Hayatımıza şükretmeyi bilmeliyiz

Kimi zaman insan ansızın duyduğu ayrılıklardaki şaşkınlığı ve üzüntüyü üzerinden atamaz. Her ne kadar da dost acı günde belli olur deseler de bazen telafisi mümkün olmayan kayıpların anlamında insan kendi yalnızlığında kaybolabiliyor.

Kimi zaman insan ansızın duyduğu ayrılıklardaki şaşkınlığı ve üzüntüyü üzerinden atamaz. Her ne kadar da dost acı günde belli olur deseler de bazen telafisi mümkün olmayan kayıpların anlamında insan kendi yalnızlığında kaybolabiliyor. Tıpkı kaygı duymanın ötesinde şüphe insanı kemiren bir düşünce tarzı olduğu gibi. Ne demiş Peygamber Efendimiz ” sana şüphe eden şeyi bırak da şüphe etmeyen şeye bak.” Halinden, memnuniyet duymayan bir kesimin devamlı şikayet etmesi ile kendini ve etrafındakilere zarar verecek bir durum arz etmesinden daha kötü ne olabilir? Çoğu kimse, ne güzel, bugün mutluyum etrafımda arkadaşlarım var, vaktimizi değerlendiriyoruz, sağlıklıyız diye nefesin şükründe olamıyor. Belki de böyle durumlar hayatımızdan ziyade başkalarının hayatını izlemekten bundan ayrı bir keyif alınmasından olsa gerek? Amaç sanki kaybolmuşçasına, araçlara ilgili alaka yok? Bir memnuniyetsizlik var, almış başını gidiyor. Teşekkür unutulmuş gibi. Çocukluğumuzda bizlere öğretilen her yemekten sonra “İlahi Yarabbi Şükür ” ise kaç evde zikrediliyor bilmiyorum. Hani kaşığa, çatala uzanmadan önce besmele çeken bizler bu gün inançlarımızın lütfunda olanlar değilmiyiz. Daha nice adetlerimizin tesiri ile kapı eşliğinden ilk adımı sağ ayağı ile atan bizler bunları unutmuş olamayız. İşte bu haleti ruhiye ile yüreğimizdeki sözleri tereddütsüz dile getirebiliyorsak, yerinde söylüyorsak ne mutlu bizlere. Bir bakıyorsunuz her olmadık işte bir kurtuluş var diyebilmenin derin düşüncesinde kaybolabiliyorsunuz. İşte böyle karmaşık bir düşünceler zincirinde olmamanız gerektiğini bilenler olmalısınız nasıl ki. Okuduğum ders verici, oldukça ilgi çekici bir hikayede olduğu gibi. Kral ve çok sevdiği arkadaşı ava çıkmışlar, arkadaşı kurşun veriyor padişah da hedefe ateş ediyormuş. Ansızın bir karışıklık olmuş tüfek patlamış patlamasına ama kralın bir parmağı kopuvermiş. Arkadaşı ise geçmiş olsun derken neyse daha kötüsü olabilirdi deyivermiş ama zindana atılmaktan kurtulmamış. Yıllar geçmiş yine kral ormanda gezerken bu sefer Afrika’da yamyamlara, başka arkadaşları ile esir düşmüş. Ateşler üzerinde kazanlar, fokur fokur kaynayan sular ve suya atılan insanlar. Tam krala sıra gelmiş yamyamların lideri durun demiş eksik organı olan insanı yemek bize uğursuzluk getirir. Bu adamın bir parmağı yok, böylelikle canını kurtaran kral geri döndüğünde, hemen zindana attığı arkadaşını affetmiş ve sormuş inşallah beni de sen affedersin. Arkadaşı cevap vermiş halime bin şükür affedilecek bir şey yok demiş adam. Kral niye sen böylesin deyince iyi ki zindandaydım yoksa sizin yanınızda avda olacaktım. Artık kazanda nasıl kaynardım var bir düşünün demiş. Kıssadan hisse dersek şu anki hayatımızın varlığına şükrü yakalarız. Şükür iyilik yapana karşı kalp, dil ve davranışlarla hürmet ve saygı göstermek değilmidir. Sanki hayatımızda tek bir iyilik görmemişiz gibi davranmak ne kadar doğrudur. İnsanın esas kendisine sorması gereken soru aslında budur. Akıl sahibi olmak bunu gerektirir. Yararlandığımız her nimete şükretmenin sonucu, bizi ileriye taşıyacaktır. Her dileğin, nasip ve kısmetine ermenin yolu da budur...
Bu haber 1605 defa okunmuştur

:

:

:

: