Tarih tekerrürden mi ibaret ?

Dün, TC Dışişleri Bakanı Sn. Çavuşoğlu’nu, NTV ‘deki canlı yayında izledim. Sn. Bakan, Türkiye’nin savunma sanayisi ile ilgili, müttefiklerinden beklediğini bulamadığını.


Yalçın CEMAL
yalcincemal@hotmail.com



Türkiye’nin talepleri karşısında , sattıkları araç gerecin, kullanımlarının, kendi iradelerine bağlı olmasından, bahsetti.
Yani, Türkiye’nin bu konuda bağımsız ve tek başına hareket etmesinden, batılı müttefiklerin rahatsız olduklarını, bunun için verilenlerin kullanımının, veren veya ortaklaşa yapılan ülke veya ülkelerin, kumandasında olmalarını istediklerini, ima etti.
Sn . Bakan: “Türkiye’ye yönelik tehditlerin en yoğun olduğu dönemde, müttefiklerimiz patriotları geri çekti .Hava savunma sistemi bakımından da, bu güne kadar, somut adımlarını görmedik. NATO’nun hava savunma sistemleri, Türkiye’nin tamamını kapsamıyor .NATO’dan beklentimiz, Türkiye tehditlerle karşı karşıya kaldığında, sözlü değil, somut destek vermesidir .Biz her ülke gibi, kendi savunma sistemimizi kurmak istiyoruz .Kendi teknolojilerimiz var .Her zaman tercihimiz, müttefiklerimizle iş birliği içerisinde olmak. Ama müttefiklerimiz, teknoloji paylaşımı konusunda istekli değil .O zaman, biz de başka ülkelerle ,iş birliği yapma arayışındayız” dedi.
Sn. Bakan’ı dinlerken, beni, tarih yapraklarını, ters olarak, geriye doğru çevirmeye, sevk etti.
Çevire çevire, 1964‘e kadar, gittim.
Merak ettiniz 1964‘de, ne var ? diye .
Rumların ve Yunanlıların saldırıları.
Fakat bu saldırılar ve top yekun, bizleri imha hareketi karşısında verdiğimiz var olma savaşımında . Te Washington‘dan gelen hançer, tüm Kıbrıs Türkünü, kalbinden vurmuştu.
Neydi o hançer, sevgili okurlarım.
İnönü Hükümetinin, Kıbrıs’a çıkarma kararı karşısında , ABD Başkanı JHONSON’un, meşhur mektubu idi.
Bu mektup, ne için yazılmıştı ?
Adada, Türklerin katlinin önlenmesi için, 6 Haziran 1964‘de Ankara’da, Bakanlar Kurulu kararı ile, adaya askeri bir müdahalenin yapılması.
Karar , ABD‘ne bildirildiğinde, ABD ‘nin Başkanı Jhonson, Başbakan İnönü’ye , nezaket kurallarının dışında, bir mektup yazarak, iki ana konuya değindi.
Mektup , İnönü’ye hitaben yazılmıştı.
Başlığı da; “Bay Başkan.”
Mektupta, iki ana tema işlenmişti.
ABD, müdahale kararını alırken, Türkiye’nin, yeterince kendisine danışmadığını ve bu nedenle de, Amerikan silahlarını ve teçhizatını Kıbrıs çıkarması esnasında, kullanamayacağını.
Türkiye, bir Nato üyesiydi, ancak NATO üyelerinin oluru alınmadan, yapılacak bir Kıbrıs çıkarması sonrasında, SSCB bu durumu fırsat bilip, Türkiye’ye saldırırsa. NATO’nun Türkiye’yi savunması, söz konusu olmayabilirdi.
Türkiye’nin, soydaşlarını kurtarmak için, Kıbrıs’a çıkarma yapması ABD ve NATO tarafından, engelleniyordu.
Sn. Çavuşoğlu’nun, Türkiye’nin savunma sanayii ile ilgili dün yaptığı söyleşi, beni 1964‘lere götürdü.
Denilebilir ki, aradan 52 yıl geçmiş.
Evet doğru.
Epeyce zaman geçmiş.
O da doğru.
Fakat, Türkiye’nin müttefiklerinin zihniyeti, değişmemiş, sevgili okurlar.
Aksine, zihniyetleri daha da katılaşmış.
Katılaştığı, nereden belli ?
Sn. Erdoğan’ın, son Rusya gezisi ile ilgili olarak, NATO çevrelerinin tavırları karşısında . Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi, Sn. Ümit Yardım’ın yaptığı, sert karşılık :
NATO hiçbir biçimde, NATO üyesi olmayan ülkelerle, ilişkilerimizi sınırlayamaz . NATO üyesi olmamız , NATO’nun kimlerle görüşeceğimizi dikte etmeye, hakkı olduğu anlamına gelmiyor . Zira Türkiye bağımsız bir ülkedir . Dış politikasına nasıl şekil vereceğine
kendi karar verir.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra, batılılarla olan ortam, 1964 yılının ortamı ile tıpa tıp, aynisinin, tıpkısı.
Yukarıda, küstah Jhonson’un mektubundan, bahsetmiştim.
İnönü, bu küstahça yazılmış mektup karşısında, müttefik ABD‘nin tavrından sonra, yaptığı açıklamada, şu cümleyi söylemişti:
“ Yeni bir dünya düzeni kurulur. Türkiye, yerini alır .“
Anavatan Türkiye, batılıların son tavırları karşısında, Sn. Erdoğan’ın gayretleri ile, yeni bir dünya düzeninin, oluşumu arifesinde midir ?
Türkiye’nin 15 Temmuz tarihine kadar, batılıları sınadığı, son tarih olabilir mi ?
Yoksa, yapılanları geçmişte olduğu gibi, zaman süreci içerisinde sineye, mi çekecek ?
Türkiye bunu, hazmedebilecek mi ?
Yoksa, her alanda, daha da bağımsız bir ülke olmanın, hesabını kitabını yapacak mı ?
15 Temmuz’dan sonra , gidişatın bu doğrultuda olduğunu hissetmemek, olası olmasa gerek.

Bu haber 4012 defa okunmuştur

:

:

:

: