Döviz aldı başını gidiyor.
Türkiye Merkez Bankası eliyle alınan tedbirler de şimdilik fayda etmiyor.
TL döviz karşısında eriyor.
Elbette bunun sebepleri vardır.
Konunun uzmanları da zaten bu sebepleri anlatıp duruyorlar günlerdir.
Ve /fakat realitede cebimizdeki paranın buharlaşıp gittiği gerçeği önümüzde duruyor.
TL para birimi kullanıp dövize endeksli yaşadığımız hayatlarla haliyle sıkıntı bir o kadar daha büyüyor.
Elbette TL’nin döviz karşısında değer kaybetmesi bizimle ilintili değil.
Lakin etkileri bizimle doğrudan ilişkili.
Kısacası demem o ki, TL’nin akıbetini belirleyen şartların ne hazırlayıcısıyız ne uygulayıcısı.
Peki ne yapacağız?
Aslında yapabileceklerimiz sınırlı olmasına rağmen yine de Türkiye Merkez Bankasının alacağı bir takım tedbirler doğrultusunda öngörüler geliştirilebilir.
Tabi bunun yanında bireysel tedbirler almak şart.
Bir kere TL para birimi kullanıp, dövizle borçlanmanın hiç bir izahı bana makul gelmiyor.
Satın aldıkları evin, aracın dövize endeksli olmasını tercih eden bireyler burada ne kadar büyük bir risk aldıklarının ya farkında değiller, ya da çok da umurlarında değil gibi bir görüntü içerisindedirler.
Bu tabi ki bireysel tercihlerin ortaya çıkarttığı bir sonuç.
Nihayetinde kimse kimseye gel borçlanırken döviz borçlan demez.
Hoş dese bile her birey kendi kararlarından sorumludur.
Dolayısı ile bu noktada çok dikkatli olunması gerekir.
Bu tabi ki bireysel tercihler sonucu ortaya çıkan bir sonuçtur.
Herkesin kendinden sorumlu olduğu bir durum.
Bir de devletin sorumlulukları vardır.
Devlet böylesi kriz durumlarında yurttaşını koruyacak tedbirler almak zaruriyetindedir.
Ama nasıl?
Sonuçta bağımlı bir yapı var.
O zaman bağımlı olduğumuz yapı ile birlikte hareket etme zorunluluğu doğar.
Ve bunun üzerinden öngörüler geliştirilir ve strateji belirlenebilir.
Peki süreç nasıl işleyebilir?
Şöyle ki, bu durumdan mütevellit yatırım ve tüketim kararları alınması güç hale gelecek.
Kurun daha da yükselmesi halinde dövizle borçlanan ama TL kazancı olan işletmeler ve hane halkı zarar görecek bu durumdan.
Kur artışı, enflasyon artışına sebep olacak.
Hane halkının satın alma gücü ve refah seviyesi düşecek.
Üretim ve ihracatlarında dış girdi kullanan sektörlerin maliyeti yükselecek ve rekabet güçleri azalacak.
Kur artışı aslında dövize olan arz ve talepteki dengesizlikten kaynaklanmaktadır. Ülkedeki döviz çıkışı döviz arzının azalmasına yol açtığından kur artışı kaçınılmaz olmaktadır.
Buna politik belirsizliklerde eklenince yabancı yatırımcının ülkeden çıkışını körüklemekte ve durumu daha da tetiklemektedir.
Ancak böyle karışık bir ortamda hane halkının veya yatırımcının kurların daha da yükseleceği beklentisiyle döviz alımını sürdürmesi yani döviz talebini artırması da söz konusu olabilir.
Hem çıkışlardan dolayı arz azalması, hem de talep artışı söz konusu olunca tablo daha da ciddi artışlarla sonuçlanabilir. Bu durumda para politikası dışında pek de yapılabilecek bir şey yok gibi.
Bu durumda yük merkez bankasında ve onun uygulayacağı politikalarda.
Dolayısı ile KKTC’nin de bu politikalara paralel olarak maliye ve merkez bankası odağında stratejiler belirlemesi gerekecek.