Rabbimiz, yeni bir gün nasip etti, sağ ve selametle sabaha kavuştuk. Dünü geride bıraktık. Hatasıyla sevabıyla yaşandı geçti. Şimdi yeni bir sayfa açıldı.
Rabbimiz, yeni bir gün nasip etti, sağ ve selametle sabaha kavuştuk. Dünü geride bıraktık. Hatasıyla sevabıyla yaşandı geçti. Şimdi yeni bir sayfa açıldı.
Uyandığımız her sabah, yarından önceki son sabahtır. An itibariyle kim bilir kaç kişi için bu son sabahtır. Ne mutlu bize ki Rabbimiz, hatalarımızı telafi etmemiz için bir gün daha verdi. Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz “Kişi gündüz günah işlediğinde Allah O’na tevbe etmesi için geceyi, gece günah işlediğinde gündüzü verir” buyuruyor. Hayatımızda güzellikleri artırmamız ve eksikleri gidermemiz için bulunmaz bir fırsat olarak bu günü değerlendirebilirsek ne mutlu bize…
Dünyada her sabah uyanışımız aslında mahşerde uyanışımızın delili sayılır bir bakıma. Mahşerde dirilişimizi anlatan bir ayet-i kerimede şu ifadeleri görüyoruz. “Sur'a (ikinci defa) üfürülür. Bir de bakarsın ki kabirlerinden kalkmışlar. Rablerine akın ediyorlar. Eyvah başımıza gelenlere! Kim kaldırdı bizi kabirlerimizden? İşte Allah'ın va'd buyurduğu buymuş. O Peygamberler doğru söylemiş derler.” Bu ayetler mahşerde dirileceğimizi bildiren ayetlerden sadece iki tanesi bunlara benzer birçok ayet-i kerime mevcuttur.
Yeniden dirilmeyle ilgili olarak Yasin suresi yetmiş sekiz ve yetmiş dokuzuncu ayetlerde şunu görüyoruz: “Kendi yaratılışını unutarak bize misal getirdi ve dedi ki çürümüş kemikleri kim diriltecek? De ki onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her türlü yaratmayı hakkıyla bilendir. ”Demek ki ölüm denen o uzun uykudan sonra, diğer anlamda da kıyametten sonra yeniden dirilerek mahşer meydanında toplanacağız. Sonra ne olacak? Bu dünyada yaptıklarımızın karşılığını görmek üzere hesaba çekileceğiz. Tıpkı eğitim öğretim yılının sonunda öğrencilerin karne almaları gibi biz de amel defterlerimizi alacağız. Amel defterlerinin verilmesi, amellerin tartılması ve sırat köprüsü, bunlar bizim mahiyetini tam bilemediğimiz ama mutlaka karşımıza çıkacak olan şeylerdir. Bu üç yerde kişi kimseyi hatırlayamaz bununla ilgili olarak rivayet edilen şu hadis bizi aydınlatmaktadır: Hz. Aişe validemiz -Allah ondan razı olsun- şöyle anlatmıştır: Bir gün cehennemi düşünerek ağladım. Benim ağlıyor olduğumu gören Hz. Peygamber: 'Ey Aişe! Niçin ağlıyorsun?' diye sordu.
'Ey Allah'ın Resulü! Cehennemi düşündüm de onun için ağlıyorum. Acaba siz kıyamet gününde aile efradınızı hatırlayacak mısınız?' dedim.
Bu sorum üzerine Allah Resulü şöyle söyledi: 'Kıyamet gününde insan şu üç yerde hiç kimseyi hatırlayamaz:
Birincisi; kişi, mizanın (terazinin) başında tartısının hafif ya da ağır oluşunu öğreninceye kadar hiç kimseyi hatırlamaz.
İkincisi kitaplar verilirken 'Geliniz, kitabınızı okuyunuz!' denildiğinde sağından veya solundan ya da arkasından mı verileceğini öğrenmedikçe hiç kimseyi hatırlayamaz.
Üçüncüsü ise cehennemin iki yakası arasında birçok çengelleri ve dikenleri bulunan köprü kurulduğunda ve Allah kullarından dilediğini burada alıkoyduğunda kişi kurtulup kurtulamadığını öğrenemedikçe ne aile efradından ve ne de başkalarından hiç kimseyi hatırlayamaz.” O gün pişmanlıklar bize bir fayda veremeyecek. Dünyaya dönüp de hatamızı telafi imkanımız olmayacak. Ama henüz bu dünyada olduğumuza göre halen yeniden başlamak mümkün. Öyle ise Kalan ömrümüzün ilk sabahı, geçen ömrümüzün de son sabahı olan bu sabahı en güzel bir şekilde değerlendirmeye ne dersiniz. Hatalarımızı tekrar etmeden, eksiklerimizi tamam ederek, iyi bir kul, iyi bir insan olarak Rabbimizin razı olacağı bir hayat yaşayıp ahirete yüzü ak olarak gitmek için halen fırsat vardır. Madem ki hayattayız hiçbir şey için geç kalınmış sayılmaz. Kavuştuğumuz her sabahın yeni başlangıçlara vesile olması dileğiyle.