Orams davası tehlikesi

En son İngiltere’de görülen bu davada Kıbrıs Türkleri lehine bir sonuç alındı gibi bir hava estirildi. İngiliz mahkemesi Rum mahkemesi kararını tanımamıştı

En son İngiltere’de görülen bu davada Kıbrıs Türkleri lehine bir sonuç alındı gibi bir hava estirildi. İngiliz mahkemesi Rum mahkemesi kararını tanımamıştı, Rum mahkemesi Orams çiftinin KKTC’de satın aldığı taşınmaz mal için 1974 öncesi Rum mal sahibine tazminat ödemesine karar hükmetmişti. Bir rahat nefes almış gibi olduk ve bir anda KKTC’de Rum mahkemesi kararlarının değersiz ve uygulanmasının söz konusu olmadığına kanaat getirmiştik.

Geçtiğimiz hafta AB Adalet Divanı Mahkemesi Başsavcısı’nın Orams davası konusundaki görüşü ve açıklaması Rum mahkemelerinin kararlarının Kıbrıs’ın Kuzeyinde de geçerli olması gerektiğini çünkü tüm Kıbrıs AB’ye üye olmuştur ancak, “Türk işgali nedeniyle kuzeyde AB muktesebatı çalışmıyor” görüş bu, aslında benim için bu görüş ve düşünceler süpriz değil, Rum siyasilerin tümü ayni politikayı 2004 referandumundan sonra bugün de dahil sürdürüyorlar.

AB üye ülkelerini bu görüş doğrultusunda etkilemeye çalışıyorlar, belli ki Başsavcı iyi etkilendi, Rumlar açısından şimdi mahkemenin etkilenmesi Yargıçların Başkanı’nın Rum olduğu gerçeğinde farklı karar çıkacağını düşünmek biraz saflık olur gibi düşünüyorum. Keşke bu davanın o mahkemeye gitmesine müsaade etmeseydik, kandırıldık mı bilemiyorum ancak, tarih yazılırken doğrusunun yazılacağından eminim.

Eğer mahkeme Başsavcı’nın görüşü doğrultusunda karar üretirse KKTC’de mal alan yabancılar başta İngilizler olmak üzere 1974 öncesi Rum mal sahiplerine tazminatlar ödemek zorunda kalacaklar, dahası esas egemen “Kıbrıs Cumhuriyeti” olacak belki de bir anlaşmanın önemi bundan dolayı bu kadar önemlidir ancak, bu antlaşmaya Rum liderliği hiç yaklaşmadı ki. Burada da hedefleri antlaşma ister gözükmek ve 2009’da AB protokolu için TÜRKİYE’ye şantaj yapıp Rum gemilerine Türk limanlarının açılmasını sağlamaktır ve adım adım “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” tanınmasını gerçekleştirmek.

Sn Hristofyas her fırsatta Kıbrıs Türk’lerine hak ettikleri oranda azınlık haklarını tanıyacaklarını söylüyor. 3-4 gün önce de AB ülkeleri Büyükelçilerine verdiği öğle yemeğinde sn Talat’ın ve Türkiye’nin Kıbrıs sorunu konusundaki tutumlarını şikayet etti bu şekilde sorunu çözmemizin imkansız olduğunu dedi Hristofyas. Bu günlerde AB genişlemeden sorumlu Olli Rehn’in söyledikleri Hristofyas’la örtüşüyor.

Neticede felaket tellalı olmak istemiyorum ancak, gidişatımız gerçekten çok kötü diye düşünüyorum , biz 2004 referandumundan sonra siyasi tanınma istememekle tarihi bir hata yaptık o zamanda Rumların en büyük korkuları bizim olası bu isteğimizdi ancak, bizi de o zaman Avrupalılar yanılttı Türk tarafı pasif politikaya devam etti. Benim görüşüme göre bizim zaafiyetimiz , şart olduğu zaman elimizi masaya vurmamaktır. Şimdi ne yapmalıyız, toplumsal mücadele de yapılacak birşeyler her zaman bulunur.

Dünden itibaren Cumhurbaşkan’ı Sn Talat derhal bir kriz masası oluşturmalıdır, bu masada Cumhurbaşkanlığı’ndaki gibi yalnızca hükümet yanlısı ve kendi görüşündeki kişiler temsil edilmemeli muhalefetteki mecliste olsun veya olmasın tüm partiler, tüm sivil toplum örgütleri ve platforumlar, kurucu cumhurbaşkanı Denktaş, eski başbakanlar ve Dışişleri Bakanları ve diğer Bakanlar, yeni, eski Yüksek Mahkeme Başkanı ve başsavcılar, barolar birliği başkanı ve ülkemizin güzide üniversitelerinin temsilcileri yer almalıdır. Toplumsal mücadeleyi bu şekilde başlatabiliriz diye düşünüyorum. Temsiliyet genişletildikçe sahiplenme artar, bunu sağlamak görev ve tarihi sorumluluktur, sağlayamaz isek oluşacak krizi yönetemezsek tehlikeli yok oluşla karşı karşıya kalabiliriz.

Bu haber 700 defa okunmuştur

:

:

:

: