Anlaşmayı, uygun bulan yasanın, Meclisten geçmesi sırasında nahoş olayların olduğunu, bunu bazı güçlerin tırmandırma teşebbüsünde bulunduğuna da, tanık olduk.
Sonuçta, yasa tasarısı, Meclisten geçti.
Oylama sırasında , Sn. Cumhurbaşkanı’nın erteleme isteği, Mecliste, kabul görmedi.
Erteleme isteğinin, zamanı, zamansız oldu.
O aşamada ertelemeyi kabul eden Hükümet, kamu oyunda nasıl karşılanırdı ?
Öyle bir durumda muhalefet , zilleri takıp oynamayacak mıydı ?
Hükümeti oluşturan partiler, buna olanak ve imkan sağlayarak karşılarına geçip, zil çalacak muhalefete, bu ortamı sağlamayacak kadar, deneyimleri olan, partiler.
Muhalefet, yasanın Meclisten geçeceğini anlayınca, son umut olarak, Sn. Akıncı devreye sokuldu.
Tabii, yaşananları hep birlikte gördük.
Akabinde, yasanın, Meclisten geçmesinden sonra parti liderlerinin, saraya çağrılması da anlam veremediğimiz bir olay.
Meclisten geçen, yasayla ilgili olarak, Sn. Cumhurbaşkanı’nın 15 gün içerisinde onay imzasını atıp atmayacağı konusunda Anayasal yetkisinin, uygulanma aşamasına girilmiştir.
İmzalamazsa Meclise tekrar geri iade edilir.
Meclis, tekrar görüşür.
Hükümet, bu aşamada aynen, Cumhurbaşkanı’na yasayı gönderirse, Cumhurbaşkanı yasayı onar.
Koordinasyon Ofisi, yani Dairesi, Sn. Cumhurbaşkanı’nın, yasayı Resmi Gazetede, yayımlatmasından sonra, yürürlüğe girer.
Türkiye ile Spor alanında girişilecek faaliyetlerin, iki ülke arasındaki
İşbirliğini de artıracağı herkesin malumu.
Kamu oyunun, ofis olarak nitelendirdiği daire gibi, bir çok ofis de AB‘nin var.
Bu, ofislere karşı gösterilen kabul şinaslık, niye Türkiye ile KKTC arasında oluşan, bir ofise karşı da gösterilmiyor.
Bu yasa ile, gördük ki, bu yasaya karşı çıkanların, gerekçesi KKTC’nin bağımsızlığı ve egemenliğinin, elden gideceğidir.
Dünyada Türkiye‘den başka bir Devlet, bizi tanımıyor.
Tek tanıyan Türkiye.
Bu korku içerisinde olanlar bu ofisten, korkmasınlar.
Türkiye’ye karşı, KKTC‘nin egemenliğini savunanlar, ayni hassasiyeti Güney’e ve AB ‘ ne de, duysunlar.
Gelişen olaylar karşısında, Türkiye ve AB perspektifine bir bakalım.
2003 yılına kadar, Türkiye‘nin Kıbrıs politikası, Türkiye, Avrupa Birliğine girmeden, Kıbrıs’ın AB‘ne girmesine karşı idi.
Bu, AB‘ye de açık bir şekilde anlatılıp, dile getirilmişti.
Bunun için, zamanın hükümeti Güney’i AB‘ye hangi şartlarda alırsanız, Türkiye de , Kuzey’i ayni şartlarda Konfederasyon adı altında alır.
KKTC – TC Konfederasyonu olarak, siyasi yaşam bulur.
2003, Türkiye’deki seçimlerden sonra, bu politikalar, Türkiye’de değişmişti.
AK Parti Hükümetleri, batının tüm vaatlerine ve verdiği sözlere, samimiyetle inanmış, ayni samimiyeti de, Batı’dan yani AB‘den beklemişti.
Fakat, ilerleyen yıllar içerisinde, AB gerek Türkiye’nin AB üyeliğinde, gerekse, Kıbrıs müzakerelerinde, fikirlerinin ve zikirlerinin bir birlerini tutmadığını, Avrupalının ne melem bir şey olduğunu görmüş ve anlamıştır.
Takvimsiz ve hakemsiz, sür git giden, Kıbrıs müzakereleri.
Zamana, oynamalar.
AB‘nin, Türkiye ile, dalga geçme davranışları.
Bütün bunlar akla Türkiye’de, 2003 öncesi uygulanan, Kıbrıs politikalarına dönüşün gündeme geldiği, insanın aklına, gelmiyor değil.
Bunu, nereden mi anladık ?
Sn. Erdoğan, AK Parti grubuna verdiği iftar yemeğinde 1963’ten bu yana, 53 yıl geçtiğini, “Bu nereye kadar devam eder …” diye, AB‘ne tepkisini dile getirdi, hükümetin gerekli kararı alacağını da, söyledi.
Bu konuşmasından sonra da Cumhuriyet Meclisinde, bu yasa kabul edildi.
Federasyon haklarımızı vermeyi reddeden Güney komşumuz, karşısında, KKTC – TC Konfederasyonunu bulursa, hiç şaşmasın.