Yeni süreçte büyük hıyanet

Pazarlıkları daha önce de yazmıştım.

Pazarlıkları daha önce de yazmıştım. Barbaros sismik araştırma gemisi bölgeden çekilecekti, çekildi hem de beklenenden 10 gün önce. Türkiye 6 Nisan’da sona erecek Navtex’i yenilemeyecekti, yenilenmiyor. Eni-Kogas’ın sondaj çalışmalarına erken son verilecekti, gerek kalmadı… Sondaj çalışmalarına son vermeyi bırakın, ikinci kuyudan da sadece hava çıkınca Eni pılıyı pırtıyı toplayıp Kıbrıs’tan tümden gitmeyi konuşmaya başladı, Rum lider NikosAnastasiades panikte. Niye mi? Daha önce de belirtmiştim, Rum kesimindeki “gaz festivali” havasına kanmayın, şimdiye kadar bir kuyu hariç tüm sondajlarda yeterli, çıkarılabilir, ekonomik değeri olan gaza rastlanmadı, hayaller “gaz” oldu uçtu.
Tutamıyor Anastasiades yabancı şirketleri Kıbrıs’ta. Hâlbuki tutması lazım, yoksa “gaz bulunacak sorunlar çözülecek” umutları uçup gidecek, başarısız iktidarının başarısızlığı perçinlenecek. Kıbrıs’tan ayrılmama karşılığında yan parseli, başka yerde arama iznini, hatta karada arama iznini bedava vermeyi vaat ediyor yabancı şirketlere… Kısmen de başarılı bu cömert önerilerinde ama mesela İtalyan Eni “Bir sondaj kaç para biliyor musunuz? Bedava da verseniz boş kuyu heba olan para demek. Dolu kuyuya rastlamak bu sektörde zaten %20 olasılık, sizde o da yok” deyip tası tarağı toplayıp ayrılma hazırlığında.
Zor günler bunlar dostumuz Nikos için…
Hâlbuki alkol tedavisi görüyor... Kalp damarları yenilendi… Hatta iddia o ki gayet mülayim bir adam olmuş, kimseye artık sandalye, kül tablası falan atmıyormuş…

Rum basınında rivayet çok. Gizli görüşmeler, pazarlıklar, Türkiye ile doğrudan temas detayları gırla gidiyor. Doğrusu klasik diplomasi geleneklerini bir tarafa bırakıp İmralı canisiyle bile görüşen – ki sonuç verecekse benim de itirazım olmaz ama teslimiyet mantığıyla sonuç alınması mümkün olmayacak gibi görünüyor – Ankara’nın muktedirlerinin çözüm arama çalışmasında “araştırma mahiyetli” gizli temas yapmasını garipsemek mümkün değil. Nihayette, diplomasi görüşme, uzlaşma, anlaşma temeli üzerine kurulmadı mı? Sorunları konuşarak en makul ödünle olası en yüksek çıkarın sağlanmasıyla sonuçlandırmak değil midir diplomasi?

Anastasiades ile AB Bakanı Volkan Bozkır Brüksel’de kahvaltıda bir araya gelmeleri herhalde romantik bir okazyon değildi. “Ciddi ne konuştular” diye sormadan “gerçekten buluştular mı” diye sormak gerekir… Ama niye de olmasın? Bozkır AB bakanlığı için iyi bir seçim diye düşünmüşümdür hep. Kariyer diplomat olarak ömrünü verdiği Türkiye’nin Avrupa vokasyonuna siyasetçi olarak katkıda bulunmak Bozkır için olduğu kadar Türkiye için de büyük bir fırsat.
Bozkır Anastasiades’e “fırsat kaçıyor, sonsuza kadar bekleyemeyiz. Ya şimdi federasyon, ya da yarın kadife ayrılık zamanı” demiştir muhakkak. “Şimdi federasyonu kabul etmeye yanaşmaz, Türklerle egemenliği, yönetimi siyasi eşitlik içerisinde federasyon çerçevesinde paylaşmayı kabul etmez, ayak sürürsen, Kıbrıs Türkleri sonsuza kadar seni bekleyemez, Türkiye asla beklemez. B planı vardır ve biz o yolda yürürüz” demiştir.

B planı malum. Her ne kadar kimileri Türkiye’ye kuzey Kıbrıs’ın ilhakıdır dese de B planı anlaşmalı kadife boşanmadır. Unutmamak lazım, Kıbrıs’ın tümünde veya bir bölümünde hasım yönetim istemez Türkiye, isteyemez. Bu müstemleke benzeri yönetim durumu tamamıyla bazı bürokratların sığlıklarından ve bazı üst mercilerdekilerin işin kolayına kaçmasından doğan bir yanlış anlaşılma durumudur. Türkiye’deki aklı başındaki bir yönetim KKTC’nin tanımasını “şeklen” olmaktan “gerçek” olmaya getirir, anavatan-yavruvatan algısını “halktan halka bir durum” olarak algılayıp, devletten-devlete ilişki düzeyine taşır. Zaten öyle yaptığı anda da “alt yönetim” imajı da müstemleke şikâyetleri de sona erer.
Litvanya’da ise Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu Rum mevkidaşıYoannisKasulidis ile “kısa süreli” bir araya gelmiş. Uzun süreli bir araya gelseler ne olacak? Çavuşoğlu da ancak Bozkır’ın dediklerini söylemiştir Kasulidis’e.

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı EspenBarthEide’nin Ankara ziyareti ve artan trafik de Kıbrıs’ta önemli gelişmelerin olacağını, 19 Nisan seçiminin ardından hareketliliğin artacağını gösteriyor. Esasında artan bir şekilde iyimserlik yayılmakta, sanki bu kez ciddi bir uluslar arası destek ile Kıbrıs görüşmelerinin “başarıya” ulaşacağı havası pompalanmaktadır. Olur mu? Olur, niye olmasın.
Anlaşıldığı kadarıyla Rum kesiminde iki yıllığına yeni sondaj faaliyeti olamayacaktır. Türkiye Navtex’i yenilenmeyecektir. Barbaros tekrar bölgeye gelmeyecektir. Kısaca, görülmektedir ki Rum kesimi, KKTC ve Türkiye arasında ilan edilmemiş ancak iki yıl sürecek bir “moratoryum” uygulamaya girmiştir. Bu ne demektir? Açık değil mi? Her ne kadar daha önce BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı EspenBarthEide’nin yeni süreç için bir zaman aralığı aradığını, tarafların Mayıs 2016’ya kadar çözüm için son bir gayret sarf etmelerini yazmış isek de, anlaşılıyor ki Eide istediğinden fazlasını aldı. Taraflar Nisan 2017’ye kadar sürecek bir son egzersizde uzlaşmış gibi görünmekteler.
Tabii bu “son bir egzersiz” lafı, laf ola söylenmiş. Sorun olduğu sürece “son çaba” sözü hikâye, bir şekilde yeni süreç elbette başlayacak. Ancak bu kez fark Ankara’nın “ya bu süreç başarılı olur ya da B opsiyonunu uygularım” tehdidi.

KKTC seçimlerini de Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nun elim Rum’a yama olma kararını da işte bu çerçevede değerlendirmek lazım. Ne olmuştur da tam KKTC Cumhurbaşkanı seçimi öncesinde ve de böyle önemli bir süreç başlayacakken KTFF başındaki teslimiyetçi ve çıkarcı zihniyet Rum’a teslim olmaya, alt birim olmaya, tüm görüşme sistematiğini, temel taleplerimizi tehlikeye atmaya cüret edebilmiştir? Dahası, nasıl olur da bu zihniyet hala daha KTFF başında kalmasına, bu rezil süreci devam ettirmesine müsaade edilebilinir? Yok mu bu rezil mantaliteyi görevden uzaklaştıracak yetki, merci, hukuk imkanı? Başbakan bu sürece destek oluyormuş. Yazık, başbakanlığın ülkenin varlığını sorgulatan böyle bir hareketi “uygun” görmesi akıl ile izah edilemez.

Kıbrıs Türk halkının milli davası siyasi günlük tercihlerin kurbanı edilemez. Sağ, sol, demokrat, gerici her ne ise tüm Kıbrıs Türk halkı bireylerinin ortak çıkarları söz konusu olduğunda siyasi farklılıkları bir kenara koyabilmeleri lazım. Hasan’ın çıkarı için, Mehmet’in hatırı için kimse kusura bakmasın şanlı Kıbrıs Türk direnişine, eşitlik ve haysiyet davasına ihaneti kabul edemem.
Ne demiş Mehmet Akif Ersoy?
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.”
Bu haber 1781 defa okunmuştur

:

:

:

: