Meclis’te bulunan siyasi partiler, aldıkları sandalye sayısı oranında kurula sekiz üye atıyor. Cumhurbaşkanı’nın da atadığı bir üye ile dokuz üyeye ulaşan kurul, ülkemizde bulunan televizyon kanallarıyla ilgili önemli bir otoriteye sahip oluyor.
Kuşkusuz her otorite beraberinde mesuliyet de getirir. Nitekim siyasi partiler nasıl aldıkları mesuliyet karşısında görevlerini ifa ederken her seçim döneminde yaptıklarıyla ilgili halka hesap veriyorsa, Yayın Yüksek Kurulu da bu mesuliyeti taşımalıdır.

Ancak ne yazık ki, son aylarda bu kurumun sorumluluk ve ciddiyetten uzak tavrı, Star Kıbrıs Medya Grubu’nun dört televizyon kanalını kapatma tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı. İçinde bulunduğumuz medya grubunun, iki televizyon kanalı için yaptığı yasal isim değişikliği talebine “Sıcak bakmıyoruz” diyerek keyfi bir tutumla reddeden kurul, dört ayda 250 bin dolar zarara yol açtı. Star Kıbrıs olarak merak ediyoruz. Acaba Yayın Yüksek Kurulu, yasalara göre mi, yoksa keyfi kararlara göre mi idare ediliyor.

Demokrasilerde her kurum, verilen otoriteyi yasalar içinde kullanmak zorundadır. Yasalar nasıl partileri, hükümeti bağlıyorsa, onların atadığı kurulları da bağlar.
Son oylarda hükümetin atadığı Yayın Yüksek Kurulu’nun görev ve sorumluluklarının dışına çıkarak yasaları çiğnediğine ve kurulu adeta çiftliğe çevirdiklerine şahit olduk. Medya sektörünün içinde bulunduğu içten ve dıştan haksız rekabet koşullarının yanı sıra Yayın Yüksek Kurulu’nun keyfi ve adaletsiz tutumu, bizim de içinde bulunduğumuz birçok özel televizyon kanalını zora soktu.

Kurumları yöneten kişiler, şüphesiz temsil ettikleri makamın sorumluluklarını da taşımak zorundadır. Eğer onlar bu sorumluluktan yoksunlar ise her seçim döneminde millete hesap veren partiler, gerektiğinde kurullara atadığı üyelere de hesap sorabilmelidir. Yoksa kurulan bürokratik oligarşi, hesapsız keyfi bir yönetime döner. O keyfi yönetim en çok onları atayan siyasi partilere zarar verir…