Birçok defalar gazetede yaptığımız yorumlarda döviz artışı üzerine yazılar kaleme aldık ve her defasında ise paniğe gerek olmadığını ve halkın temkinli davranması yönünde tavsiyelerde bulunduk. Ancak, bu sefer işler biraz daha ciddi gözüküyor. Çünkü mevcut dinamikler dövizin ateşini körükleyemeye gayet müsait durumdadır. Başka bir ifade ile ülkedeki ekonomik ve siyasi şartlar TL’yi daha aciz bir duruma getirebilecek potansiyel taşımaktadır. Bu durumun başlıca nedeni olarak yaklaşan genel seçimler ve Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) gösterge faiz oranını yükselteceğine yönelik beklentiden dolayı yabancı yatırımcıların ülkeyi terk etmeye başlaması gösteriliyor (http://tr.euronews.com/2015/04/15/tl-dolar-karsisinda-mum-gibi-eriyor/). Ancak, özellikle yaklaşan seçim sonuçlarının belirsizliği olmak üzere Türkiye’ye özgü koşullaraTL’yi Dolar karşısında dünyanın en kontrolsüz parası haline getirmiştir. Şöyle ki, 16 Nisan 2015 tarihi itibari ile Doların 2.72’yi aşmasıyla Türk Lirası dolar karşısında bu yıl en çok değer kaybeden para birimi oldu. 2015 yılında dolar karşısında en çok değer kaybeden para birimleri şekilden görünmektedir. Şekilden de görüldüğü gibi TL’den sonra Dolar karşısında ne fazla değer kaybeden para birimleri sırasıyla Brezilya Real’i ve Bulgar Levası olmuştur.
1.1.2015-16.4.2015 TARİHLERİ ARASINDA DOLAR KARŞINDA EN FAZLA DEĞER KAYBEDEN PARA BİRİMLERİ YÜZDESİ
Kaynak: (http://finans.mynet.com/haber/detay/haber-analiz/hangi-para-ne-kadar-deger-kaybetti/100578/1).
DIŞ BORÇLARIN POTANSİYEL ETKİSİ
2014 yılsonu itibariyle Hazine’nin borcu 612 milyar liraya ulaşmıştır. Bu rakama KİT ve belediye borçlarını da eklerseniz kamunun bu serideki borç toplamı 658 milyar lira olmuştur. Özel sektör ve hane halkının borçları ise bayağı artmıştır. 1,1 trilyon lirası şirketlere 368 milyar lirası hane halkına olmak üzere toplam borç 1,5 trilyon liraya çıkmıştır. Şekilden de anlaşılacağı gibi 2002’de Özel sektör ve hane halkının borçlarının toplam içindeki payı % 23.3 iken 2014’de bu oran tehlike çanlarının çalmasına neden olacak şekilde % 69.5’e yükselmiştir (http://www.hakanozyildiz.com/2015/02/turkiyenin-borc-rakamlar.html).
Merkez Bankası’nın açıkladığı verilere göre sürekli artan Türkiye’nin kısa vadeli dış borç stoku 2015 ocak ayı sonu itibarıyla 133 milyar dolara çıktı. Ayrıca orijinal vadesine bakılmaksızın vadesine 1 yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoku 166,1 milyar dolar düzeyine ulaştı. Oluşan 166 milyar dolarlık borcun yüzde 13,4’ü kamu sektörüne, yüzde 0,7’si Merkez Bankası’na ve yüzde 85,9’u ise özel sektöre ait. Bir yılda 53 milyar liradan fazladan ödenecek 166 milyar dolarlık kısa vadeli dış borç 2014 yılı sonunda 386 milyar 780 milyon liraya denk gelirken, 3 ay gibi kısa bir sürede kur etkisinden dolayı 52.7 milyar lira artmış oldu. İç karışıklık ve seçim belirsizliğinden dolayı kur daha da artmaz bu seviyelerde dursa bile bu yıl 53 milyar liralık ekstradan dış borç ödenecek olması TL’nin değer kaybetmesi yönünde önemli baskı oluşturmaktadır (http://www.bugun.com.tr/ekonomi/sonunda-patladi-haberi/1585613).
CARİ AÇIĞIN POTANSİYEL ETKİSİ
Cari Açık: Bir ülkeye giren döviz ile çıkan döviz arasındaki farkı yani döviz açığını ifade eder. Hızlı büyüme yaşanan yıllarda artan ithalat ile birlikte cari açıkta artar. Bir ülkede cari açık ya dış borçla ya sıcak para (emanet para) girişi ile ya doğrudan yabancı sermaye girişi ile ya da Merkez Bankası döviz rezervleri ile finanse edi¬lir. Türkiye cari açığını ağırlıklı olarak sıcak para ve dış borç ile finanse ediyor (http://www.sozcu.com.tr/2013/gunun-icinden/cari-acik-sampiyonu-turkiye-264447/).
Uluslararası Para Fonu (IMF), aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 10 ülkenin cari açıklarının sürekli arttığı uyarısında bulundu. IMF Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda Türkiye, Brezilya, Hindistan, Endonezya ve Meksika’nın en yüksek cari açığa sahip 10 ülke arasına girdiği ve cari açıklarının artmaya devam ettiği belirtildi. Raporda, Türkiye’nin 2013 yılı itibarıyla ABD, İngiltere ve Brezilya’nın ardından en yüksek cari açığa sahip dördüncü ülke olduğu görüldü. Türkiye’yi, Kanada, Avustralya, Fransa ve Hindistan izledi (http://haberciburada.com/imfnin-turkiyeye-ve-10-ulkeye-cari-acik-uyarisi/ ). Döviz kuru açısından cari açığın yarattığı en önemli tehlike açığın doğrudan yabancı yatırımdan ziyade portföy yatırımları ile finanse edilmesidir. Cari açığın finansman şekli nedeniyle dövizin artması yönünde potansiyel risk oluşturduğunu aşağıdaki saptamalardan daha iyi anlayabiliriz:
•Türkiye’nin en çok tanınan finansçılarından Öztin Akgüç’ün bir gazeteye verdiği aşağıdaki açıklama cari açık sorununu ortaya koymaktadır: “Türkiye geçmiş yıllarda yurtdışından borç alarak, devlet dahil Türkiye’deki kuruluşların çıkarmış olduğu tahvil ve hisse senetlerini yurtdışında yerleşiklere satarak, bunların yanı sıra yabancılara taşınmaz mal, tesis, işletme satarak cari açığı finanse ediyor, hatta finansman hesabındaki fazla ile uluslararası rezervlerini de artırıyordu. Ancak Türkiye ekonomisinde kırılganlığın görünür hale gelmesi, Türkiye’nin kredi değerliliğinin azalması, ekonomik nedenlere eklenen siyasal gelişmeler sonucu, Türkiye’ye dış kaynak girişi azalmış, durmuş, hatta Türkiye’den sermaye çıkışı başlamıştır. Finans hesabı da artık cari işlemler hesabı gibi açık vermektedir. Ocak 2014’te finans hesabı açığı 3.1 milyar USD’dir (http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/52709/Cari_Acik_ve_Finansmani.html).
•Türkiye’nin yapısal döviz durumunu ortaya koyması açısından önemli bir gösterge olarak kabul edilen Uluslararası Yatırım Pozisyonu’na ait son veriler Merkez Bankası tarafından geçtiğimiz aylarda yayınlandı. Türkiye’nin döviz açığının 9 yılda yüzde 110 arttığı ve Açık miktarının , 205,5 milyar dolardan 431,2 milyar dolara yükseldiği bildirildi. Yabancı yatırımcının Türkiye’ye getirdiği doğrudan yatırımların artış hızının da portföy yatırımlarına gelen dövizden daha az olduğu; Yabancı yatırımcının Türkiye’de yaptığı doğrudan yatırımlar 2006 yılında 95,1 milyar iken rakam 2014’te yüzde 78 artarak 169 milyar liraya yükseldiği; buna karşın yabancı yatırımcının portföy yatırımı yani hemen ülkeyi terk edecek sıcak para rakamı yüzde 128 artarak 84,4 milyar dolardan 192,3 milyara ulaştığı açıklandı (http://www.bugun.com.tr/ekonomi/rakamlar-soke-edici-haberi/1497219).
SİYASİ RİSK ALGISI ARTMAKTADIR
Yabancı yatırımcılar için olumsuzluk teşkil eden yukarıdaki ekonomik veriler yanında siyasi risk algılaması da dövizin değer kazanmasına baskı yapmaktadır. Zira artan siyasi risk algısı yabancı yatırımcıyı ürkütmektedir. Türkiye açısından dıştan bakıldığında siyasi risk algısını artıran aşağıdaki hususlardan bahsedebiliriz:
•Aralık 2013’de başlayan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ve bunun akabinde paralel devlet yapılanmasına yönelik operasyonun uluslararası cami tarafından değerlendirilmesi,
•Yargıya yönelik yapılan düzenlemenin dış dünya tarafından olumsuz değerlendirilmesi,
•AB Müktesebatına uyumda son zamanlarda Türkiye’nin gösterdiği performansın memnuniyet yaratmaması,
•Başlangıçta olumlu karşılanan barış sürecinin halen sağlıklı yürütülememesi ve bu süreci sahiplenecek iktidar ve muhalefet partileri arasında uyumsuzluğun ortaya çıkması,
•Ekonomi yönetiminin bağımsızlığına yönelik faiz indirimi gibi baskıların uluslararası cami tarafından olumlu karşılanmaması,
•Türkiye demokrasisi açısından önemli olan HDP’nin %10’luk barajı geçmesine yönelik öngörüler,
•Türkiye’de rejim değişikliğine yönelik başkanlık sistemine ilişkin seçim öncesi ve sonrası beklentiler,
•Türk ekonomisi ile iç ve dış siyaseti, İngiliz Financial Times’ın dört sayfalık özel Türkiye raporunda mercek altına alındı. Gazetenin uluslararası ilişkiler editörü David Gardner, problem yaşamadığı hiçbir bölgesel aktör kalmayan Ankara’nın geleneksel müttefikleri nezdinde artık ‘güvenilir bulunmadığını’ yazdı (http://www.zaman.com.tr/dunya_ankara-artik-guvenilir-bulunmuyor_2289202.html).
Yukarıda beş başlık halinde özetlenen unsurlar TL’nin döviz karşısında değer kaybetmesine neden olmaktadır. Maalesef yakın bir gelecekte bu beş unsurda da olumlu bir gelişme ortaya çıkacağını söylemek pek de mümkün değildir. Dolayısıyla , özel sektörün döviz ile olan münasebetinde son derece ihtiyatlı davranması gerekmektedir.