Kıbrıs'ta çözüm süreci ve Nisan 2009 KKTC seçimleri (2)

KKTC’de yapılacak Nisan 2009 genel seçimleri alışılagelmiş, rutin bir genel seçim gibi görünmekle birlikte potansiyel sonuçları itibariyle Kıbrıs Türk Halkının ve KKTC’nin varlığını ve geleceğini tayin edecek tarihsel önem ve boyut taşımaktadır.

KKTC’de yapılacak Nisan 2009 genel seçimleri alışılagelmiş, rutin bir genel seçim gibi görünmekle birlikte potansiyel sonuçları itibariyle Kıbrıs Türk Halkının ve KKTC’nin varlığını ve geleceğini tayin edecek tarihsel önem ve boyut taşımaktadır.

Seçim sonuçları sürdürülmekte olan “toplumlararası müzakere” sürecinin meşruiyet temelini tayin edecektir. AB ile Rum-Yunan ittifakının kurguladığı ve Türk Kanadının kaybetmesi, KKTC’nin ise tarih sahnesinden silinmesi esası üzerine dayanan bu günkü müzakere zemini halkımızın oyları ile meşruiyet kazanırsa uluslararası güçlerin hakemliği, yetki alanı ve sevk ve idaresi altında yeni bir sürecin, Aralık 2009 ile 2010 cumhurbaşkanlığı seçimlerine endeksli olarak işlemeye başlaması kaçınılmaz görünmektedir. Kıbrıs Türkünün kaderi, Rum-Yunan çizgisini savunmayı misyon edinmiş AB ile AB’nin etki alanındaki BM’in insaf ve takdirine kalmış geriye dönülmez bir tünele girmek üzeredir! Referandumda böyle bir sürecin ters yüz edilmesini ümit edenler hayal içindededir. Tünele girildikten sonra iç ve dış dinamikler,Türk kanadı açısından, geriye dönüşü imkansız kılabilir. Rumlar açısından geriye dönüşün maliyeti olmadığı gibi AB içinde tüm Kıbrıs adına gerçekleştirdikleri hukuksuz tam üyelik koltuğu tüm imtiyazları ile onları beklemektedir. Bu denli eşitsiz ve adaletten yoksun bir görüşme sürecini Kıbrıs Türk Halkı tünele girmeden reddetmelidir. Bu açıdan 19 Nisan 2009 KKTC genel seçimleri Kıbrıs Türk Halkı için önemli ve son bir fırsattır.!

Annan Planı kırmızı çizgilerimizden çok ciddi ödünler öngörmekteydi :
KKTC bağımsız ve egemen bir Devlet olarak tarihe karışacaktı.!.
Anavatan Türkiye’nin etkin garantörlük hakları zaman içinde tamamen nötralize edilmekteydi.
İki kesimli bir Kıbrıs’ta bugünkü demografik,ekonomik ve fiziki güvenliğimiz ortadan kalkmakta ve Kuzeye dönecek olan yüz binin üzerinde Rum, yeni etnik çatışmaların fay hatlarını yeniden ve sadece Kuzey Kıbrıs’ta inşa edecekti.
AB normları altında Rumların mülklerine geri dönme hakkı,yaşam hakkından önce birincil hukuk sayıldığından on binlerce vatandaşımızın yerlerinden sökülüp yeni inşa edilecek toplu konutlara yerleşmesi öngörülmekteydi.
Serbest dolaşım, serbest yerleşim,serbest mülkiyet ve serbest iş kurma gibi özgürlüklerle Birleşik bir Kıbrıs’ta önlenmesi imkansız mutlak bir Helen egemenliğinin temelleri atılmaktaydı.. 1960 Anayasası altında, yürütme, yasama ve yargı organlarında Kıbrıs Türk Halkının eşit siyasal kimliği ve ağırlığı ile karar mekanizmalarındaki veto hakları erozyona uğratılmaktaydı.

İngiliz milletvekili ve anayasa uzmanı dostumuz Sir Michael Stephen, Annan Planını Türk Halkı açısından “tarihin en uzun süreli toplu intihar planı “olarak tanımlamıştı. Tanrının bir lutfu olarak Rum kanadı Annan Planı reddetmiştir! Halkımız, kaderi ile ikinci bir kez kumar oynanmasına izin vermemelidir !

Ne yazık ki, bağımsız KKTC Devletini dünya sahnesine taşıyacak siyasal konjonktürü değerlendirmek yerine ,bizleri gerek Annan Planınında öngörülen gerekse 1960 Antlaşmaları altında tescil edilen haklarımızın da gerisine götürecek yeni bir süreç içine kendi elimizle yeniden sürüklenmiş bulunuyoruz. “Federal çözüm” adı altında uniter devlet esaslarını içeren ve “siyasal eşitlik” adı altında “çoğunluğun” egemenliğine dayalı bir çözüm şeklini Rum-Yunan/AB dayatması olarak müzakere masasında karşımızda bulacağımızı öngörmemek
tarih ve diplomasi bilincinden tamamen yoksun olmak demektir.

Bu günkü görüşme sürecinin devamına oy verecek bir Türk Halkı topluca kendi intiharına oy vermiş olacaktır! Tarih kendi Devletini ve Halkını coğrafyadan silmek için bu denli mücadele veren bir cumhurbaşkanına ilk kez tanık olmaktadır!

KKTC, dünyanın en güzel ve en stratejik bir coğrafyasında, 35 yıldan beri sınırları içinde bağımsız ve egemen bir devlet olarak varlığını sürdürmektedir. Egemenliği altındaki toprak,deniz ve hava sahası ile kıta sahanlığına ait münhasır ekonomik bölgeler KKTC’nin varlığı, refahı ve güvenliği yanında 40 mil uzaklıkta, Anavatan Türkiye’nin de stratejik güvenliğinin entegre ve vazgeçilmez bir unsurudur. Önümüzdeki bir iki yıl içinde Anavatanla mutabakata varılan su, elektrik ve doğal gaz nakil projelerinin geçekleşmesi ile KKTC kendi kendine yeterli, sağlam ekonomik temellere kavuşmuş olacaktır. Bu gerçeklere rağmen
Tek halk, tek devlet, tek egemenlik, tek vatandaşlık, tek uluslararası kimlik, tek ekonomi ve tek coğrafya gibi başlıklar ve AB/BM normları altında tüm Kıbrıs için mutlak bir Helen egemenliğini öngören bir müzakere sürecinin tutsağı olmak fevkalade düşündürücüdür.
KKTC, geç kalmadan Rumlara endeksli olmayan, özgür ve bağımsız yepyeni bir yol haritasını dünyaya ilan etmelidir. Nisan seçimleri bu tarihi dönüşümün başlangıcı olmalıdır.
Bu haber 315 defa okunmuştur

:

:

:

: