Anavatan Türkiye’de 1989 genel seçimlerinin ardından başbakan Süleyman Demirel’in Londra’ya yapmış olduğu resmi ziyaret programı Dış Politikada şekle ve esasa ilişkin ayrıntılar açısından önemliydi. Avam Kamarasında, Türkiye’nin Dostları Karma Parlamento Gurubunun ev sahipliğinde 50’ye yakın parlamenterin katılımı ile düzenlenen toplantıda Sayın Demirel o günkü konjonktür ışığında Türk Dış Politikasının ana çizgilerini içeren ve önceden hazırlanmış bir metne büyük ölçüde sadık kalınan bir konuşma yaptı. Sayın Demirel Kıbrıs sorununa ana konuşma metninde yer vermek yerine sorular kısmında değinmeyi tercih etmişti. Yanımda oturan dost İngiliz milletvekilleri pozitif bir telkin olarak şunları söylediler : “ Sayın Demirel değerli ve deneyimli bir politikacı ve Devlet adamıdır ancak, böyle bir platformda, Kıbrıs konusunu Türk Dış Politikasının öncelikleri arasında takdim etme gereği duymaması uluslar arası camiada yanlış algılamalara yol açabilir. Türkiye’nin Kıbrıs konusunda, özellikle 1974 meşru Türk müdahalesi açısından, dünya’ya ödenecek hiçbir borcu yoktur. Kıbrıs’a dönük vecibelerini yerine getiren tek Garantör ülke olarak uluslar arası camia’dan borçlu değil alacaklı olmanın güven ve kararlılığı içinde hareket etmelisiniz. KKTC’nin haklı taleplerini uluslar arası gündeme cesaretle taşımak ve Garantör İngiltere’den, uluslararası antlaşmaların temel bir gereği olarak, Güney Kıbrıs Rum Yönetimine göstermekte olduğu yaklaşım ve muameleyi, siyasal çözüm bulunana dek, KKTC’ye de göstermesini talep etmek hakkınızdır. BMGS’nin çözüm önerilerini kabul eden Türk kanadıdır bu itibarla, yıllarca, çözümsüzlüğün bedelini ödemeye mahkum edilmeniz, insanlık dışı, büyük bir haksızlıktır.”
Dost İngiliz milletvekilleri, TC Başbakanının barışçı, sakin ve soğukkanlı tavrına tezat bir profil çizen Yunan Başbakanı Andreas Papandreu’nun uluslar arası forumlardaki kavgacı ve irritasyon yüklü yaklaşımına dikkat çekerek sözü Eylül, 1983 yılında Kore Hava Yollarına ait bir yolcu uçağının Rus Hava sahasını yanlışlıkla ihlal etmesi ve Rus savaş uçakları tarafından 269 sivil yolcusu ile birlikte düşürülmesi üzerine olağanüstü toplanan AB Konsey Toplantısına getirerek şunları söylediler: “ AB olağanüstü Konsey Toplantısı tek bir gündem maddesi ile toplanmıştı. Hava ulaşımının uluslar arası güvenliği.Yunan Başbakanı gündem dışı söz isteyerek, ısrarla oklarını 1974’de Türkiye’nin Kıbrıs müdahalesine yönelterek Türkiye’ye karşı yaptırımlar önermesi Konseyde soğuk duş etkisi yaratmış ve Yunan Başbakanı, Konseyden, ağır bir istiskal anlamına gelen tam bir sessizlikle yanıt almıştı. Buna rağmen Rum-Yunan kanadı yıllardır büyük ısrar ve inatla ikili veya çok taraflı toplantılarda, siyasal enerjilerini Kıbrıs konusuna teksif edip diplomatik zemin kazanmayı dış politikalarının en öncelikli hedefi haline dönüştürdüler. Netice meydandadır. Haksız ve saldırgan taraf olarak Rum-Yunan kanadı, Kıbrıs’ta ‘mazlum ve davacı’ statüsünü kazanarak uluslar arası gündeme şekil vermekte ve anlayış görmektedir. Oysa Kıbrıs’ta yıllarca ezilen ve pek çok haksızlıkları hala göğüsleyen ve esasta haklı olan taraf Türk kanadıdır. Ancak, haklı olmak tek başına yeterli değildir. Haklılığınızı dünyaya benimsetme misyonunu tüm kurum ve kuruluşlarınızla, basın ve medyanızla, iş adamlarınız ve sivil toplum örgütlerinizle ve yurt dışında yaşayan on binlerce soydaşlarınızla koordineli ve etkin bir ulusal önceliğe ve seferberliğe dönüştürmeniz gerekmektedir. ”
Anavatan Türkiye, iki yıl gibi kısa süreli BM Güvenlik Konseyi üyeliğinin her gününü, özellikle Kıbrıs konusunda fevkalade iyi değerlendirmelidir. TC ve KKTC’nin New York birimleri Güvenlik Konseyinin, Kıbrıs sorununu çözümsüz kılan haksız denklemini ve buna ilişkin devam etmekte olan 44 yılık ezberini bozacak, etkin ve sonuç almaya yönelik bir aksiyon planını süratle uygulamaya koymalıdır. Konsey ve uluslar arası camia Kıbrıs Türk Halkına borçlu olduğu kadar hiçbir dünya halkına bu denli borçlu kalmamıştır. Haksızlığa, hukuksuzluğa ve uluslar arası hukuk ihlaline karşı bu denli uzun süre hareketsiz kalınmamıştır. New York misyonlarımız siyasal pazarlama sanatında deneyimli ve uzman lobici elemanlarla takviye edilmeli ve bünyelerinde Kıbrıs/ AB/Orta Doğu/ G20 gibi özel görev ve aksiyon birimleri tesis ederek, Bakanlık ve tüm diğer diplomatik misyonlarımızla organik ilişki içinde çok yönlü bir faaliyet içine girebilmelidir. Örneğin,TC Dışişleri Bakanı Sayın Babacanın geçen gün TRT Enine Boyuna programında Kıbrıs Konusunda sergilediği duruş cesaret verici ve caydırıcı olmuştur. İlk kez TC-AB süreci ile Kıbrıs arasında bir seçime zorlanmaları halinde Türk Dış Politikasının kesin tercihinin Kıbrıs’tan yana olacağını ve Kıbrıs üzerinden AB sürecine baskı kabul etmeyeceğini kesin bir dille ifade etmesi önemlidir ve bu husus altı daha da doldurularak başta AB kamu oyu olmak üzere tüm Dünya’ya yansıtılmalıdır. Bu çizgideki kararlılığımızdan sapma veya ödün vermenin asla söz konusu olmayacağı reel politik davranış biçimi olarak sergilenmesi halinde dış politikamız özlenen caydırıcılık ve etkinliği kazanacaktır.
Tansel Fikri
KKTC E.Maliye Bakanı / E.Büyükelçi