Mağusa Limanı, M.Ö. 274 yılında Ptolemus Krallarından Philadelphus tarafından kurulduğu ve kralın kızkardeşi Arsinoe’nin adını verdiği söylenir. Bu Arsinoe kenti, Salamis’in M.S. 648’de Araplar tarafından yıkılıp yakılması üzerine oradan göç eden halkla büyümüş adını da değişerek “KumdaSaklı”anlamında “Ammochostos” olmuştur. Lüzinyanlar döneminde (1192-1489) ise Mağusa, adanın Lefkoşa’dan sonra ikinci büyük kenti durumuna yükselmiş ve Frenklerin diliyle “Famagusta” diye tanınmaya başlamıştır. Kutsal topraklarda Haçlı Seferleri ile kurulmuş olan Batı Hristiyan kökenli Krallıkların son kalesi olan ACRE’nin (1291) Müslümanların eline geçmesi ile Guide Lüzinyan isimli Kral’ın (1191) yılında Kıbrıs’a gelmesi ile kenti işlek bir liman ve ticaret merkezi haline getirmişlerdir.
Doğu ülkelerinden Suriye kıyılarına getirilen bir çok kıymetli ticari eşya, Mağusa’lı tüccarlar tarafından Mağusa üzerinden Avrupa’ya sevk edilmeye başlanmış ve böylece kent, doğu – batı ticaretinde bir transit merkezi antrepo olarak büyük rol oynamıştır. Böylece, XIII.’üncü ve XIV.’üncü yüzyılda bir ticaret merkezi olarak tarihin en hareketli ve en önemli devrini yaşadı. Bu dönemde kent, birçok farklı din ve millete sahip tüccarları barındırmış, adanın doğu ve batı arasında ithalat ve ihracatları gerçekleştirmiştir. Bu gün sur içerisinde görülen ve Süryani, Ermeni, Ortodoks ve Lâtin Kiliselerine ait yapılar bu dönemde inşa edilmiştir.İhraç ürünleri arasında ipek, arpa, tuz, hububat ve Venedik dükalığının zengin sofralarının vazgeçilmez şarküteri ürünü turşulanmış Pulya Kuşu vardı.
Bugün böyle bir giriş yapmamın sebebi unutulan ve terk edilen bir değeri hatırlatmak istediğimdendir.
Çocukluğumun ve gençlik yıllarımın geçtiği Mağusa kenti ve limanın bugün içler acısı halini gördüğüm zaman buna ihtiyaç duydum.
İşte böylesine önemli tarihsel bir de zenginliği var Mağusa Liman’ının.
Dünyanın tarihi zenginlikleri arasındadır.
Bir dünya mirasıdır Mağusa Limanı..
Dolayısıyla her şeyden önce evrensel bir değerdir.
Ve/fakat biz maalesef toplum olarak bunun idraki içerisinde değiliz.
Böylesi bir değerin kıymetini bilemedik yazık.
Mağusa Limanı bakımsızlıktan dolayı harap olmuş durumda.
Bir çivi çakılmamış onca yılda.
Kaderine terk edilmiş liman.
Üstelik ülkenin ve Akdeniz’in en büyük ticari limanlarından birisi.
Yıllardır atıl durumda hem de aktif faaliyette iken.
Devlet Mağusa Liman’ının tel tel dökülmesine seyirci kaldı.
İşte bu limanda geçtiğimiz hafta balıkçı barınağı diye bilinen kısmında beton iskele çöktü.
Tek teselli can kayıbı yaşanmadı.
Bir kaç tekne ciddi hasar gördü.
Yıllarca üzerinde çoluk çocuğumuzla yürüdüğümüz, bir iskele.
Balıkçı teknelerimizi üzerine bağladığımız yer.
Bir anda sulara gömüldü.
Peki sebep?
Bakımsızlıktan tabi..
Peki sorumlu veyahut sorumlular?
Var elbette..
Bugüne kadar gelmiş geçmiş merkezi yönetimler ve yerel yönetimlerin hepsi bu durumdan sorumludurlar.
Zira koordine olup da bugüne kadar Mağusa Liman’ına bir tek çivi çakmadılar.
Bozulan bozuldu onarmadılar.
Yıkılan yıkıldı, yerine yapmadılar.
Bir çok insanın ekmek yediği, zengin olduğu, yaşamını bu liman sayesinde idame ettirdiği gerçekliğine rağmen devlet buraya sahip çıkmadı.
Liman şimdi patır patır yıkılıyor, dökülüyor.
Hem de hepimizin gözleri önünde…