak, yokmuş gibi davranmak bizim Hariciyenin başını deve kuşu gibi toprağa gömme olayından başka bir şey değil. Ne imiş, Kıbrıs Cumhuriyeti yokmuş. Arkadaşım uyan balık kavağa çıktı. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran kim? Sen. Kurduğun cumhuriyeti “de-recognize” dedikleri “tanımayı geri alma” eylemini her şeye rağmen yapmayan, yapamayan kim? Sen. Kıbrıs Cumhuriyeti kurucu anlaşmaları, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası ve de güvenlik ve ittifak anlaşmasıyla teati mektupları aynen devam ediyor diyen kim? Sen. Kimse kusura bakmasın işimize gelenleri kabul etmek gelmeyenleri reddetmek fena bir siyaset değil ama kimse yemez. Bu hasta mantalitenin terk edilmesi gerekir. Evet Kıbrıs Cumhuriyeti vardır hem de 1960’da ne kadar varsa o kadar vardır ama Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti 1964’de Türk öğesi dışlandığı günden bu yana yoktur. Yan devlet vardır, hükümetin meşruiyeti yoktur. Geçici, durumun zorlamasıyla “gereklilik durumu” yönetimi olarak Rumların hükümeti Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hükümeti olarak tanındı ama o kadar. 50 sene sonra yeni bir “gereklilik” vardır, o da yerine getirilmelidir.
İşte Anastasiades’in kaçtığı da budur. Gemi, sondaj, Barbaros falan filan hepsi hikaye, adam farkında faturanın, ödemem diye kıvırıyor.
Şimdi diyeceksiniz “peki adamın tansiyon sorunu falan hepsi de hikaye mi?” Yok. Anastasiades gerçekten de hasta, devleti gibi. Alkolizmine dayalı olarak organları iflas etmiş, yüksek tansiyondan ikide bir burnu kanıyor – o derece ki son AB zirvesinde hastaneye kaldırıldı yine – ve kalbi iflas noktasında. İsrailli doktorlara da muayene olmuş, acil operasyon cevabını almış. Ama kalp ameliyatı olacak olursa masada kalması büyük olasılık çünkü tüm vücut iflas durumunda...
Devleti hasta, kendisi hasta...
Hasta adam inat ediyor, gemiler gitmez ise görüşmelere gelmem diye, ABD, İngiltere baskı yapıyor, ne yapacağını bilemiyor.
Bu arada, haberiniz ola Aralık başında Barbaros ve eşlik eden gemiler geri de çekilebilir, platform gönderme kararı da verilebilir. Son pazarlıklar neyi getirecek hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Bu haber 1964 defa okunmuştur

:

:

:

: