Önce garantörler biraraya gelsin..

İlk görüşmede ele alınması öngörülen “Toprak” kriterlerinin Mont Pelerin’de ele alınmadığı bilgisi geldi.

Derviş DOĞAN

Dolayısı ile ilk görüşmede taraflar 5’li konferansın hangi şartlarda gerçekleştirilebileceği konusuna yoğunlaştı.
Yunanistan’ın adadaki Türk askeri ve garantiler konusunda 5’li zirveye gitmeden önce kesin sonuç alma ısrarı belli ki müzakereleri olumsuz etkiledi.
Malum Türkiye’nin de “Garantiler” konusunda ki ısrarı sürüyor.
Bu da reste rest algısını kuvvetlendiriyor.
Hal böyle olunca da aslında bilindiği üzere masada iki garantör ülkenin süreçte etkin rol oynadığını görüyoruz.
Hep söylemişimdir.
Çözüm için Kıbrıs’taki halkların istekli olması yetmez diye..
Hoş bu düşüncemden ötürü tepki de almışlığım vardır.
Lakin böyle bir gerçeğin varlığını görmezden gelmeyeceğim.
Bugün bir kez daha belirteyim.
Kıbrıs sorununu çözmek için adada yaşayan halkların istenci dışında etki eden güçlerin varlığı bu sürecin akıbetini belirleyecek.
Zaten bunu da yaşayarak görüyoruz hepimiz.
Şu ana kadar masada etkin rol oynayan sadece iki garantör ülke olan Türkiye ve Yunanistan.
İngiltere daha ne istediğini ortaya koymadı.
ABD’nin tavrı da çözüm istencine rağmen henüz etkili değil.
Dolayısı ile bütün bu faktörleri biraraya getirdiğimizde müzakere masasının iki yanında sadece Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların oturup çözüm araması yeterli değildir ve olmayacak da!
Haliyle bu da sürece sonuç odaklı bir ivme kazandırmıyor.
Bunun olabilmesi için illa ki 5’li konferansa gidilmesi şart.
Ancak gördüğünüz gibi Türkiye’nin aksine Yunanistan bu aşamaya geçmek için şartlar öne sürüyor.
Garantörlüğün kalkmasını, Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadan gitmesini taahhüt edecek bir açılım bekliyor.
Oysa Türkiye her koşulda 5’li konferansa hazır.
Kısacası Türkiye “Garantörlüğün” devamından yana bir tavır sergilerken, Yunanistan bunun tam aksine “Garantörlüğün” ortadan kalkmasını istiyor.
Elbette bu bir pazarlık süreci.
Kozlar oynanacak, kartlar ortaya açılacak.
Diplomasi işleyecek.
Sonuçta bu konuya müdahil olan bütün tarafların menfaatleri söz konusu.
Ve bu menfaatler illa ki gözetilecek.
Tabi burada önemli olan diyalog ortamının sekteye uğramamasıdır.
Bir diğer önemli husus da BM’nin tavrıdır, bir diğer garantör ülke olan İngiltere’nin yaklaşımıdır.
Ve tabi ki burada siyasi ve hukuki olguların yanında bir de insani yönü vardır Kıbrıs sorununun.
Yani olası bir çözümün ne çok kazananı ne de çok kaybedeni olmamalı.
Bu mevzunun eşitlikte yatan siyasi sosyal, ekonomik, ve hukuki gerçekliğidir.
Biz adada henüz bu gerçekliğe ulaşamadık.
Dolayısı ile bütün bunların ele alınması elzem olmuştur artık.
Madem ki masa masanın dışında bulunanlar tarafından domine ediliyor.
Ya da bu yönde bir eğilim var.
O zaman sürece ivme katacak başka bir yöntem üzerinde yoğunlaşılmalı.
Şöyle bir formül bulunabilir mi mesela?
Madem ki 5’li zirve koşullara dayandırılıyor, ve o koşullarda taraflar uzlaşamıyor, o zaman önce üç garantör biraraya gelip sıkıntı yaratan ve doğrudan kendileri ile ilintili olan “Garantörlük” mevzusunda bir mutabakatın ortaya çıkıp çıkmayacağına baksınlar.
Ha eğer burada bir uzlaşı sağlanırsa işte o zaman masalar birleştirilir ve 5’li konferans yolu açılır.
Herkes eteğindeki taşları döker ve süreç sonuç alıcı bir yöne doğru gider.
Aksi zaten masa çöker.
Kaldı ki, garantörler de müdahil olmadan çözülecek bir sorun değildir Kıbrıs sorunu.
Ve herkes de bunun idraki içerisindedir.
O zaman bu sorunu çözecek olanlar daha aktif rol üstlenmelidirler.
Eğer Kıbrıs sorununu çözmek gibi bir maksatları varsa gerçekten.
Yoksa öyle perde gerisinden uzaktan uzağa şart şurt koşup masanın bertaraf edilmesi kolay iş.

Bu haber 307 defa okunmuştur

:

:

:

: