Hükümet Kıbrıslı Türklere yol gösteriyor

Şunu anlamalıyız ki, siyasetin her yaptığı doğru ve sınırsız değildir. Kontrolsüz güç, güç değil, demokrasi değil.

Sandıktan çıkmak, iktidar olmak her hakkı vermez.
Her şeyin bir sınırı, bir noktası, denetimi ve sonucunda durmak zorunda olduğu durağı vardır.
Devlete gerçekten sahip çıkmak, devletin temeli olan Anayasayı, yasaları, kanunları uygulamak, korumak ve kollamaktan geçer.
Allahın günü devlete sahip çıkalım diyerek, devleti siyasetin, iktidarın elinde oyuncak yapanlar, devlete en büyük zararı veriyor.
Bu dur-durak dinlemeyen zarar, çözüme alternatif gösteriliyor.
Kıbrıs sorununda en çok mağdur olanlar Kıbrıslı Türklerdir.
Çünkü sadece uluslar arası alanda değil, kendi içinde de ikinci sınıf vatandaş, kendi ülkesinde ambargo altında ve bizzat yöneticileri tarafından adaletsizliğe mahkûm edilmiş insanlardır.
Bu tüm iktidarlar döneminde yaşamış ve hala yaşanmakta olan bir gerçektir.
Günün iktidarı, devleti, devletin olanaklarını, siyasi hırs ve kazanç için kullanıyor.
Aslında, bilerek veya bilmeyerek, Kıbrıs Türk halkına bir yol gösteriyor.
Bu yol şudur;
“Kıbrıs sorununda, çözüm olsun da, nasıl olursa olsun.”
Devleti ve imkânlarını iktidar uğruna, belli zümrelere ayrıcalıklar sağlayarak kullandırmak, sonra da devlete sahip çıkılmalı demek.
Söylem ve yapılanlar arasında uyum yok, tam bir samimiyetsizlik var.
Hukuk devletinin, hukuk sisteminin siyasete alet edildiği, kullanıldığı iddiası seslendiriliyor.
Bu iddianın sebebi nedir?
Hükümetin yasalara uygun olmayan icraatlarının, yargıya taşınması ve yargının da görevini yapması.
Hukuksuzluk yoksa yargı neden aksi karar üretsin?
Peki devlet? Olması gereken güçlü ve kararlı bir iktidar değil.
Güçlü olması gereken devlettin yapısıdır, kurumlarıdır, tarafsızlığıdır, eşitliği, adaletidir.
Biz yıllardır devlet yönetmiyoruz, biz yıllardır devleti kullanıyoruz.
En iyi kullanan da en iyi yöneten olmuyor maalesef.
Sağlam, kararlı, adil hukuk ve yargıya herkesin ihtiyacı var.
Kıbrıs Türkünün elinde kalan son kaledir yargı.
Hukuk devleti ile ilgili şöyle bir tanımlama buldum;
“İnsan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her eylem ve işlemi hukuka uygun olan, her anlamda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa'nın bulunduğunun bilincinde olan devlettir.
Bu ilke ve düşüncelerden hareketle, hukuk devletine ilişkin yaklaşımlar değerlendirildiğinde; devletin hukuka bağlılığının güvencelerinin sağlanması, bireysel temel hak ve özgürlüklerin korunması, güçler ayrılığı ilkesi, yasallık ilkesi, hukuk önünde eşitlik, hak arama yollarının açık olması, yönetimi ve kamu görevlilerini eylem ve işlemlerinde sorumlu tutmak, kazanılmış haklara saygı gösterilmesi ve hukukun evrensel ilkelerine itibar edilmesi gibi hususları hukuk devletinin gerekleri arasında sayılabilir.”
Dönemi, siyasi iktidarı hiç fark etmez, bu tanımlamanın yarısı yapılmadı bu ülkede.
İnsana saygı duyulmadı, devlete, yargıya, kurumlara itibar gösterilmedi.
Her şeyi hamasete, siyasete, çıkara, ranta kurban ettik.
Dünün iktidar kararları, bugünkü gibi sorgulansaydı, bu noktaya gelmezdik.
Bugün adına hiç olmazsa, hukuku, yargıyı, Anayasayı, hukuk devletini, iktidar olmanın sınırını hatırladık.
Elbette bu da bir şeydir, ama yeterli değildir.
Bu haber 621 defa okunmuştur

:

:

:

: