‘Asimetrik savaş’ kavramı, Amerika’daki 11 Eylül saldırılarının ardından ortaya atıldı. Güçsüz olan askeri birliklerin, daha güçlü olan askeri birliklere karşı yürüttüğü gayrı nizami harp teknikleri olarak tanımlanıyor. Taraflardan biri diğerinden zayıfsa ve yine o tarafın yeri belli değil, gizli saklıysa, asimetrik savaştan sonuç da alabiliyor.
Anavatan Türkiye de son aylarda giderek tırmanan asimetrik bir saldırıyla mücadele ediyor. 15 Temmuz’dan çok önce başlayan bu savaş, yazın ortasında doruğa çıktı. 15 Temmuz’daki hainleri alt eden Türkiye, kendini toparlamaya çalışırken, kredi derecelendirme kuruluşlarının not oyunları ve dolarla yapılan ekonomik saldırılar başladı. Yılın son ayında ise terör zirveye tırmandı. İş öyle boyutlara vardı ki, bölgede güçlenen Türkiye’nin yeni dengeler içindeki yerini sarsmak için Ankara’nın ortasında Rus Büyükelçi’ye suikast yapmaya kadar vardı.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu saldırıların altını çizerken bizim de daha önce dikkat çektiğimiz ikinci kurtuluş savaşının, topyekun birlik içinde sürdürülmesi gerektiğini söylüyordu. Erdoğan, “Dünyanın ve bölgemizin yeniden yapılandırılmaya çalışıldığı şu kritik dönemde eğer durmaya kalkarsak kendimizi bulacağımız yer Sevr şartlarıdır” dedi.
Neydi Sevr? Birinci dünya savaşını yitiren Osmanlı’ya dayatılan, emperyalist dünyanın iştahla masaya oturduğu sözde bir barış anlaşmasıydı. 1920’de imzalanan anlaşma, ismini Paris’in 3 km yakınındaki bir banliyöden alıyordu. Anlaşmayla “Hasta adam” Osmanlı, parça parça ediliyor, Ermeniler, Yunanlılar, Fransızlar, İtalyanlar, İngilizler iştahla vatan topraklarını paylaşıyordu.
Adına barış anlaşması denen Sevr ile Türk milleti esaret altına alınıyordu. Ama Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının önderliğinde öyle bir mücadele başladı ki düşman sonunda geri çekilmek zorunda kaldı.
Anavatan, 97 yıl önce adına Kurtuluş Savaşı dediği o şanlı tarihi bugün yeniden yazıyor. “Türkiye, İstiklal Harbi’nden sonraki en büyük mücadelesini veriyor” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu asimetrik savaşta terör örgütlerinin arkasında bulunan güçlere dikkat çekiyor.
Aslında anavatanın yaptığı bu mücadele sadece Türkiye’nin değil, Kıbrıs Türkünün de mücadelesidir. Çünkü Ortadoğu’da sınırların yeniden çizilmeye çalışıldığı, enerji ve doğal kaynakların yeniden paylaşılmak üzere masaya konduğu bu dönemde Türkiye asimetrik savaşı kaybederse KKTC de kaybeder.
Masada Kıbrıs Türkü’nün garantörü olarak KKTC’ye güç veren Türkiye, asimetrik savaşla diz çökerse, 10 yıl sonra KKTC diye bir şey de kalmaz. “İki devlet tek millet” sloganı belki de uzun zamandır unuttuğumuz bir slogan. Ama bu vesileyle yeniden hatırlamakta fayda var. Anavatana yapılan asimetrik saldırıya bakarken, aslında “tek millet” olduğumuzu ve kaderimizin birbirine bağlı olduğunu hatırlayalım istedim…