Mübarek ramazan ayının rahmet, bereket, mağfiret ikliminde, ruhlarımızın Rabbimize daha bir yaklaştığı, iftarla, sahurla teravihle günün değişik saatlerinde yaşanan huzur ve maneviyat dolu anlar, adeta manen yenilenmemizi,hayatımıza yeni başlangıçlar yapıp eksiklerimizden kurtulmamızı sağlamak için bir imkan olarak sunulmuş,hayrın iyiliğin sevginin dostluğun kapılarını aralamak için önümüzde duruyor.
Mübarek ramazan ayının rahmet, bereket, mağfiret ikliminde, ruhlarımızın Rabbimize daha bir yaklaştığı, iftarla, sahurla teravihle günün değişik saatlerinde yaşanan huzur ve maneviyat dolu anlar, adeta manen yenilenmemizi,hayatımıza yeni başlangıçlar yapıp eksiklerimizden kurtulmamızı sağlamak için bir imkan olarak sunulmuş,hayrın iyiliğin sevginin dostluğun kapılarını aralamak için önümüzde duruyor.
İftar sofralarında, camilerimizde ve başka mekanlarda, yan yana geldiğimiz kardeşlerimize şöyle baktığımızda, dinimizin ne kadar güzel, birleştirici barıştırıcı olduğunu müşahede ederiz. Memleketleri, milletleri, renkleri, dilleri ayrı ayrı olsa da hepsi aynı anda aynı şeyi arzuluyor, Rabbimizin rızasını umarak O’na yönelip O’ndan af diliyor, Müslüman olmasının gereği ibadetlerini yerine getirmeye çalışıyor. Bu manzaranın en müşahhas örneklerini Kâbe’de ve Mescid-i Nebi’de görüyoruz. Ancak O büyük cemaatin küçük numuneleri olan grupları kendi bulunduğumuz yerlerde de müşahede ediyoruz. Hepimiz, aynı Allah’a Aynı kitaba aynı peygambere inanıyoruz, aynı kıbleye dönüyoruz. Aynı mekanlarda yaşıyoruz. Mahallemiz, sokağımız, köyümüz, şehrimiz aynı. Günün çeşitli zamanlarında hep karşılaşıyoruz. Okulda,işte camide mahallede mutlaka bir şeyler paylaşıyoruz.
Her birimiz, ezelde takdir edilmiş rızkımızı tüketmek üzere çeşitli vesilelerle bir araya gelmişiz. Her birimiz vakti geldiğinde her şeyi geride bırakıp gideceğiz. Tıpkı bizden öncekilerin gelip gittikleri gibi…
Şöyle geriye doğru baktığımızda kimler geldi kimler geçti. Nice zenginler, servet şöhret sahipleri bu gün yoklar yerlerinden yurtlarından eser kalmamış. Nice mağrur güzeller bu gün toprak olmuşlar. İbrahim Ethem, bir gece sarayında dinlenirken kapıya bir adam gelmiş. Kapıdaki görevlilere “açın kapıyı ben bu gece bu handa konaklayacağım”, diye ısrar ediyor. Gürültüye uyanan İbrahim Ethem diyor ki”, Burası han değil ki benim sarayım.” Kapıdaki yabancı soruyor,
-“senden önce kimindi ?“
“babamın”
“-ondan önce kimindi?”
“-her halde onun babasınındı”…ne bileyim
“-Peki onlar neredeler şimdi?”
“-Hepsi de bırakıp gittiler”
“-Her gelenin bir gün bırakıp gittiği yer, han değil de nedir…”
Evet hiç birimiz bu dünyada bize emanet edilenlerin ebedi sahibi değiliz,biz de bir gün tıpkı bizden öncekiler gibi bırakıp gideceğiz.O halde bu kısacık dünya hayatını,öfkeyle, nefretle kavgayla karartmanın bir anlamı var mı?
Rabbimiz buyuruyor ki: “Ey insanlar muhakkak biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık, sonra tanışasınız diye sizi kabilelere ayırdık. Sizin Allah katında en değerli olanlarınız ancak takva sahibi olanlardır.” Bu ayet-i celileden de anlaşılacağı üzere farklı farklı yaratılmış olmamız, Rabbimizin takdiridir. Bize düşen iyi bir kul olabilmek… Yani ayetin ifadesiyle takva sahibi olabilmek… Yoksa kimsenin kimseden bir üstünlüğü yoktur.
Rabbimiz, bizi kardeş ilan ediyor.”İnananlar kardeştir.”anlamındaki ayetten bunu anlıyoruz. Peygamber efendimizin” Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz” hadis-i şerifi de bunu hatırlatıyor. Başka bir hadis-i şerifte ,”Siz iman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçekten iman etmiş olamazsınız” buyuruyor. Mahşerin o zor anında Allah tarafından özel ikramlarla karşılanacak olan yedi grup insanı sayarken bunlardan birinin de Allah için birbirini sevenler olduğu müjdesini veriyor.
Yukarıdan aşağıya doğru baktığımızda, şu aklımıza gelebilir. Peki, bu sevgi sadece inananlar arasında mı? Hayır, din kardeşimizle olan hukukumuz, muhabbetimiz yanında diğer insanlarla da komşu, arkadaş,her şeyden öte bir insan olarak iyi ilişkiler içerisinde olmak yine dinimizin ön gördüğü faziletli davranışlar arasındadır.
Hasılı Yunus Emre diyor ya “Sevelim sevilelim. Dünya kimseye kalmaz.”