Yunanlıların düşmana ihtiyacı yok

Bir dostumuzdan ummadığımız, hoşlanmadığımız, ters bir davranış gördüğümüzde hani 'Senin gibi dost varken düşmana gerek mi var?'

Bir dostumuzdan ummadığımız, hoşlanmadığımız, ters bir davranış gördüğümüzde hani 'Senin gibi dost varken düşmana gerek mi var?' deriz ya, doğrusu bu deyiş günümüzde düzeltilmeli. Korkunç tanımlaması bile az gelen performansını gördükçe Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias'ın bu deyişin 'Kotzias dışişleri bakanıyken Yunanlıların düşmana ihtiyacı mı var?' diye değiştirilmesi gerekir düşüncesindeyim.
Geçen gün Rasıh Reşat kardeşimin yazısını okuyordum. Cenevre'den sonra fark etmiş federasyon olamayacağını. İyi gazetecidir Rasıh. Bakın, efendi efendi o kadar gönül verdiği, olması için katkı koymaya çalıştığı, insanlarda algı yaratma çabalarına destek verdiği çabalardan sonra, gerçeği gördü ve anında da okuyucusuna sadık bir şekilde 'Ben yanıldım, federasyon falan olmaz, belki konfederasyon, onu da görür müyüm bilmem' minvalinde bir yazı yazdı.
Gazeteciler vardır, dürüsttürler ama yanılmışlardır. Amenna. Gün gelir gerçeği kavrarlar ve doğruya gelirler. Rasıh gibi. Dürüst gazeteci olabilmek, hele de böyle kritik dönemlerde, cesaret ister, yalnız bırakılmayı göğüsleyebilme kararlılığı ister. Etkin mevkidekiler, yandaşları, alkışçıları, hissedarları 'aman ha, şimdi çözüm, hemen çözüm, ne isterse olsun ama çözüm' derken 'Yahu bu adamlar istemiyor iken nasıl olacak bu iş' diyebilmek akıl, ciddiyet ve cesaret ister. Her aman bulunmaz bunlar.
Gazeteciler vardır çöplüğün kedisi gibidirler, evde kim oturuyor dertleri değildir, çöpte ne bulurlarsa onunla idare ederler. Örnek mi? Kavga etmeyelim şimdi kimseyle, bakın etrafa sağlı, sollu bir sürü var onlardan. Ne imiş efendim yemek yenecek, patlak lastiğe yama yapılacak, çatlayan vazo yapıştırılacak sonra devam edilecekmiş 80 günde devrialeme... pardon, çözüm aramaya. Hikaye...
Adam diyor ki güven artırıcı önlem konuşacaksan; öyle bir nevi tanınma gerektirecek telefon dolaşım anlaşması, ticari araçlara karşılıklı seyrüsefer izni; kriz zamanlarında su, elektrik alınması, yangınlarda itfaiyelerin karşılıklı yardımı diyorsan zor iş... İtfaiye KKTC amblemlerini, plakalarını kapatırsa olur. Elektrik ve su gayrı resmi şekilde alınabilir ama devlet devleti asla tanımaz, temas etmez... Hele ticari araçlar ve telefon dolaşım meselesi... KKTC'yi konsolide edecek adımlara imkan yok...
Anladınız mı ne diyor adam? Teslim olacaksanız buyurun gelin, yoksa istenmiyorsunuz artık, arkanızı dönün ve çıkın gidin... Ajda Pekkan gibi şiirsel oldu ama gerçek acıdır, hem de çok acı. Rasıh Cenevre'de fark etmiş Rumların Türklere azınlık ötesi bir şey sunmaya niyetli olmadıklarını ve onun için de uyanmış federasyon rüyasından. Özdil Nami ne zaman uyanacak? Kendisi konuşmasa da sahibi malum yazılardan anlıyoruz ki henüz yakın değil o noktaya. Peki Akıncı? Doğrusu o konu karışık. Son zamanlarda sanki Akıncı'nın içine bir gerçeklik ruhu kaçtı. Neredeyse tüm dediklerine imza atasım geliyor. Tabii empati hastalığı arada bir nüksediyor, ama en azından Akıncı'nın teslim olmaya niyetli olmadığını düşünmeye başladım. Nereye kadar?
Kimileri diyor ki Pazar akşamki yemek belirleyici olacakmış. Bu yazı yazılırken yemeğe daha saatler vardı ama peşinen söyleyeyim, sanmam. Niye sanmam? Rumları gayet iyi tanıyorum ve onlar kendi dediklerini antetsiz bir kağıda yazıp verin onu da reddedeceklerdir. Çözüm istemiyorlar ve çözüme ihtiyaç duymuyorlar.
Şimdi Cenevre'de niye Rasıh karalar bağladı, bu iş olmuyor dedi? Herkes aman oldu, bugün yarın Kıbrıs meselesi tarih oluyor derken bir anda hava değişti, Kotzias tüm azametiyle ortaya fırladı, Herkül gayretiyle bir çuval inciri berbat etti. Millet 'Çözüm yakında' duygusundan bir anda 'Galiba bu ke de treni kaçırdı Kıbrıslılar... Çözüm olmuyor' gerçekçi karamsarlığına büründü. Niye böyle oldu? Kotzias'ın – ve onun gibi düşünen fanatik Yunanlıların -- dünyanın gerisinden oldukça farklı takıntılı mantalitesi nedeniyle.
Bakın 25-28 Mart günlerinde Kıbrıs Rum kesimine ziyarette bulundu Kotzias hazretleri. Saçma sapan beyanatlarda bulundu. İki gün sonra yemekte buluşup görüşmeleri canlandırmayı amaçladığını iddia eden Anastasiades de ne kadar samimi olduğunu Kotzias'a çanak tutarak gösterdi. Bu beyanatların bir teki bile gerçekle akraba olmaması bir yana, düpedüz gerçek dışı, uydurma ve tarihi ve diplomatik çerçeveye uygundu.
Bu saçmalıkları sıralamak zor ama müsaadenizle bir deneyeyim.
Öncelikle, Kotzias dedi ki Cenevre görüşmelerinde başarısızlık Türkiye'nin hazır olmaması nedeniyle gelmiş. Gülerler adama. Kimdi o zaman isteyen, yalvaran yakaran? BM Genel Sekreteri ve hatta Rum heyetiyle diğer heyetler önünde gergin saatler yaşayan, herkese yaka silktiren?
Doğrusu en azından bir akademisyen olarak Kotzias'ın gerçeklere daha sadık olmasını beklerdim ama siyasilerin hele de Yunan siyasetçilerinin gerçek-yalan algısı oldukça farklı herhalde.
İkincisi Kotzias buyurdu ki 1974 müdahalesi 1960 ittifak ve garanti anlaşmaları çerçevesinde hiçbir hükme dayanmadığı ve gayrimeşru imiş. Eminim en azından bir akademisyen olarak Kotzias bu bahse konu metinleri okumuştur. Okumuş ise böyle bir hata yapması çok yazık. Umarım okumamıştır çünkü o zaman bir mazereti olur, yoksa, bir akademisyen olarak okuduklarını anlama sorunu var derler ki çok yakışıksız bir değerlendirme olur.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan bir konuşmasında Kıbrıs Türkleri ve Rumlarından bahsederken 'Aralarındaki ilişki azınlık, çoğunluk ilişkisi değil, aynı vatanı paylaşan iki eşit halk' demişti. Kotzias dünyadan habersiz ve takıntılı bir şekilde bir konuşmasında Kıbrıs Türklerinden bahsederken 'Kıbrıs Türkleri ve diğer üç azınlık' diyebilmiştir. Kıbrıs sorununda çözüm işte bu sapkın mantalite nedeniyle bulunamamaktadır.
Aynı şekilde Anastasiades de Rum Dışişleri Bakanı İoannakis Kasulides de çeşitli konuşmalarında hep Kıbrıs Türklerinin azınlık haklarını kabul etmesi yoluyla çözüme ulaşılacağından bahsetmektedirler. Kıbrıs sorunu 1962'de Makaryos'un Kıbrıs Terklerinin Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki eşit siyasi paydaşlığını ortadan kaldırmak istemesi üzerine başladı. Adayı tümüyle bir Helen cumhuriyetine döndürmek veya Yunanistan ile birleşerek Helen dünyasını genişletmek hülyası ne dün kabul edilebildi ne de bugün kabul edile bilinir.
Kıbrıs'ta çözüm olacak ise, Kıbrıs Rumları gayet iyi anlamalıdırlar ki 1- bu çözüm adada iki siyaseten eşit halkın varlığına; 2- bu iki halk arasındaki ilişkinin aynı anavatanı paylaşan iki eşit halk ilişkisi olduğuna 3; yeni ortaklığın sulandırılmamış iki kesimlilik ve iki toplumluluğa dayanacağına ve 4- Her iki halkın da meşru güvenlik endişeleri olduğu ve 1960 ittifak ve güvenlik anlaşmalarının bu endişeleri yatıştıracak şekilde güncellenmesi (kesinlikle kaldırılması söz konusu olmamalı) gerektiğini kabul etmek gerekir.
Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye bu temelde ve bu anlayışla görüşmeleri sürdürmektedir. Rumlarda durum nedir?
Bu haber 1740 defa okunmuştur

:

:

:

: