Her şeyden öte bugün NATO-AB’nin güvenlik anlamında işbirliği NATO’nun dahil olmadığı yada hareketsiz kaldığı kriz yönetimi konularında AB’nin NATO’unun kabiliyetinden faydalanarak olacağı, buna karşın bir AB ordusu oluşturulmayacağı vurgusu yapılmıştır.
Bu amaçla Berlin Plus düzenlemeleri gerçekleşmiştir. Ümit Çelik’in de ifade ettiği gibi, “2002 tarihli bu düzenlemeler ile NATO’nun dahil olmadığı kriz yönetimi operasyonlarında, AB NATO’ya ait planlama,lojistik ve istihbarat olanaklarına erişebilecek, ayni zamanda, kriz yönetiminde NATO ve AB arasında stratejik ortaklığın kurulduğu anlamına gelecektir(Çelik,2013). NATO ve AB üyelerine bakıldığında, AB’nin sahip olduğu 28 üyenin 22’si NATO üyesidir, geri kalanlar ise NATO’nun Barış için Ortaklık programına dahil olan veya olma çabası sergileyenler mevcuttur. Bu ortaklıktan dolayı da NATO ve AB’nin stratejik ortak olması söz konusudur.
Özellikle de Kasım 2010’da Lizbon Zirvesinde NATO-AB stratejik ortaklığının ilerletilmesi gerekliliği Kuzey Atlantik Konseyi tarafından ortaya konmuş ve bu çerçevede tarafların transatlantik bölgenin güvenliğine katkıda bulunacakları belirtilmiştir. Fakat burada her iki kurumun bağımsızlığı ve kurumsal bütünlüğüne saygı ile önceden alınan stratejik çıkarlar ilkesi geçerliliğini koruyacaktır. Nitekim AB, Bosna,Kosova,Sudan gibi ülkelerde Berlin plus kapsamında operasyonlarda yer alınmıştır. Bu noktada Kıbrıs konusu çok farklı nitelik arz etmektedir.
NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in 9 Şubat 2012’de yaptığı açıklamada Türkiye’nin NATO içindeki önemine vurgu yaparak “Kıbrıs sorunu çözülmeden de NATO-¬AB işbirliğinin birçok noktada daha ileriye taşınabileceğini, bunun için AB’nin Türkiye ile güvenlik anlaşması imzalayarak Türkiye’yi Avrupa Savunma Ajansı’na ortak üye olarak almasını ve buna karşılık Türkiye’nin iki yapı arasındaki işbirliğinin Güney Kıbrıs dahil AB’nin 27 üyesini kapsadığını kabullenmesini” önermiştir. Ancak sorunlar halen çözümlenmemiş ve Türkiye’nin AB içerisinde güvenlik anlaşması imzalaması GKRY vetosu ile gerçekleşememiştir.
Nitekim, halen GKRY Türkiye’nin AB ile tam üyelik müzakereleri çerçevesinde Avrupa Savunma Ajansı ile işbiriliği yapmasını veto etmektedir. Bu veto zincirinde GKRY, Türkiye’nin AB ile güvenlik konusundaki bilgi alışverişini eklemiştir. GKRY, Türkiye’yi güvenlik konularında AB’de lider konumda olmasını önlemek, güvenlik konularında dahi AB içinde tam yetkin halde olmasını engellemek adına hep teyakkuzda kalmıştır. Örneğin, Gürcistan ve Irak operasyonlarında Türkiye’ye bilgi verilmesini, danışılmasını yardım alınmasını veto ile engellemiştir. Zaten Türkiye katılacak olsa dahi karar mekanizmalarında etkin söz sahibi olması engellenmeye devam edilmektedir(Council of the European Union,Presidency Conclusions,Annex II,2002).
AB’nin özerkliği statüsü gereği NATO üyesi olan Türkiye’ye karşı yürütülen bu politikalar,AB üyesi olmayan Türkiye önünde icra edilecek operasyonlarda tam yetki ile katılımın engellendiği görülmektedir. Türkiye GKRY ve Yunanistan’ın Kıbrıs konusunda adil davranmamaları karşısında, Kıbrıs Türklerini güvence altına almaya çalışan bir dizi atılımları NATO içinde gerçekleştirmektedir. Örneğin, NATO dışındaki AB ülkelerinin Berlin Artı çerçevesinde NATO istihbarat bilgilerini kullanmasını veto etmektedir. Bunda GKRY’nin Türkiye aleyhine tutumu birincil faktördür. Bunun dışında Türkiye Kosova’da AB görev gücüne katılımda GKRY’nin polis ekibinin yer almasını veto etmiştir. Bu durum da NATO-AB ilişkileri bağlamında vetonun önemine dikkat çeken bir durumdur. Tüm bu hususlar değerlendirildiğinde bugün AB-NATO garantörlüğü kapsamında Kıbrıs konusunda ortaya konan görüşün ne kadar işlerliğinin mümkün olmadığı anlaşılacaktır. Bu durum Kıbrıs Türklerinin mevcut garantörlük antlaşmaları çerçevesinde olası bir anlaşmada yer alması gerekliliğinin önemini ortaya koymaktadır. Müzakere heyetinin tüm bu yaşanan sorunsalları dikkate alarak mevcut garantiler sisteminin dışına çıkmaması ve tavizkar talepleri olanlara karşı dik durmaya devam etmesi gerekmektedir. (Son)