Mont Pelerin’den sonra Cenevre’ye taşınacak umutlarımız var

İsviçre’nin Vevey kasabasında bulunan Mont Pelerin bölgesine umutların taşındığı çok açık.

İsviçre’nin Vevey kasabasında bulunan Mont Pelerin bölgesine umutların taşındığı çok açık.

Hatta insanın umutlarını yitirmeden yeni bir güne başlaması da çok önemlidir.

Zira yaşadığı coğrafyada umudunu kaybetmiş bir insan olmaktansa, umutların gerçeğe dönüşmesi için mücadele etmeyi yeğleyenlerdenim.

Malum Kıbrıs sorunu yarım asırlık bir sorun ve bu sorun bir tarafın istemiyle çözülecek bir sorun olmaktan çıkalı çok oldu.

Hoş iki tarafın istemi ile de çözülecek gibi görünse de aslında bunun böyle bir sorun olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz.
Peki o zaman nedir?

Öncelikle ABD’ye bakmak lazım.

Wall Street’in bu coğrafyadaki çıkarlarına bakmak lazım.
Sonra BM’ye.

Hoş artık Rusya’nın da bu sorunun içinde pozisyon aradığı çok net olarak görülüyor.

Garantörler de var.

İngiltere, Türkiye ve Yunanistan.

Ve de tabi AB.

Fransa, Almanya her ne kadar da konuya çok fazla aktif iştirak etmiyorlarsa da perde gerisinde diplomasi ayağında yoğun uğraşlar veriyorlar.
Çemberin dışına çıkmak istemiyorlar.

Kısacası Kıbrıs sorununun tereyağından kıl çeker gibi çözülmesi çok kolay olacağa benzemiyor.
Dolayısı ile Mont Pelerin’e gereğinden fazla anlam yüklemeden anlamaya çalışmak lazım.
Peki bunları neden yazıyorum?

Hani şu sondan önce ki aşama deniliyor ya Mont Pelerin için.

İşte bunun için yazıyorum.
Zira sürecin bu aşamasından sonra artık konuşulacak hiç bir şeyin ehemniyeti kalmayacaktı.

Bu yüzden Mont Pelerin’e olduğundan fazla anlam yüklemek gerçekçi değil diyorum.

Gelin sürece dahil bir takım somut yaşanmışlıkları önümüze koyup bir değerlendirme yapalım bugün.

Onları veri olarak kabul edelim.

Ve objektif yaklaşmaya çalışalım.

Örneğin Mont Pelerin öncesi elimizde ne vardı sürece dair?

Önce onları bir alt alta koyalım.

Masada olumlu bir hava var.

Avantaj.

Taraflar da çözüm istenci var.

Avantaj.

Uluslararası destek var.

Avantaj.

İlerleyen konular var.

Avantaj.

Sürece dahil konuşulmayan hiç bir şey kalmadı.

Avantaj.

Liderlerin sürece katkısı.

Avantaj.

Peki ne yok?

Masada olumlu hava olmasına rağmen tereddütler çoğunlukta.

Dezavantaj.

Esneklik gereken bazı konularda katı tutum karşılıklı olarak devam ediyor.
Dezavantaj.

Uzlaşılan konuları ortak açıklamayla duyuracak kadar yakınlaşma sağlanamadı.
Dezavantaj.

Uluslararası toplum açıklamaları ile destek vermekten başka şu ana kadar aktif bir sorumluluk üstlenmedi. Yani sürece gözle görülür somut bir katkı ortaya koyamadı.
Dezavantaj.

Halklar arasında siyasetin ötesinde bir yakınlaşma henüz gerektiği gibi sağlanamadı.
Dezavantaj.

Kıbrıs sorununun iki tarafın da aynı anda çözüm istemesi ile çözülebilecek bir sorunun çok ötesinde olması
Dezavantaj.

Çözümün kim veyahut kimler tarafından finanse edileceği henüz netleşmedi.
Dezavantaj.

Şimdi bütün bunları bir tarafa koyalım.
Ve dönelim müzakere masasında ki taraflara.
Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlar ve Birleşmiş Milletler Barış Gücüne.

Yani masanın aktif aktörlerine.

Ya da fiili.

Malum Kıbrıs’ta aşılamayacağına inandıkları sıkıntılı konular için öngörülen gözlerden uzak bir yerde müzakere etmek adına taraflar İsviçre’nin Vevey kasabasında Mont Pelerin bölgesinde bir araya geldiler.

Burada ki amaç sürecin basına sızacak ya da sızdırılacak haberlerle sekteye uğramaması ve olumsuz etkilenmemesiydi.

Bu nedenlerle ayaklarını yerden keserek aman ha deyip, İsviçre’ye uçtular.

Yanlarına ekiplerini de alarak.

Burada “Toprak” başta olmak üzere “Güvenlik ve Garantiler” gibi sıkıntılı olan diğer konular da masaya taşındı.

Kozlar masaya kondu, kartlar açıldı ve kimin ne kadar esneyip esnemeyeceğine bakıldı.

Mont Pelerin aslında bu sürecin ya devamı, ya da tamamı noktasında önemli bir yer tutacaktı.
Burada sağlanacak bir yakınlık ve/ veyahut kesin kes varılamayacak bir mutabakatın rotası ortaya çıkacaktı.

Kıbrıs’ta olmazsa daha fazla yol katedebiliriz inancı ve anlayışı ya da umudu ile gidilen İsviçre’de doğrusu hangi oranda bir uzlaşının ortaya çıkabileceği konusu sanırım çoğunlukla hepimizin merakıydı.

Eğer Mont Pelerin’de tarafların bugüne kadar imtina ile korudukları ve/veyahut olmazsa olmazları arasında yer alan kırmızı çizgilerin karşılıklı esnetilmesi söz konusu olmayacaksaydı zaten bu mevzunun olumlu bir sonuca vardırılması pek olası değildi.

Açıkçası, Mont Pelerin sürecin önemli bir dönüm noktasıydı.

Olumlu ya da olumsuz seyrin nedenlerini burada daha net bir şekilde görecektik.
Peki sonuç olarak ne gördük?

2016’da Kıbrıs sorununun ortadan kalkması olası mı?

Malum sürecin 2016’dan sonrası daha bilinmeyenli bir denkleme dönüşecek.
Yeni bir BM Genel Sekreteri.
Yeni bir ABD Başkanı.

Yeni enerji politikaları vs.

Bütün bunlar 2016 sonrasına sarkacak Kıbrıs sorununa etki edecek gelişmelerdir.

Dolayısı ile Mont Pelerin’de bu anlamda çözüme dair yakalanan ivme pozitif bir enerjiye dönüşür mü noktası çok önemliydi.

Bu çerçevede liderlerin ve ekiplerinin büyük bir çaba sarfettiğini söylemek durumundayım.
Sonuç olarak bugün Mont Pelerin’de müzakerelere dair öngörüldüğü üzere bir ilerlemenin kaydedildiği fakat buna rağmen henüz istenilen sonuca varılmadığı anlaşılıyor.

Zira aynı oranda temel sıkıntıların da devam ettiği görülüyor.

“Toprak, Garantiler ve Dönüşümlü Başkanlık” gibi önemli konular henüz sonuç alıcı bir noktaya getirilemedi.

Çoklu ya da 5’li konferans diye nitelendirilen ve Garantörlerin de dahil olacağı zirve tarihi henüz netleşmedi.

Türk tarafının açılımlarına cevap verebilmek maksatı ile Rum Lider Nikos Anastasiadis biraz zamana ihtiyaç duyduğunu belirtti.

Bunu da aslında Anastasiadis’in gelinen noktayı Kıbrıs’a taşıyarak burada muhaliflerinden destek araması olarak da değerlendirmek mümkündür.
Bu yaşanan gelişmelerden sonra BM’nin yaptığı açıklama da son derece önemliydi.
Neden önemliydi?

Sürecin dinamiklerini kaybetmeden devam etmesi açısından.

Nitekim müzakerelerin sonuç odaklı devam edebilmesi için Anastasiadis’in zaman talebi üzerine sadece bir hafta ara verilerek 20 Kasım’da Cenevre’de tarafların yeniden biraraya gelmeleri kararlaştırıldı.

Bu da yarım asırdır devam eden bu sürece bir ivme daha kazandırmış oldu..

Kısacası ilk başta yazdıklarıma dönecek olursak 2 tarafın iradesi ile çözülecek bir sorun değildir Kıbrıs sorunu.

Çoklu ya da adına 5’li konferans denilen ve bu soruna doğrudan müdahil olan ülkelerin dışında sürece etki eden süper güçlerin de bundan sonra ki tavırlarıdır belirleyici olacak olan.
Ve tabi ki Anastasiadis’in ikna edeceği paydaşları.

Ta ki süreç olası bir referanduma taşınana kadar.
Sonrası zaten halkların işi...
Ve evet değerli okurlar, ilk başta yazmam gerekeni sona sıkıştırayım.

Bundan böyle artık haftada 5 kez Star Kıbrıs sayfalarında olacağım ben de.

Buradan sizlerle düşüncelerimi en objektif şekilde paylaşmaya çalışacağım.

Sevgiyle ve saygıyla…
Bu haber 302 defa okunmuştur

:

:

:

: