Ders yılının yeni başladığı günlerdi.Öğrenciler,yüreklerinde umut ve heyecan dolu kıpırtılarla; gelecek güzel günlerin hayaliyle; cıvıl cıvıl sesleriyle şenlendirdikleri sınıflarında yeni ders yılına başlamanın sevincini yaşıyorlardı.
Öğretmen, elinde bir kitapla sınıfa girdi.Öğrencileriyle tanışma faslından sonra dedi ki, -çocuklar bu sene derslerimizi bu kitaptan işleyeceğiz.Teorik ve uygulama hepsi bu kitapla ilgili olacak.Sınavlarda birbirinizden yardım istemek,birbirinize bakmak serbest.Mühim olan,bu kitapta olanları pratiğe dönüştürebilmenizdir.Puanlamanız ona göre olacaktır.Uygulamayı en güzel yapan en yüksek notu alır.-
Öğrenciler bu habere hem sevindiler hem şaşırdılar.-Ne güzel, soruları baştan belli bir sınav,bunda başaralı olmamak mümkün değil,yaşasın hepimiz geçtik demektir-.dediler.
Günler geçtikçe o kitabı sayfa sayfa okudular, uygulamaları birer birer yapmaya çalıştılar. Bazıları nasıl olsa kolay, nasıl olsa yaparım ben bu işi biliyorum diyerek işi ciddiye almadılar.Dönem sonu geldi değerlendirme sınavları başladı.Bir kısmı kitabı dikkatle okuyup uygulamaları zamanında yaptığından sınavda pek zorlanmadı,istenilen cevapları rahatlıkla kağıda yazabildi.Bir kısmı da işi baştan hafife aldığı için kitabın muhtevasından haberi yok,kağıda bir şeyler yazmış ama istenilen cevap değil.Uygulamalar kitapta bahsedilene benzemiyor.Yazdıkları kafasına göre, yaptıkları keyfince şeyler.Sonuçlar açıklandığında birinci grupta olanlar aldıkları puanlarla sevinirken, ikinci grupta olanlar –yahu kağıdı baştan sona doldurdum ne biliyorsam yazdım,uygulamada o kadar uğraştım yine bana zayıf vermişler- diye sızlanıyor.İçlerinden biri cesaretini toplayıp öğretmenin huzuruna çıkıyor ve diyorki -o kadar yazdım doldurdum,uygulamada bu kadar uğraştım neden bana zayıf verdiniz?- Öğretmenin cevabı açık,-evet yazmışsın ama kendine göre yazmışsın uygulamada yine kendi istediğin gibi davranmışsın kitapla alakası yok,oysa başta demiştim,sormak da yardım almak da serbest hiç birini yapmamışsın neticede bu kağıttakiler senin eserin, zayıf almayı hak eden sensin benim bir haksızlık yapmam söz konusu değildir…
Bu okul nerede? Öğrenci kim?Kitap hangi kitap? Gibi sorular aklımıza gelmiştir muhtemelen.
Okul, yaşadığımız hayat, öğrenci biziz.Kitap ise ebedi hayatı kazanmamız için Rabbimizin gönderdiği hayat kitabı Kur’andır.Rabbimiz O kitapta, “hanginizin daha güzel kulluk yapacağını ölçmek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” Buyuruyor.Başka bir yerinde “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” ifadeleriyle bu hayatın gayesini bildiriyor. “İman edip Salih amel işleyenler için sonsuz bir mükafat vardır”.diye haber veriyor.”İman edip Salih amel işleyenleri altlarından ırmaklar akan Cennetle müjdele” diyor.Salih amel nedir sorusunun cevabı,O’nun rızasına uygun olan her şeydir.En başta üzerimize farz olan ibadetlerimiz devamında bütün hayatımız.İlmihal kitaplarına baktığımızda üç bölüm dikkatimizi çeker.İtikat,ibadet muamelat.İtikat,doğru inanç demektir.İbadet,kitap ve sünnetle belirlenmiş kulluk vazifelerimiz.Muamelat ise günlük hayatımız,alışverişimiz komşuluk arkadaşlık ilişkilerimiz çalışmamız vs. İtikat başlığı altında İmanın altı şartı izah edilir.Allah’a,Meleklerine,Kitaplarına,Peygamberlerine,Öldükten sonra dirilmeye,ahret gününe,Kaza ve Kadere iman.İbadet hayatımızla ilgili olanları İslamın şartları diye adlandırdığımız beş maddede özetleyebiliriz.Şahadet Kelimesi, Namaz,Oruç,Hac ve Zekat. Oruç, Hac ve Zekat belli şartlarda belli zamanlarda olmakla beraber, Şahadet kelimesi ve Namaz her zaman herkese gerekli olan amelimiz. Bununla ilgili olarak Peygamberimiz (s.a.v)bir kutsi hadiste şöyle buyuruyor.”Allah buyurdu ki beş vakit namazı ümmetine farz kıldım kim bunlara dikkat eder eksiksiz yapmış olarak huzuruma gelirse onu Cennetime koyacağıma sözüm var.Bunu yapmamış olanlar için her hangi bir sözüm yok dilersem af ederim dilersem azap ederim.”
Başka bir hadis-i şeriflerinde,”Beş vakit namazını kılanların durumu, evinin önünden akıp gitmekte olan berrak bir nehirde günde beş defa yıkanan kişinin durumu gibidir. Nasıl ki günde beş defa o nehirde yıkanan kişinin vücudunda kir namına bir şey kalmazsa beş vakit namazına devam eden kişi de de günah namına bir şey kalmaz.”
Rabbimizin istediği bir kul olabilmek için bu yetiyor mu elbette hayır.Bu O kitabın bir bölümü oysa biz Kitabın tamamından sorumluyuz.Kitapta helal ve haram olarak belirtilen her şey uygulama alanında sorumlu olduğumuz konulardır.Hiç bir hükmünü ikinci plana atma lüksümüz yoktur.Neticede imtihan için geldiğimiz bu dünyada şahadet kelimesini getirerek Müslüman kimliğini alan herkes bu okulun bir öğrencisidir sınavı o kitaptan olacaktır.Nasıl ki zamanında kendisinden istenilenleri yapmayan öğrencinin dönem sonundaki pişmanlığı karnedeki notu değiştirmeyecek se bizim için de yarın pişman olmak işe yaramayacaktır.
Henüz imtihan devam ederken yanlışları silip doğruları yazma imkanımız vardır.O halde mutlu bir son için zaman geçmiş sayılmaz.Uygulamamızı kitaba göre yapmak için biraz gayrete ihtiyacımız vardır.
Bu hayatın sonunda iki seçenek vardır.Ya mutluluk ya hüsran…
Kendisine verilen bunca nimeti değerlendirememiş, ömrünü boşa geçirmiş, fırsatları heba etmiş olanların ahretteki pişmanlıklarını Rabbimiz Kitabında şöyle haber veriyor:”Diyecek ki, ah keşke bu günüm için bir şeyler hazırlasaydım.”
Rızasına uygun bir hayat yaşayıp imtihanı kazanmış olanların durmunu da şöyle bildiriyor.” Ey mutmain olmuş (tatmin olmuş, rahatlamış huzura ermiş) nefs, Rabbin senden razı sen de Rabbinden razı olarak Rabbine dön.Kullarımın arasına gir Cennet’ime gir.”
Rabbim cümlemizi bu imtihandan muvaffak olarak çıkanlardan eylesin.