Sayın heyetimiz,
Rumlar kayda değer hiç bir konuda taviz vermediği gibi, uzlaşmazlıkları karşısında yeterince şikayetçi olmayan ve real politik anlamda ciddi tavır ve itiraz koymayan Kıbrıs Türk kanadı karşısında maksimalist taleplerini başarı ile uluslararası gündeme taşımaya devam etmektedir. Bu görüntüde olan dış politikamızın, yeni ve ucu açık bir sürece tutsak edilmesinin bizleri teslimiyete doğru sürüklemesinden derin kaygı duymaktayım. Kıbrıs Türküne uygulanan ve 2004 yılında kalkmış olması gereken haksız ve hukuksuz ambargolar altında yeni ve ucu açık bir görüşme süreci tarafımızdan asla kabul edilmemelidir!!!
Kıbrıs sorununun doğal ve tarihi çözümü 1974 de gerçekleşmiştir. Tarih ve coğrafya yanında 42 yıldan beri Kıbrısın toprağına kök salmış, iki eşit halka dayalı, iki kesimli, iki devletli bir Kıbrıs, doğal ve kalıcı bir çözümün tartışılmaz ana unsurlarıdır. 1974 Meşru Barış Harekatı ile Kıbrıs'ın toprağına ve coğrafyasına kök salan bu gerçeği tersyüz eden ve uluslararası hukuk ve antlaşmaları ihlal eden arayışlar Kıbrıs Türkü yanında Kıbrıslı Rumların da huzur ve güvenini topyekün tehdit edeceği ve iki toplumu yeniden bir çatışmanın içine sürükleyeceği açıktır. Kıbrıs'ı yeniden bir kan gölüne boğacak gelişmelerden tüm tarafların özenle kaçınması Ortadoğu’da yaşanan büyük acılar ışığında daha da önem kazanmıştır. Anavatan Türkiye, Ege ve Doğu Akdeniz’deki istikrarı topyekun tehdit eden bu gelişmeler karşısında net tavrını uluslararası gündeme cesaretle taşımakta geç kalmamalıdır. Kıbrıs Türkünün, Rumların insaf ve icazetine endeksli bir geleceği kararlılıkla terk etmesinin zamanı gelmiş hatta çoktan geçmiştir!!!
2004 Annan Planı Referandum sürecinde, Plana evet diyerek Dünya ve Tarih önünde aldatılmış ' Yes Be Annem' cephesi, tarihten ders almalıdır. Kıbrıs Türk Halkının uluslararası hukuk altında tescil edilen haklarını silahlı saldırılarla naspeden Rumlar, 48 yıl devam eden toplumlararası görüşmeler sürecinde uluslararası camianın tüm barış önerilerini on yıllarca reddetmiş ve en temel insan haklarımızı ihlal etmeyi, ayaklar altına almayı vazgeçilmez Mili Helen Politikası olarak benimsemiştir. AB destekli Rum- Yunan cephesinden, hala daha insaf ve icazet beklemek, Rumlara endeksli ortak bir gelecek arayışına devam etmek ve bunu Halkımıza reva görmek, ibret verici olduğu kadar ulusal onurumuz açısından kahredici bir görüntüdür.
Kıbrıs Türkü, Anavatan Türkiye’nin Kıbrıs'taki beş asra dayalı varlığı ve uzantısı olarak, Doğu Akdeniz’deki stratejik varlığını ve güvenliğini, hak ve menfaatlerini Türkiye'nin stratejik varlığı ve güvenliği ile kopmaz bir bütün olarak görmektedir. Bu temel haklar 1960 uluslararası Garanti ve İttifak Antlaşmaları yanında, 500 yıllık bir tarih ve coğrafyadan kaynaklanmaktadır. Kıbrıs'ın geleceğinde, en az Rumlar kadar, Kıbrıs Türkü ve Anavatan Türkiye hak ve yetki sahibidir. Kıbrıs'ın geleceğinde anavatan Türkiye'nin, tarih, coğrafya ve uluslararası hukuktan kaynaklanan söz hakkını, kimse göz ardı etme, sorgulama ve tartışma hakkına sahip değildir!!!
Bunun yanında,1878 den bu yana, Türkiye yanında dünyanın çeşitli ülkelerine savrulmuş, göçe zorlanmış 750 bin Kıbrıs Türkünün vatanına geri dönme hakkının önüne kimse sınır koyamaz, koymaya da kalkışmamalıdır!!!
KKTC ve Halkımızın geleceği ile ilgili kararlar kumar masasında, rulet masasında kumar oynamaya benzemez!!! Garantiler tabu değil, tartışılabilir diyerek Rum- Yunan kanadını sıfır Türk Askeri ve sıfır Türk Garantileri noktasına cüret ettirmek vahim bir hatadır. Toplu tazminat ve toplu takas dışında bireysel mülkiyet başvuru hakkına dayalı mülkiyet rejimi, iki kesimliliğin ve kuzeyde yekpare bir Türk Bölgesi ile güneyde yekpare bir Rum Bölgesinin, 1977 Denktaş - Makarios mutabakatı altında sağlanmış coğrafi güvencelerini ortadan kaldırmaktadır. Serbest dolaşım, serbest yerleşim, serbest mülkiyet ve serbest ikamet gibi sözde AB normları altında 1974 öncesi koşullara dönmek ulusal güvenliğimiz yanında Rum Halkına eşit, kollektif siyasal varlığımız ve eşit siyasal kimliğimiz topyekun tehdit edilmekte,1974 Barış Harekatının ve ulusal mücadelemizin tüm kazanımları SIFIRLANMAKTADIR. 2004 yılında Rum- Yunan kanadı AB içinde Enosisi gerçekleştirdiklerini ilan etmeleri karşısında ve her türlü demografik, ekonomik ve askeri bütünlük ve birliktelik içinde olmalarına rağmen, KKTC de, Türkiye'nin varlığını kısıtlamak, nüfus artış oranını 4 Yunanlıya 1 Türk, nüfus oranı öngörmek çok açık bir uluslararası hukuk ihlalidir. Çapraz oy ve KKTC ye yerleştirilmesi öngörülen daimi Rum nüfusuna iç vatandaşlık hakkı altında siyasal oy hakkı tanımak Kıbrıs Türkünü siyasal ve sayısal açıdan kendi devletlerinde mutlak bir azınlık statüsüne indirgemektedir. Bu koşullar altında siyasal çözüm Siyasal eşitliğe dayalı Federal bir çözüm yerine Çoğunluğa dayalı üniter bir Devlet Esası getirmektedir. Bu ilelebet Kıbrıs Türkünü Rumlara tutsak eden, KKTC nin bağımsızlığı ve özgürlüğü yanında devletimizin varlığını ortadan kaldıran bir ÇÖZÜMDÜR. Başta 'Yes Be Annem' cephesi olmak üzere herkesin üzerine düşeni yapması ve ulusal bir konsensüs içinde tarihi sorumluluğumuza sahip çıkmamız, Kıbrıs Türkü açısından bir tercih olmaktan çıkmış bir beka soruna dönüşmüştür.
Tanrı Yardımcımız olsun!