Eski kabustan da beter

Aman ha sözlerim kimseyi üzmesin, kesinlikle ayrımcılık maksadıyla söylemiyorum.

Aman ha sözlerim kimseyi üzmesin, kesinlikle ayrımcılık maksadıyla söylemiyorum. Derler ya, “Merdi Kipti şecaat arz ederken sirkatin sayarmış.” Günümüz Türkçesine tercümesi aşağı yukarı şöyle, “Çingene’nin merdi ne kadar kahraman olduğuyla övünürken, işlediği suçları sayarmış.”

Kıbrıs Türkleri 2007-2010 yıllarında Mehmet Ali Talat’ı cumhurbaşkanlığından, Cumhuriyetçi Türk Partisi’ni hükümetten atarken sadece perişan ekonomik performansa mı “Hayır” demişti? Tabii ki, bilhassa Talat’ın seçim yenilgisinde Kıbrıs’ta eğreti bir şekilde ve Kıbrıs’tan Türklüğü silip atmak şeytani planına hizmet edecek şekilde formüle edilen, adada “Kıbrıs milleti” diye bir garabeti hayata geçirme hülyasıyla icat edilen “çapraz oy” önemli rol oynamamış mıydı?
Rahmetli Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş inanamamış, “Bu kadarı da olmaz, pes” demişti bu çapraz oy, hadi hainlik demeyelim, dangalaklığına. Kıbrıs Türk halkı, 2005’de cumhurbaşkanlığı seçiminde daha kısa süre önce 24 Nisan 2004’de “Yes be annem” sloganlarıyla falan ilan ettiği çözüm istencinin devam ettiğini göstermek istercesine Talat’ı c8umhurbaşkanlığı koltuğuna oturtmuştu. Ama Kıbrıs Türk halkının çözümden anladığının teslim olmak olmadığını, kurulacak yeni federal cumhuriyette kendisini ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni eşit kurucu iki temel unsurdan birisi olarak görmek istediğini “çapraz oy” konusunun ana unsur olarak tartışıldığı 2010 cumhurbaşkanlığı seçiminde göstermişti… Tabii anlayana, anlamak isteyene.
2010’da Kıbrıs Türk halkının mesajı iyi okunmalıydı. Nasıl 2015 sonucu iyi okunmalı ise. Kıbrıs Türk halkı ne demişti? Evet çözüm istenci kuvvetli olarak devam ediyordu ama hangi çözüm? Devletlerinin onuruyla içinde yer alabileceği; Türkiye’nin Kıbrıs Türkünün refahı, varlığı, güvenliği ve geleceği için garantör statüsünün devam edeceği; iki halkın eşit, onurlu, siyasi eşitlik içerisinde ada yönetimini paylaşacağı bir çözüm.
Toplumlararası görüşmeler veya barış görüşmeleri veya adına ne derseniz deyin bu uzun görüşme sürecinde, 2005-2010 dönemindeki yanlış siyasetler ve yaklaşımlar sayesinde önemli bir unsur unutuldu gitti. Ne idi o? Bakir doğum, yani oluşacak olan çözümün hiçbir önceki devletten nesep almadan dünyaya geleceği, “protogenes” yani “bakir doğum” olacağı ilkesi. Rumların illa da yeni devlet Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı olması tezinin ileride doğuracağı sıkıntıları bertaraf edebilmek için korunması gereken ve dünyaca kabul görüp Annan planına bile girebilen bu kavram Talat ve ekibinin kurbanı oldu.
Kıbrıs çözüm görüşmelerinin bir başka temel unsuru 1960 garanti sisteminin ve Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’den oluşan garantörlerin statülerinin yeni dönemde ne olacağı konusu olmuştur. Türk tarafı taa şimdilere kadar bu konuda mevcudun korunması, dokunulmaması tezini savunmakta iken önce Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın sözcüsü Rum kesimine verdiği mülakatlarda artık bu konunun “öncelikli meseleleri olmadığını” savundu sonra ise Nikos Anastasiades’in Londra ziyaretinden öğreniyoruz, İngiltere de sistemin devam etmesini istemiyormuş meğer.
Yunanistan kendi pantolonunu toplayamazken, İngiltere de istemin devamını istemiyor ise, demek ki garantiler meselesi masaya gelip çok taraflı görüşme başlayınca Türkiye bir dayatmayla karşılaşacak: Kıbrıs’tan çık, garantilerin sona ermesini kabul et!
Ne demişti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir zamanlar? Dememiş miydi gün gelir Kıbrıs’tan da çık derler, tası tarağı toplayıp çıkmak durumunda kalırız diye? İşte o gün geliyor, haberiniz ola…
Halbuki 1960 ortaklık cumhuriyetini Aralık 1963 tarihinden başlayarak 1974’e kadar sistematik olarak yıkan, garanti sistemine rağmen kurucu ortak Kıbrıs Türk öğesini yok etmeye çalışan Rum kesimi değil miydi? Rumlar o zamandan bu yana hep bu garanti sisteminin düşmanı olmadı mı? 1974’de Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkını kurtarmaya gitmesi mümkün olabilecek miydi garantör hakkı olmasaydı?
Efendim Avrupa Birliği varmış, o garanti edermiş yeni federasyonu, falan filan. Hadi canım sende, 1974 öncesi BM barış gücü ne yapıyordu? Çözüm olur da yine bir gün Rumların biti kabarırsa AB de aynen BM gücü gibi yapacak, seyredecek Kıbrıs Türkü boğazlanırken. AB içinde böyle şeyler olmazmış… Hadi canım sende, bu kadar romantik olmayın…
Kıbrıs Türk devletinin toprağı ne kadar olacak, mal-mülk meselesi nasıl halledilecek bir diğer önemli konu olmuştur görüşmelerde. Yazdık defalarca, ilk mal sahibi hakkı tanınmış Akıncı ve ekibi tarafından. Anlamı ne? Gayet açık, hiç kimse kıvırtmasın. Rum gelip ver evimi diyecek, bizimkiler de paşa paşa vermeye mecbur kalacak. Bu iş böyle çözülmez ama, barış için toprak vermeyi göze alanlar hele toprak da kendilerinin olmayınca çömert olabiliyor. Bu durum çok kan döker, şimdiden söyleyeyim. Ne olur açıp okusunlar daha önceki toprak ve mal-mülk pozisyon dosyalarını. Romantizm, dört ayda çözüm güzel ama çözüm değil, savaş gelir.
Bunlar yetmezmiş gibi çapraz oy da tekrar masada ve mimarı da uyarıyor Kıbrıs Türklerini: “Bizim hayır otumuz Rumlarınkine benzemez, mahvoluruz, aman ha evet deyin.” Bu neyin kafası? Evet çözüm isteyelim, istememek de mümkün değil zaten, ama istenilen kayıtsız şartsız teslim ise nasıl evet denilecek?
Kıbrıs Türk halkı iyi değerlendirme yapar ve kararını doğru verir. Böyle bir saçmalığa, teslimiyete ve çok kan dökülmesine sebep olacak felaket senaryosuna “çözüm” deyip evet demesi bence mümkün değil. Kimse ham hayal görmesin. Halkı kandırmak o kadar kolay değil. 2010’da yapıldı, 2016’da da yapılır, o çözüm diye yutturulacak teslimiyet belgesi dürülüp aynen iade edilir. Haberiniz ola.
Bu haber 1797 defa okunmuştur

:

:

:

: