Tükettiniz, çocukları, gençleri, geleceği

Yıllarca tükettik, yılları da, kaynakları da.


Yıllarca tükettik, yılları da, kaynakları da.
Hazır bulduğumuz, kurduğumuz, dağıttığımız, bozduğumuz, yaptığımız her şeyi.
1974 öncesi, kuzeyde daha düzenli, daha zengin, daha varlıklı imkanlar Rumların elindeydi.
Olaylar yaşandı, olanlar oldu, Türkler dağınık yaşamdan, kuzeye, Rumlar da güneye geçtiler.
Savaş şartları, yerle bir olan ülke, kuzeyde daha hazır, yerleşim yerleri, iş imkanları, hazır fabrikalar, iş yerleri, ovalar, tarlalar.
Güneyde daha sınırlı, zor imkân ve şartlar, daha fakir yaşam koşulları, bunlar da Rumlara kaldı.
Daha çok düzen, daha çok otorite, daha çok hukuk ve daha çok birliktelik.
Bizim imkânlarımız daha fazla iken, yıllar içinde daha geriye düşmek.
Burada bir çelişki yok mu?
Bunun sebeplerini aramak yerine toprak, harita, çözümcü, çözüm karşıtı diye, diye tüketmeye devam etmek.
Bizi bitirenler esasen bunlardır.
Devlet yapımız neden bu kadar zayıf, neden otorite sorunu var, neden yasaları yapanlar dahi yasaları takmıyor?
İrade yok, yasalara uymayanlara, yasaları uyduruyorlar.
Neden keyfi, zümresel, adamına göre, partisine göre devlet olanakları uyarlanıyor.
İşini, makamını, mevkisini, statüsünü kötüye kullanan kimse olmadı mı devlet yönetiminde.
Yargılanan, hukuk karşısında hesap veren kaç kişi oldu?
Neden sermaye devlete hükmediyor?
İnsanları devlette memur yaparak, devlete bağlama olmaz, olmadı da.
Oysa yapılması gereken çok zor bir şey değildi.
İnsanları kucaklayarak, gençleri anlayarak, sahip çıkarak, yaşlıları hastane koridorlarında mağdur etmeyerek, engelli insanlara devletin her türlü cömertliğini, göstererek, imkânları, kaynakları, öncelikleri toplum için kullanarak.
Her gün yaşayarak tanık oluyoruz.
Şaşırmak gerekirken, üzülmek, haykırmak gerekirken, susmak, umursamamak, işte birçok şeyi yapmamızı engelleyen sebepler.
Tüm bunlar çözüme daha fazla umut bağlamamızı getiriyor, insanların esas beklentisi bunlardandır.
Son kırk yılda yapılanlar, yaşatılanlar ve düzelme düşüncesinin de olmaması bu beklentiyi körüklüyor.
Kimse “neden çözüm” sorusuna cevap aramasın.
Sebepler bellidir, ortadadır, üstüne, üstüne de gidilmektedir.
Olası bir çözümle tüm bunlar değişecek mi?
Elbette değişmeyecek, yine değişecek ve değiştirecek bizleriz.
Yılların alışkanlıkları, sözde politikaları, zamanımız aldı, boşa harcadı.
Hayatı yaşayamadık, güzellikleri doyasıya, kana, kana tatmadık.
Bir tarafın “çözüm olmazsa bittik” bir diğer tarafın “çözüm olursa biteriz” sloganlarında ömrümüzü, gençliğimizi tükettik.
Kendimiz, hayatımız için yapabileceklerimizi, yapmadık, yaptırmadılar.
Tükettik, çocukları, gençleri, ülkelerine sıkı, sıkıya bağlanmalarını.
Şaka deği, yalan değil, gerçek;
“Mahkemelerin son beş yıllık faaliyet raporlarında, 16 yaşından küçük çocukların suça katılımındaki artış göze çarparken, suç türleri ve genç suçluların sayısı dikkat çekti.
Faaliyet raporlarına göre son 5 yılda 553 çocuk suça bulaştı. Mahkûm olan çocukların 501’i erkek, 52’si ise kız çocuğu. 2013 yılından itibaren, çocuk suçluların sayısında ve işledikleri suçun niteliğinde de artış gözlemlendi.
2010-2015 yılları arasında çocuk suçlular için mahkemelerde toplam 511 dava dosyalandı. Faaliyet raporlarında çocukların mahkûm oldukları suçlar arasında “Soygun”, “Adam öldürmeye teşebbüs”, “cinayet, “Yaralama”, “Tecavüz”, “Silah ve patlayıcı madde” göze çarptı.”
İnsan her şeyden önemli, insanı tüketiyorsunuz.
Bırakın sloganları, çekişmeleri, hayata bakalım, yaşamı ertelemeyelim.
Çocuklarımızı kaybediyoruz, geleceğimizi, yarınlarımızı boş, günlük ve gereksiz kavgalarla bitiriyoruz.
Sarıl insana, sahip çık çocuklarına.
Yarın daha geç olmadan.
Bu haber 406 defa okunmuştur

:

:

:

: