Son zilin çalmasına çok az bir zaman vardı. Bütün öğrenciler bahçede toplanmış karnelerin dağıtılmasını bekliyordu. Müdür bey kısa bir konuşma yaptı. Konuşmasının sonunda, -bu gün alacağınız karneler yıl içerisinde gösterdiğiniz çabanın neticesidir. Herkes neyi hak etmişse elinde onu bulacaktır dedi.
Bin türlü hayal ve umutlarla başlanan bir sürecin sonuna gelinmişti. O gün herkeste farklı duygular vardı. Kimi heyecanlı, kimi endişeli, kimi umutlu, kimisi de her zaman olduğu gibi neşesinden hiç bir şey kaybetmemiş gülüp oynuyordu. Bu gülüp oymayanlardan biri de Abdullah idi.
yanındaki arkadaşı, biraz endişeli görünüyordu. Ona takılmak istedi
- Hayırdır ne düşünüyorsun?
-Sorma arkadaş, karnede birkaç tane zayıf gelebilir. Şimdi ben anneme babama ne diyeceğim. Onlar benim hiçbir isteğimi geri çevirmediler. Ne istedimse aldılar. Harçlık istediğimde hiç yok demediler. Babam cebinde olan son çay parasını dahi ben istediğim zaman tereddüt etmeden verdi. Annem her sabah benim için erkenden kalktı en sevdiğim şeylerle kahvaltımı hazırladı. Üstüm başım her zaman tertemiz olsun diye hep dikkat ederdi. Gece gündüz demedi, yorgunum demedi, ne ihtiyacım varsa yerine getirdi. Tek ben okuyayım diye hiçbir fedakarlıktan kaçınmadılar. Şimdi zayıf bir karneyle huzurlarına çıkmak hiç hoş olmayacak.
-Benim endişem yok, bak göreceksin benim karnem çok güzel gelecek.
-Bunu nereden biliyorsun? Hatırladığım kadarıyla derslerin çoğuna çalışmadın uygulamalara katılmadın, biz ders çalışırken sen hep gülüp oynadın.
-Olsun ben umutluyum. Karnem iyi gelecek.
-Hayırlısı biraz sonra göreceğiz nasıl olsa.
Onlar kendi aralarında böyle konuşup dururken bir yandan karneler de dağıtılmaya başlandı. Karnesini alan her öğrencinin yüz ifadesinden karnenin nasıl olduğu anlaşılıyordu. İyi bir netice bekleyip beklediği gibi sonuç alanların sevincine diyecek yoktu. Karnelerini birbirlerine göstererek sevinçlerini paylaşıyorlardı. Beklemediği bir sonuçla karşılaşanlar sebebini anlamaya çalışıyorlardı.
Sıra Abdullah’a gelmişti. Kendinden emin bir şekilde öğretmeninin yanına vardı, öğretmeni karnesini uzatarak şöyle seslendi
-Al bakalım Abdullah bu da senin karnen
Abdullah, son ana kadar neşesini hiç kaybetmemişti. Ancak karnesini görünce adeta yıkıldı, sanki dağlar devrilmiş de altında kalmış gibiydi. Böyle bir karneyi hiç beklemiyordu.
-Öğretmenim bu nasıl olur?
-Ne bekliyordun evlat.
-Karnemin iyi olmasını, takdir olmasa da en azından bir teşekkür almayı bekliyordum.
-Bunu neye göre bekliyordun ki?
-Öğretmenim, ben her gün okula geldim, size karşı hiçbir saygısızlığım olmadı, hiç kimseyle kavga etmedim. Herkesin yardımına koştum. Ben çok kalbi temiz ve dürüst biriyim.
-Hım evet, sana teşekkür etmek lazım. Şu saydığın güzel davranışlarından dolayı teşekkür ederim. Bunlar güzel davranışlar tabi. Ama derslerin çoğuna çalışmamışsın uygulamalı derslerin uygulama günlükleri yok. Sorulan sorulara gereken cevabı vermemişsin. Kâğıtlarında bir şeyler yazıyor amma dersle alakalı değildir. Mesela geçen gün hayat bilgisi sınavında, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” yazmışsın. Doğru, güzel bir söz ama bu mürşit seni hiç irşat etmişe benzemiyor. Vel hâsılı kalbinin temiz olması, yapmadığın dersten iyi not almana yetmedi. Özündeki güzellik işlerine yansımadı.
Hani geçenlerde tahtaya bir şey yazmıştık, çalışmakla ilgili,
-“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır”
-Aferin ne güzel hatırlıyorsun. İşte bu karne de senin çalışmanın karşılığı olarak elinde duruyor. Ben sana haksızlık etmedim, zulüm de yapmadım senin yıl içerisinde yaptıklarının karşılığı neyse aldığın notlar da onu gösteriyor.
-Ama öğretmenim ben çok dürüst, saygılı, efendi biriyim…
-Evet, haklısın bu konuda sana on puan verebilirim. Ancak bu on puan derslerden alacağın puanların yerine geçmez.
-Hatırlıyor musun bir keresinde şöyle bir soru sormuştun: “Niçin ibadet ediyoruz”?
-Evet, hatırlıyorum, cevabında; ibadetler, öncelikle Allah’a teşekkür etmek için yapılır. Bunun neticesinde de Allah bizden razı olur. Allah’a yakın olmak için ibadet ederiz, demiştiniz.
-Kulu Allah’a en çok yaklaştıran şeyin ne olduğunu da konuşmuştuk hatırlıyor musun?
-Evet, bir kutsi hadis vardı. “Kulum bana en çok üzerine farz kıldığım ibadetlerle yaklaşır” diye başlıyordu.
-Çok güzel bunu da hatırladığına sevindim. Nasıl ki Allah’ın rızasını kazanmak başta üzerimize farz olan ibadetleri yapmamıza bağlıysa, karnemizin güzel olması da sorumlu olduğumuz dersleri yapmamıza bağlıdır. Sen, saygılısın dürüstsün, iyilikseversin kalbin de temizdir. Bunların hepsi de güzel şeyler ama derslerden iyi not almana yetmedi.
-Anladım öğretmenim, şimdi ne yapmam lazım?
-Bu dönemin gelecek dönemi var, olmadı gelecek senesi var, yani telafisi mümkün. Evlat,
Dünyadaki karneyi bir şekilde iyileştirmek kolay ancak ahirete kırık bir karneyle gidersek işimiz zor, çünkü oranın geri dönüşü yoktur. Asıl karne de oradaki karnedir. Buradaki derslerin neticesini gösterene karne diyoruz ahirette durumumuzu gösterecek olana ise amel defteri. Şimdi bak, notları güzel olan arkadaşların nasıl seviniyor. Ahirette de amel defterini sağından alanlar böyle sevinecekler, asıl sevinç de ahiret sevincidir. Sanırım gerçeği anladın. Bu günden tezi yok, hem bu karneyi güzelleştirmeye hem de ahirette elimize verilecek olan amel defterine güzel şeyler yazdırmaya gayret etmelisin.
-Evet, öğretmenim her şeyi gayet güzel anladım. Bu kırıklarla dolu karneyle ömrümce unutamayacağım bir ders almış oldum. İyi ki varsınız.