Çözüm samimiyeti okul kitaplarından geçse ya!

Nikos Katsorudes'i tanıyan tanır.

Nikos Katsorudes'i tanıyan tanır. Çözümü fazla destekleyen birisi değildir. Yıllarca AKEL'in Temsilciler Meclisi'nde sözcülüğünü yapan ama her fırsatta değme EOKA'cıya hasetten çatlatacak kadar faşizan eğilimleri de olan kendine özgü bir zat-i muhterem.
Geçenlerde, hani derler ya, torbadan kediyi saldı bu beyefendi. Alithia ile yaptığı mülakatta toplumlararası görüşmelerde sağlanan büyük ilerlemenin esasında daha önce varılan yakınlaşmaların cilalanmasından, yeniden birkaç güzel sözle söylenmesinden ibaret olduğunu, esasında sağlanan bir ilerleme falan olmadığını, görüşmelerin çıkmazda olduğunu iddia etti.
Aynı görüşte değilim. Bilhassa mal-mülk meselesinin ele alınış şekliyle, güvenlik ile ilgili yapılan lafazanlıklarla ve hele 'bir tek garanti meselesi kalırsa onu hallederiz, onun yüzünden çözüm olmaz' laflarıyla bu sürecin fiilen öldüğünü düşünüyorum. Ölmese de, ola ki bir gün bu mentaliteyle bir metin hazırlanıp önümüze de oyla diye sunulsa, ben şimdiden ilan ediyorum, böyle bir teslimiyetçi kafayla yazılacak metne ben 'Hayır' derim.
AKEL'in eski sözcüsünün açıklaması, daha geçen hafta ayrı ayrı onun ve DISI'den Eleni Theoharus ile eski Kıbrıs Ermenisi dostumuz, eski meclis başkanı ve yine eski DIKO başkanı, günümüzde faşist partinin 'asi kanadı lideri' Marios Garoyan'ın ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarla yalanladıkları birlikte yeni parti kurmaya çalıştıkları haberleri de dikkate alınırsa belki bir politik oyuna işaret ediyor. Ama dedikleri öyle hiç de boş değil.
Eğer görüşmeler çok iyi gidiyorsa, mesela iki liderin 'bebeği' Ortak Kültürel Komite'nin gündemine niye liderler bir ayı aşkın süredir karar veremiyorlar, destek olamıyorlar? O kadar sık görüşüyorlar, sohbet içim, kadeh tokuşturuyorlar, vakit mi bulamadılar karar vermeye hangi konsere gidip, hangi tiyatroyu oynayacaklarına, pardon izleyeceklerine? Bu komite güya iki toplum arasındaki güven bunalımını ortak sanat aktiviteleriyle giderecekti.
Doğrudur sanat iletişimin önemli bir öğesidir. Karşılıklı anlayışın gelişmense elbette ortak kültürel aktiviteler katkı yapacaktır. Ancak eldeki sorun güven bunalımından ziyade güvenin hiç ama hiç olmaması, iki halkın bir birine en ufak bir güven kırıntısı beslememesidir. Tamam, Kıbrıs Rumu Kıbrıs Türkünü dikkate almıyor, korktuğu ve güvenmediği Türkiye, biliyoruz ama Kıbrıs Türkü söylemesi acı ama bir dönemin 'Rumdan dost, domuzdan post olmaz' çizgisini fazla aşabilmiş değil. Bakınız Rum tarafına geçişlerin verilerine? Kaç Kıbrıs Türkü Rum tarafına geçiyor ve niye? Dükkanların açık olduğu saatlerde mutfak alışverişine gidiliyor çoğunlukla. Bazıları da hala daha çalışmak için. Onun haricinde geçişler göz ardı edilecek kadar az. Sebep? KKTC'de tüketim malzemeleri fiyatlarının Rum kesimine göre aşırı pahalı olması. Rumlar ne zaman geçiyor? Akşam saatlerinde. Niye? Ya kumara gidiyorlar, ya da Rum tarafına göre daha ucuz olan lokantalara. Halktan halka temas var mı? Yok denecek kadar az. Olduğu zaman da maalesef, ELAM saldırısı gibi, durum acı oluyor.
Bu güven eksikliği Akıncı ile Anastasiades'in beraber meyhaneye, kahveye, tiyatroya falan gitmesiyle aşılmaz.
Bakın ne diyor Katsorudes? Rum tarafında okullarda, askerde 'En iyi Türk ölü Türktür' lafları duvarlardan artık silinse de, bu kafa yapısının adada Türkiye'nin arzuladığı iki devletli çözüme yardımcı olacağını, bu nefret siyasetinin değiştirilmesi gerektiğini vurguluyor Katsorudes Katimerini'ye verdiği mülakatta.
Geçenlerde G-20 zirvesi dolayısıyla geldikleri Türkiye'de Ankara'da da temaslarda bulunan ABD Güvenlik Konseyi üyesi bazı diplomatlarla yemekte de altını çizdim. Kimse kendini tarihe gömmemeli, tamam. Ama dün ne olduğunu, bu olan bitende kimin ne payı olduğunu tesbit etmeden beraber nasıl bir gelecek kurabiliriz? Dahası, o gelecek kurma çalışması başarılı olabilir mi?
Kıbrıs Türkleri 1963 Kanlı Noel'i ile 1975 Türkiye müdahalesi arasında yaşadıklarını unutabilirler mi? Basılan, yakılan 103 köyü, yollardan kaybolan insanlarımızı, işkence ile öldürülen Kıbrıs Türklerini ve tabii ki meslektaşım Adem Yavuz'u unutabilir miyiz? Çözüm hem Türkiye'nin etkin garantisini içermeli hem de Kıbrıs Türk halkının güvenliği ve esenliği için ortak yönetimde belirgin pay sahipliği yanı sıra bir seri önlemleri içermeli. Bu doğal ve meşru bir taleptir, 'tarihte yaşamak' diye marjinalleştirilemez.
Kıbrıs Rumları ise 1974 öncesi yaptıklarını reddederek ve inkar ederek sadece 1974 Türkiye müdahalesini hatırlayıp, hem garanti antlaşmasının devamına hem Türkiye'nin adada mevcudiyetine karşı çıkıp, olabildiğince üniter öğeleri kuvvetli bir çözüm istiyorlar. Onların yaşadığı travmayı tabii ki anlamak lazım ama, empati iki yönlü değilse sayın Cumhurbaşkanı Akıncı gibi çuvallarız. Beni anlamayan, anlamak istemeyen Rumu ben niye anlayacakmışım? Bu yol iki yönlü olmalı.
Bakın Katsorudes ne diyor? Okullarda Türk düşmanlığı Türkiye'nin taksim ve iki devlet tezine yarıyormuş... Ya kiliselerdeki Türk düşmanlığı?
Bazen aşırı eleştirdiğim II Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat eğitim bakanıyken bir işgüzarlık yaparak tek yönlü olarak tarih kitaplarından neredeyse tüm Kıbrıs Türk mücadele tarihini sildirmişti 'nefret söylemi kitaplardan çıkarılmalı' düşüncesiyle. Nerede mütekabiliyet? O günden bu yana Rumlardan tık yok.
Anastasiades çok çözüm isteyen liderdi değil mi? Haydı Sayın Akıncı talep edin Anastasiades'ten nasıl biz tek taraflı kitaplardan Kıbrıs mücadele tarihini neredeyse çıkarıp tarihini bilmeyen nesiller yetiştirmişsek nefret söylemini yok edeceğiz niyetiyle, çıkarsın Rumlar da o Türk ve Türkiye aleyhtarı söylemleri kitaplarından ve kilisenin Pazar vaazlarından.
Yaparlar mı? Çözüm istenci, samimiyet okul kitaplarından geçse ya!
Hodri meydan, çözüm istiyorlarsa, yakınlaşma istiyorlarsa bundan daha iyi adım mı olur? Üstelik o adımı biz çoktan attık. Biraz empati canım!
Bu haber 1798 defa okunmuştur

:

:

:

: