İyimserlik Kıbrıs’ta bile güzel

Taraflar arasında çok derin görüş ayrılıkları olmasına rağmen, inanması güç ama Başpiskopos Hrisostomos bile “Kıbrıs sorununa artık belki de çözüm zamanı gelmiştir” diyebilecek kadar iyimser.

Taraflar arasında çok derin görüş ayrılıkları olmasına rağmen, inanması güç ama Başpiskopos Hrisostomos bile “Kıbrıs sorununa artık belki de çözüm zamanı gelmiştir” diyebilecek kadar iyimser.
Rum kesimine günübirlik bir ziyaret sırasında Başpikoposluk ofisinde görüşme imkanı bulduğum Başpiskopos Hrisostomos her zamanki gibi sözlerinde seçici ama yine de açık sözlüydü. Mesela birkaç sene önce dediği gibi Kıbrıs’a yerleşen Türkiye asıllı vatandaşlarımıza “parazit” demedi bu sefer, ama “kanundışı yerleşikler, geri gitmeli hepsi” diye defalarca vurgulamadan da duramadı. O kadar ki olası bir federasyon içeren anlaşmayı destekleyeceğini söylemekle birlikte, “yerleşiklerin tümünün geri dönüşünü içermeyen, Türk askerinin adadan ayrılmasını öngörmeyen ve Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğüne son vermeyen bir anlaşmaya “Ohi” diyeceğini net olarak söylüyor.
Nasıl yani tüm Türkiye’den gelenler geri mi dönmek zorunda kalacak? İnsaflı başpiskopos (!). Kıbrıs Türkü ile evlenen, çoluk çocuk sahibi olan, Burada aile kuranlar anlaşmadan sonra kalabileceklermiş.
İyimser bir fotoğraf çizmek nedense moda olmuş Rum kesiminde. Söze başlayan her Rum siyasetçi – ki Hrisostomos parti liderlerinden daha da siyasetçi – iyimser bir tonda konuşmaya dikkat ediyor. O kadar ki Edek Başkanı Marinos Sizopulos da Avrupa Partisi Başkanı Dimitris Syllouris de ve hatta Vatandaşlar İttifakı lideri Georgios Lillikas sanki barış güvercini olmuşlar. Hep gülen suratlar, ümitliyiz beyanatları.

Ancak bir temel sıkıntı hemen yüzeyin altından sırıtıyor. Tüm liderler Kıbrıs sorununu “kişisel temelde” çözme konusunda adım atmaya, uzlaşıya hazır, ama “toplumsal haklar” alanına asla girmeme konusunda titiz... Niye? Çünkü mantık aynı. Kıbrıs Türkleri 500 sene önce gelen ama geri dönmeyi unutan turist kafilesi gibi “Kıbrıs ulusu” içerisinde “geçici ve özel haklara sahip konuklar.” O kadar. Dahasını mı istiyorsunuz? Hadi, azınlık statüsünü kabul etsin beyler, ama daha fazla da şımarmamak lazım pozisyonundalar.
Nitekim başpiskopos ile görüşmemde hemen altını kalın çizgilerle çiziveriyor: Çözüm iki devletli, iki toplumlu olabilir ama devlet sadece toplum anlamında...
Ne demek oluyor bu? Tabii, detaylarını daha sonra yazacağım bu enteresan mülakatın ama şimdilik söyleyeyim ki Hrisostomos adadaki çözümün mevcut Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının tadil edilerek federasyona dönüştürüleceğini, iç işlerinde bağımsız iki alt yönetiminin kuvvetli bir merkez hükümet kontrolünde oluşacağını söylüyor. İki yerel yönetim uluslararası hiçbir egemen hakkı olmayacak, kültür, spor, ekonomi ve sair alanlarında katiyen dış ilişki kuramayacaklar.
Göründüğü kadarıyla siyasi eğilimi falan ne olursa olsun Kıbrıs Rumları arasında öyle “iki devletli” deyip de “iki devleti” kasteden yok. Hatta o alan “kırmızı çizgi”. İki devletlilikten hep “iki eyaletli” bir çözüm kastediliyor. Hatta Almanya gibi federal mi, “tekil” (üniter) mi tartışması bile götürmeyecek, güya federal ama fiili üniter bir yapı öngörülüyor. Hani Kıbrıs Cumhuriyeti üniter devlet adı altında fiili federasyon idi ya, bu da federasyon adı altında üniter devlet olacak... Yoksa? E, o zaman hepsi de “Ohi” diyor, net.

Peki iyimserlik nereden kaynaklanıyor? Bu hafa görüşmelerde “ilerleme” olduğu iddialarından doğmakta. Özdil Nami ile Rum mevkidaşı Mavroyannis’in “tarama” işini tamamlayıp, büyük ilerleme sağlayıp artık “köprü önerilerle” en zor konulara derinlemesine girip adeta bir taslak anlaşmayı yavaşça kaleme almaya başlamışlar.
Kötü mü bu? Hiç de değil. Sıkıntı bu işlerin dışa ses vermeden gizliden gizliye sürdürülüyor havası. Verilen intiba sanki bir sabah uyanıp “İşte bitirdik, anlaşma hazır” denilecekmiş gibi...
Durum öyle mi?
Hani derler ye “Umarız öyle olur” diyesim geliyor ama, ya istemediğimiz, bizim kırmızı hatları mor menekşeye döndüren bir durum oluşmuşsa? Ya o saatte “istemem kardeşim” demek çok geç olursa?
En iyisi kontrollü açıklık… Yoksa bu yazarın bir zamanlar ortaya çıkardığı ve Mehmet Ali Talat’ın yeniden seçilmemesine neden olan “çapraz oy” garabeti gibi bir durum engellenemez aşamada öğrenilirse ne olacak?
Açıklık şart... İyimserlik falan iyi de, karanlıkta gülerek ilerlemek düşmeye çare olur mu? Ya bireye takılır düşersek? Ya çanak çömleği kırıp aylarca, yıllarca vaziyeti kurtarmaya çalışırsak...
Açıklık lütfen.

Bu haber 1645 defa okunmuştur

:

:

:

: