Bir tarafta denize lağım sularını akıt, öte tarafta sağlık turizmi çalıştayı yap

Lüks bir otel, lağım sularını denize akıtıyor gerekçesi ile ceza kesildiğini okuduk önceki gün gazetelerden.

Lüks bir otel, lağım sularını denize akıtıyor gerekçesi ile ceza kesildiğini okuduk önceki gün gazetelerden.
Nasıl bir ceza mı derseniz.
2 asgari ücret miktarı bir ceza.
Yani devede kulak.
Yaptırımı olmayan bir uygulama.
Bilmem hatırlarmısınız daha çok yok bir ay kadar önce aynı otelde sağlık turizm çalıştayı da yapılmıştı.
Turizm Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, üniversite temsilcileri, Türkiye'den gelen uzman konuşmacılar falan orada toplanmışlar Kıbrıs'ta sağlık turizminin nasıl geliştirilebileceği hususunda kafa patlatmışlardı.
Fakat gel gelelim onlar bu pahalı ve lüks otelin son derece konforlu salonlarında bu işi icraa ederlerken, aynı otel atık sularını, yani lağım kalıntılarını güzel güzel ferah ferah denize akıtıyordu.
Tam Nasrettin Hocalık bir ülke olduk.
Fıkralık olduk ağlanacak halimize güler olduk.
Çok çok özür diliyor affınıza sığınıyorum az sonra kullanacağım ifadeler için ama bu ifadeleri kullanmadan da içinde bulunduğumuz durumu izah etmenin imkanı yok
Nedir o?
Bokun, sidiğin içinde yüzerken sağlık turizmi konuşuyor olabilmemiz..
Üstelik mevzuya ilmi bir de derinlik kazandırıyoruz.
Paralar harcanıyor!
Çalıştaylar düzenliyor, uzmanlar getiriliyor, çalışma grupları oluşturuluyor.
Lüks otellerde yemekler yeniliyor, içiliyor.
Velhasıl turizmin geliştirilmesi üzerine fikirler ortaya atılıyot, bunlar kağıtlara dökülüyor.
Otellerin borularından denize lağım suları akmaya devam ediyor bu arada da.
Turizmi geliştirmenin yollarını illa ki bulacağız millet olarak.
Lüks oteller atık sularını denize akıta akıta turizmde ilerleme sağlayacağız nihayetinde..
Bu nasıl bir tezattır böyle?
Nasıl bir anlayışın ürünüdür?
Sorup sorup duralım kendimize.
Biz neden böyleyiz diye!
Neden tutar bir tarafımız yok diye.
Yok çünkü sistemsizliği sistem addederek yaşamaya devam ediyoruz.
Yasalara göre değil, adamına göre işlem yapan bir siyasi kültürün önüne
geçemediğimiz sürece de bu böyle olmaya devam edecek.
Bu bize neyi gösteriyor biliyor musunuz?
Lakayıtlığı, yozlaşmış bir kültürü, ciddiyetsizliği, umursamazlığı, evrensel değerlerden ne kadar uzakta olduğumuzu, yasa tanımadığımızı.
Günü birlik gösterişe dayalı icraatlarla anca bu kadar yol alabiliriz.
Turizmi konuşup bu konuda çalıştaylar düzenleyip sektörü ileriye taşımanın lafla lakırdı ile olmayacağını anlamayacak kadar kaybetmişiz kendimizi bu sanal alemin içinde.
Burnumuzun dibini görmez olmuşuz.
Yatırımcılar milyonlar harcayarak kaldırıyorlar bu otelleri. Onca para emek vs.
Oysa hiç aklım almıyor bu kadar büyük yatırım yapan bir mentalite nasıl olur da o kadar güzelliğin arasında böyle bir detayı atlar?
Altyapısını hazırlamaz?
Sizce de bu bir çelişki değil mi?
Bu vurdumduymazlığa ve keyfi uygulamalara yatırımcılara iten nedenler nelerdir?
Mutlaka bir izahı vardır bu durumun.
Bu rahatlığı yatırımcıya hissettiren aslında bu umursamazlığın yansıdığı idarenin otorite ayağında denetimden yoksun bir anlayışın varlığıdır.
Bundan mütevellit arada oluşan çarpık ilişkilerin de buna zemin hazırladığını anlıyoruz.
Cezai yaptırımların caydırıcı etkiye sahip olmamasından ötürü de bu işletmeciye kendi kuralları ile hareket etme rahatlığını vermiştir.
Dolayısı ile mevzu şudur ki, yatırımcı yatırım yaptığı ülkenin sistemsizliğine rağbet ediyor.
Otoritenin keyfi uygulamalarına güveniyor.
Ve nasılsa ciddi bir yaptırımla karşılaşmayacağını çok iyi biliyor.
Nitekim de karşılaşmıyor.
Bu haber 274 defa okunmuştur

:

:

:

: