YÖK Başkanı Yekta Saraçoğlu’nun bu yıl Eğitim Fakültelerine alınacak öğrencilerin sıralamada 240 binin içine girmiş öğrenciler arasından alınacağını açıklaması Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde mevcut üniversitelerde bir endişe yaratırken henüz kurulmakta olan üniversitelerde büyük bir cesaret kırıklığına yol açmıştır.
Sıralamada genellikle 300 – 400 bin arasında olan öğrencilerin KKTC’deki Eğitim fakültelerini tercih ediyor olması, bu yıl bu üniversitelere gelecek öğrencilerin sayısında belirgin bir düşüş olabileceğini akla getirmiştir. Oysa durum hiç de öyle değildir.
YÖK’ün almış olduğu bu karar tek başına düşünüldüğünde KKTC’deki eğitim fakültelerinin öğrenci sayısı açısından bir endişe yaşamaları elbette ki, doğaldır. Lakin YÖK’ün almış olduğu başka iki karar daha vardır ki, bu gözden kaçmaktadır.
Özden kaçan kararlardan ilki, bu yıldan itibaren Türkiye’deki üniversitelerin ikinci öğretimlerin kapatılacak olmasıdır. Bu durumda Türkiye’deki mevcut Eğitim Fakültelerinin öğrenci alım kapasitesi yaklaşık yüzde eli azaltılmış olmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’deki Eğitim Fakültelerinin fiziki kapasitesi yarı yarıya azalmış olup bu fiziki açığa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki Eğitim Fakültelerinin talip olması büyük bir fırsat olarak karşımızda durmaktadır. Tabi ki bu durum bir fırsata çevirebilirse…
Türkiye’de üniversite tercihi yapacak olan öğrencilerin birçoğu, açıkta kalmamak için yapmış olduğu tercihlerin arasına mutlaka bir veya birkaç eğitim fakültesini yerleştirmektedirler. Dolayısıyla ilk 250 arasına girmiş öğrencilerin tercih listesinde bu eğitim fakültelerinin bölümleri yer alacaktır. Bu öğrenciler için sorun burada başlamaktadır. Türkiye’deki mevcut eğitim fakültelerinin kapasitesi ikinci öğretimlerin kapatılması ile daraltılmış olmaktadır. Bu durumda açıkta kalma endişesi yaşayan bir çok öğrenci, Kıbrıs’taki eğitim fakültelerini bir çıkış noktası olarak görmeleri muhtemeldir..
YÖK Başkanı Saraçoğlu’nun almış olduğu bu kararların arkasında, öğretmen yetiştirecek olan Eğitim Fakültelerinin kalitesini arttırmak yatmaktadır. Sıralamanın 240 bin olması, bu bölümleri tercih edecek öğrenci kalitesini arttırırken ikinci öğretimlerin kapatılması, bu fakültelere girecek nitelikli öğrencilerin yerleştirilmesinin de önünü açacaktır. Nitekim öğretmen yetiştirmeye yönelik bu nitelikli kararın tamamlayıcısı durumda olan ikinci önemli bir karar daha alınmıştır.
YÖK’ün almış olduğu ikinci önemli karar ise, pedagojik formasyon eğitimi ile ilgilidir. Bu karardan önce; her yıl Eğitim Fakültelerinin dışında olan 54 bin öğrenci, pedagojik formasyon eğitimi almak suretiyle öğretmen adayı olma hakkını kazanmaktaydılar. YÖK aldığı bir karar ile bu 54’binlik öğrenci sayısını 14 bine indirmiştir. Gönlümüzden geçen bu sayının sıfırlanmasıdır. Fakat 54 binlik rakamının 14 bine indirilmesi büyük bir başarı olup, öğretmenlik tercihini yapacak olan öğrenciler için Eğitim Fakülteleri daha da tercih edilir hale gelmesine sebep olacaktır.
Bugün beşi Kıbrıs’ta olmak üzere 108 üniversitede yürütülen bu pedagojik formasyon eğitimlerinin nasıl yürütüldüğünü ve ne gibi sakıncalarının olduğunu bizzat uygulamada gördük. Ayrıca, kısa sürede pedagojik formasyon kurslarına katılarak öğretmen adayı olma hakkını elde edenlerle bunu bir meslek olarak daha başlangıç evresinde seçen ve uzun bir pedagojik eğitimden sonra eğitim Fakültelerinden mezun olan öğrenciler arasındaki haksız rekabet de yol açmaktaydı. Bu haksız rekabet, hem nitelikli öğretmen kazanımını engellemekte hem de öğrencilerin eğitim fakültelerini tercih etmede hevesini kırmakta idi. Böylelikle bu iki olumsuz durum da bir nebze engellenmiş olmaktadır.
Bu vesile ile YÖK Başkanı Sayın Saraçoğlu’nu almış olduğu bu cesur kararlarından dolayı kendisini alkışlıyor ve öğretmen kalitesini artırmaya yönelik bu katkısından dolayı minnettarlığımı iletiyorum.
Bu durumda KKTC’deki Eğitim Fakültelerine düşen bazı görevler bulunmaktadır.
1. Adaya gelecek olan öğrencilerin niteliği ölçüsünde öğretim üyesi kalitesini arttırmak zorundadır. Çünkü adaya bundan sonra gelecek öğrenciler, öğretmenliği ciddi bir meslek olarak kendisine vazife bilmiş, çalışkan öğrenciler olacaktır. Bu durumda bazı alan derslerini Türkiye’de asistan dahi olamayacak durumda olan şahıslar tarafından veriliyor olması büyük sıkıntı yaratacaktır. Yani bu durumda laptop hocalığı işe yaramayacaktır.
2. Türkiye’den gelecek bu öğrencilerin her türlü eğitim ihtiyacı “eğitim çerçevesi” içinde ele alınmalıdır.
3. Adadaki üniversiteler bu öğrencilerin kendi fakültelerine gelmesi için, cazip teklifler sunmak zorundadır. Bugün döviz fiyatları süratle artmaktadır. Bu fiyatların TL cinsinden açıklanması artık zaruridir. Gelen öğrencileri Dolar ve Euro cinsinden görmenin sakıncaları saymakla bitmez…
4. Diğer önemli husus bir sonraki yazımda ele alacağım…