Mart ayında çözüm, inşallah!

Beklentiler yükseldi yine...

Beklentiler yükseldi yine... Çözümden bahsediliyor. Öyle bugün, yarın değil, hemen şimdi çözümden. Kolay gelsin.
İddialara göre kalan üç beş nokta da bir ay içerisinde, bilemediniz önümüzdeki beş-altı haftada bitirilecek, Mart ayında referandumlarda iki halk yeni çözüm planını oylayacakmış.
Dikkat edin, artık bu yaz falan da denmiyor, Mart ayında çözüme geldi iş.
Nasıl olacak? Nasıl bir sihirbaz dokunuşuyla oldu bu iş? Doğru, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı göreve gelir gelmez demişti ama biz inanmamıştık. Çözüme istekli olduğunu ama sorunun çok çetrefil olduğundan çözebilmek için sihirbaz dokunuşuna ihtiyaç olduğunu açıkça söylemişti Akıncı ama sihirbazın kim olduğunu açıklamamıştı. Ya da biz anlamazdan gelip, dalga geçmiştik. Kötü şey bu dalga geçme huyu... Ama dalga da geçmeden katlanmak mümkün mü hayatın acımasızlığına?
Gelinen noktada sihirbazın büyülü çubuğunu bir yerlere dokundurup başarılı büyü yaptığı ortada. Yoksa kocaman adamlar aklımızla alay eder gibi boyuna 'Çözüm yakın, daha da yakın, hemen kapının önünde' falan gibi laflar ederler mi? Ama sihirbaz yine ortada yok. Akıncı mı, Rum mevkidaşı Nikos Anastasiades mi yoksa BM'nin Kıbrıs özel temsilcisi Espen Barth Eide mi bu sihirbaz? Yoksa hep beraber kumpanya oluşturdular birlikte dünyayla mı dalga geçiyorlar?
Doğrusu Mart ayında Kıbrıs'ta çözüm sadece Kıbrıs'ta değil Türk-Avrupa Birliği ilişkilerinde de, hele Suriye meselesi, göçmenler konusu gibi herkesi meşgul eden, bunalıma iten mevcut hassas dönemde, çok vaatkar yeni bir dönemin açılmasını mümkün kılabilir. İyi de nasıl olacak bu mucize?
Daha geçenlerde toplanan Rum Kesimi Ulusal Konseyi Mart ayında veya hemen sonrasında bir anlaşmanın referandumlara sunulabileceğini, Mayıs ayında yapılacak seçimlerin bu sürece zarar verebileceğini ve ertelenmesini görüşmedi mi Anastasiades'in teklifiyle? Ne sonuca vardı? Rum tarafındaki Mayıs seçimlerinin ertelenmesi görüş birliğiyle reddedildi. Halbuki Mart ayında çözüm olacaksa idi Mayıs ayı seçimlerinin az biraz ötelenip yeni devletin temsilciler meclisi ve senato üyeleriyle federal yöneticilerinin seçimine dönüştürülmesi yanlış mı olurdu? Niye ötelenmedi? Kıbrıs görüşmeleriyle Kıbrıs Cu7nhuriyeti seçimleri iki ayrı konuymuş, seçimlerle, süreç bir arada düşünülemezmiş.
Haklı adamlar. Yavuz hırsız misali Mart 1964'de ortak hükümetten, meclisten attıkları Kıbrıs Türkünü o gün bu gündür 'ortak yönetimi bile isteye ve de planlı terk ettiler, amaçları ayrı yönetim kurmaktı' iddiasıyla uluslararası kamuoyunda hep mahkûm ettirmediler mi? Biz de hep Rum değirmenine su taşıyan bazı aklı evvel siyasetçilerimizin de katkısıyla hep yardımcı olmadık mı o iddialara dünyanın inanmasına? Sığlığın pirim yaptığı Türkiye Dışişleri ve diğer kurumları da hata üstüne hata yapmadı mı on yıllarca Rum tezini adeta destekler mahiyette. En kötüsü, devlet kurarken bile utangaç şekilde kurar gibi yapıp 'biz esasında Rum'a yama olmak istiyoruz, bu devlet ilerideki ortak devletin Türk öğesi olacak' demedik mi bağımsızlık ilanında? Bu kadar kaliteli salaklığı ancak Türkler yapabilir. Bir de övünürüz bilmem kaç asırlık diplomasi geleneği var diye. Hadi canım sende...
Bir ay içerisinde, bilemedin 5-6 haftada kalan bütün pürüzler temizlenip, farklılıklar ortadan kaldırılıp, anlaşma sağlanacak, iki halk Mart ayında eş zamanlı çözüm paketini referandumlarda oylayacaklar beklentisi bir acayip.
Halk Mart şakalarına başladı bile. Kediler ve Kıbrıslılar, Mart ayı ve çatı ile referandumlar. Ne alaka demeyin, birileri referandum olayıyla kedileri ve Mart ayını belli ki karıştırdı. Niye Mart da Nisan değil? Belli, her kim ise o sihirbaz kedilerden de bir şey bekliyor. 'Ha kediler, ha bizim Rum severler' diye mi düşündüler? Mart ayında romantizm artar, millet önünü arkasını düşünmez gider evet der önüne gelecek anlaşmaya falan diye mi düşünüyorlar?
Yok, yok... Kesin Eide bu Mart kedisi pazarlayıcısı. O değil mi zaten tek başına pozitivizm tüccarlığı yapan her şeye rağmen? Ne imiş? Kıbrıs görüşmelerinde yeni ivme yakalanmış, olumlu atmosfer sayesinde iki lider büyük gelişmelere imza atıyorlarmış ve yakında çözüm bulundu diye haykıracaklarmış...
Duyan da sanki bizin Akıncı ile Rum lider Anastasiades birlikte hamama girmişler de, bir anda çözümü bulup Arşimet gibi 'Evreka' diye sokağa fırlayacaklarmış zannediyor... İyi de böyle bir beklentiyi besleyecek ana anlaşmazlık konularında gerçekten bir yakınlaşma var mı?
Şimdi, Yunanistan 1960 garanti sisteminden ayrılmayı düşünebilir. Sorun yok. Zaten 1963-1974 döneminde garantörü olduğu efektif federasyon Kıbrıs Cumhuriyeti'ni yıkıp adayı kendisine bağlamak için kendi beslediği EOKA çetesi eliyle adada neler yaptığı herkesçe biliniyor. Olsa ne olur, olmazsa daha da iyi olur.
İngiltere'nin derdi egemen üslerinde. Garantörlüğe önem verse ve vazifesini yapsa 1963-1974 döneminde adada da askeri varlığı bulunan bir garantör olarak Kıbrıs Türkünün çektiği mezalime seyirci kalmaz azıcık etkin olurdu. Keza 1974'de Yunanistan beslemesi faşist Nikos Sampson darbe yapıp adayı Yunanistan'a bağlamayı niyet ettiğinde, defalarca Türkiye talep etmesine rağmen adaya birlikte müdahale etmeyi reddedip, seyirci kalmayı tercih etti. Şimdi gitse ne olur, kalsa ne olur? En iyisi Kıbrıslıların vicdanlarına da yük olan üslerini de kapatsın defolsun gitsin.
Türkiye, 1963-1974 döneminde kendini yok etmek amaçlı saldırılarda Kıbrıs Türkünün tek dayanağı, tek güvencesi olmuş, 1974 operasyonuyla kurtuluşunu sağlamıştır. Türkiye garantisi olmayan bir çözüm Kıbrıs Türkünün çoğunluğunca kabul edilemez, düşünülemez bir konudur. Rumlar acısından ise bilhassa 1974 Türk müdahalesi acı verici bir durumdur. Kendi suçlarını görmezden gelen, Türk müdahalesinin sebep değil sonuç olduğunu suçlu vicdan gibi reddetmeyi tercih eden Rumlar Türk garantisini içeren bir anlaşmaya evet dememeye kararlı görünmektedirler. Ancak 1964-1974 döneminde BM Barış Gücü'nün adadaki kan dökülmesini engellemek yerine sanki meşru hükümet varmış ve Kıbrıs Türkleri de o meşru hükümete isyan eden bir azınlıkmış gibi 'hükümet otoritesinin tesis edilmesi' çabalarına, yani Kıbrıs Türkü üzerindeki mezalime seyirci kalmadı mı? Ha BM, ha NATO veya Avrupa Birliği garantisi fark etmez, hiç biri Kıbrıs Türkünce kabul edilebilir veya Türkiye garantisinin eşdeğeri görülemez.
Nasıl olacak o zaman? Nerede bu uzlaşma? Efendim güya Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu kapalı kapılar ardında 'Her şeyde anlaşılır ise garanti meselesi nedeniyle anlaşmanın çökmesine izin vermeyiz' demiş. Kesinlikle böyle bir saçmalığı Sinirlioğlu gibi bir diplomatın diyebileceğine inanmıyorum. Ancak, denmişse eğer bu ne Sinirlioğlu'nun, ne bakanının, başbakanının hatta cumhurbaşkanının yerine getirmeye cesaret edebilecekleri bir konu değildir. Olmaz öyle şey.
Önemli konu çok da, bir diğer en önemlisini ele alalım isterseniz; mal-mülk meselesi. Temmuz ayında Eide'nin mal-mülk meselesinde 'birinci sahibin' belirleyici olmasını Türk tarafı da kabul etti açıklamasından bu yana Akıncı karaya oturan siyasi gemisini tekrar açık sulara çıkarmaya uğraşmakta. Efendim her ne kadar öyle demişse de kriterler, iki kesimlilik ve iki toplumluluk ilkeleri falan gözetilerek bu durum çözülmeliymiş.
Kardeşim, sevgili Akıncı kargadan kılavuz adamın burnunu hep kokan bir yere sokar. Durdukları yeri bile bilmeyen adamların kılavuzluğuyla okyanuslar açılmaz. Doğrudur, hem iki kesimlilik, hem iki toplumluluk diyeceksin, hem de ilk sahibe malın mülkün kaderini belirleme hakkı vereceksin.
Bilmeyenler için hatırlatayım. Toplam KKTC toprağı 3 bin 325 kilometrekaredir. Adadaki geçerli İngiliz ölçü birimiyle bir dönüm 1335 metrekaredir. Bu durumda KKTC toprağı 2 milyon 400 bin dönüme tekabül ediyor. Bu toprağın yaklaşık %80'i 1974 öncesinde Rumlara ait tapulu mülktü. 1974 kayıtlarına göre bu günkü KKTC toprağının 1 milyon 550 bin dönümü tapulu Rum malı, 380,000 dönümü tapulu Türk malı, 470,000 dönümü kamuya ait mallar (yollar, dağlar, dereler ve hali araziler) iken Rum tarafında kalan toplam Türk malları ise yaklaşık 450,000 dönüm idi.
Bu durumda, ilk sahibe mülkün geleceğini tayin hakkını veren kargalar iki kesimliliği, iki toplumluluğu ve Kıbrıs Türk halkının kendi devletinde toprak ve nüfus açısından kesin çoğunluk olmasını nasıl sağlayacaklar? Veya, bu durumu kabul edecek olan Anastasiades, 'Tüm göçmenler evlerine dönecek' sözünü nasıl yerine getirecek. Üstelik Akıncı 'İlk mal sahibi belirleyici olacak' demişken nasıl o geri adımı atacak? Atmazsa, hangi aklı başında Kıbrıs Türkü bu anlaşmaya evet diyecek?
Mart ayında çözüme bence de evet ama hangi asrın hangi yılında ona bir karar versin beyzadeler.
Bu haber 1866 defa okunmuştur
  • İster çözüm olsun, ister olmasın. HASAN MEHMET  LEFKE - 21.12.2015 Kıbrıs``ta ne K/Türkler, ne de K/Rumlar bir devlette yaşamak istemezler. Rumlar kuzeyde kalan mallarını kurtarmak, Türkler de AB``ye girebilmek için federasyona razı görünürler. İşte bu noktada eğer Rumlara mallarının karşılığı ödenirse, çözüm gerçekleşir. Ama bu nasıl olacak? Denktaş``ın yapmaya çalıştığı, hem Rumları ve hem de Türkleri mağdur eden, feragatname ve toplu takas- tazminat, Loisidu davası ile çöktü. Daha sonra oluşan TMK ile ise mümkün. Akıncı ile Anastasiadis``in anlaştığı da bu. Türkiye de bu amaçla 260 milyon sterlin ödedi. Ama hiç para ödemeden Rum mallarını iç etmek düşünülüyorsa, bu mümkün değil. Kıbrısta, State land %28, B.S.B %2.8, Private G/C ovnership %48.6, Private T/C ovnership %20.6. Yani Takriben State land (%28 in %30``u = % 9 ) Sonuç olarak %20.6 + %9 = %29.6 . Yani kısacası Denktaş``ın kabul ettiği ve Annan Planındaki %29 + böyle ortaya çıktı. Gerisi spekülasyon. (Bk. Rolandis)

:

:

:

: