Yukarıdaki başlık radikal algılanabilir veya sanki Türkiye’ye entegrasyonu çağrıştırıyor algısı yaratabilir. Aslında tam tersi, “Ya Takvim Ya Taksim” öncelikli olarak federal çözüme gidecek çabanın sarf edilmesi, ancak bu çaba için artık bir zamanın sınırının ve metodolojisinin olması (tıpkı 11 Şubat 2014 tarihli Ortak Açıklamada ifade edildiği gibi), bu zaman sınırı içerisinde federal çözüm olamıyorsa, Kıbrıslı Türklerin kendi kendini yönetme iradesine, satatüsünün uluslararası anlamda kabulüne saygı gösterilmesini ifade etmektektedir. Bu slogan artık müzakere masasındaki Kıbrıs Türk tarafının resmi politikası olmalıdır.
Zira Kıbrıs Türkü’nün ihtiyacı artık önünü görebilesidir, belirliliktir. Nasıl ki 1950’li yıllarda can derdindeyken dillerden düşmeyen slogan Ya Taksim, Ya Ölüm iken, şimdilerde ise ihtiyaç budur.
Ya Taksim, Ya Ölüm, 1950'li yılların sonunda Türkiye'de ve Kıbrıs'ta, Kıbrıs adasının tamamının Türkiye'ye bağlanması ve Yunanistan ile Rumlara karşı yapılan mitinglerde söylenen 'Ya Taksim, Ya Ölüm' siyasi sloganı ile telafuz edilmiş ve Türkiye'nin Taksim politikasına yönelik bir isimlendirme olarak anılmıştı. Şimdi ise Kıbrıs Rum tarafının yarattığı Enosis krizine ve Anastasiadis’in daha da ileri giderek Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğinin sorgulamasına karşı, Kıbrıs Türkü’nün yeni bir slogana daha doğrusu yeni bir müzakere stratejisine ihtiyacı olduğu gerçeğini su yüzüne çıkarmıştır. Gelinen bu aşamada yeni slogan Ya Takvim Ya Taksim olmalıdır!
Müzakereler 1968 yılından beri devam ediyor! Dünyada bu kadar uzun süre müzakere masası tecrübesi olan iki halk yoktur herhalde! Tartışılmayan hiçbir konu kalmadı. Her iki halk da birbirinin değiştiremeyeceği kırmızı pozisyonlarını çok iyi bilmekte. Peki, bu durumdan çıkış yolu ne olmalıdır?
BM yıllardır müzakere sürecinin içerisinde. BM raporlarında “End Game” ifadeleri çok sıklıkla ye aldı. Öte yandan BM tarafların zıt pozisyonlarında çıkış bulmak için getirdiği alternatif köprü kurucu önerilerde kıfayetsiz kaldı. Diğer bir ifadeyle BM’de artık bu süreçten usandı. Bu durumda atılacak olan tek bir adım kalıyor; Tarafların taban tabana zıt pozisyonlarının BM den tespiti istenmeli ve BM den şu talep edilmelidir; i) Konuşulmadık bir konu kalmadığına ve taraflar anlaşamadığına göre adada federal bir çözümün olamayacağının tespit edilmesi ve Taksime gidilmesi (tıpkı Kosova’da olduğu gibi) veya ii) BM’den son bir çaba sarf etmesi talep edilip, belirlenecek bir zaman sınırı içerisinde (Takvim) müzakerelere devam edilmesi, ancak süre sonunda sonuç alınamaması veya Referandum tarihinin belirlenememesi halinde, bu sürecin çöktüğünün bizler veya BM tarafından ilan edilip, hemen akabinde Kıbrıs Türk tarafının tanınma ve izolasyonların kaldırılmasına yoğunlaşması gerçekleştirilmelidir. Bu adımın artık atılmasının zamanı gelmiştir ve makul bir talep olarak addedilmelidir. Ancak bu talebi Kıbrıs Rum tarafını Enosis hamlesi ile suçlayarak yapamayız. Dönüşümlü başkanlık, AB Birincil hukuk, Mülkiyet kriterleri, garantiler gibi yıllardır aşamadığımız noktaları ortaya koyup, anlaşamadığımızın tespitini bu gerçekleri dile getirerek yapabiliriz.
Zaman artık adadaki bu müzakere statükosunun son bulması zamanıdır.
İlerleyen haftalarda çözüm alternatifleri sizlerle tartışmak ümidiyle, tekrar Merhaba.