Kıbrıs’ta devam eden müzakere sürecinde doğal gaz sondajını masadan soyutlarsanız o mevzu gelir ve masanın ahengini bozar.
Nitekim de şimdi yaşanan gelişmelere baktığımız zaman bu olasılığı kuvvetle muhtemellerin arasına koyabiliriz.
Zira süreç ilerlerken Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından doğal gaz mevzusunun yok sayılması, Kıbrıs Türk Yönetiminin de bu konuda aktif ve ısrarcı bir politika ortaya koyamaması sürece muhtemel yansımaları olma olasılığı yüksek olan yeni bir krizi beraberinde getireceğini maalesef görmek mümkün.
Zira süreç göstere göstere geldi.
Şöyle ki; Kıbrıs’ta taraflar arasında bir nihai çözüme ulaşılamazsa, Kıbrıs Rum Yönetimince tek taraflı başlatılan ve ısrarla Kıbrıs Türk Toplumunu dışlayan, Kıbrıs Türk Yönetimini görmezden gelen bir anlayışla bu gazın suyun yüzeyine çıkartılıp pazarlanması pek mümkün değil.
Bu sadece benim düşüncem değil.
Nitekim uluslararası camiada da birçok diplomat aynı doğrultuda görüş bildiriyor.
Dolayısıyla Kıbrıs adasının etrafında bulunan doğal zenginliklerin adanın bütününe ait olduğu gerçeğini görmezden gelerek atılan ve atılacak olan adımların sürece olumlu yansımasını kimse bekleyemez.
İşte tam da bu noktada başlaması olası yeni bir krize sebebiyet verecek gelişmeler göstere göstere gelirken ve bunun sonucunda müzakere masasının yeniden dağılmasına vesile yaratabileceği gerçekliği ortada dururken tarafların bu konuda aktif bir politika izlemek ve sürece olumsuz yansıyabilecek bir takım gelişmelerin önüne geçebilmek adına ortaya koyabilecekleri bir politikanın olmaması gerçekten düşündürücü.
Kaldı ki Rum Yönetiminin gaz mevzusunda yaptığı uluslararası antlaşmalar bağlayıcılığı karşısında süreci durdurma gibi bir alternatifi olmadığı anlaşılıyor.
Zira yapılan antlaşmaların mali boyutu ve tarafları bağlayıcılığı yükümlülüklerin bir taraftan kaynaklanan sıkıntılarla yerine getirilememesi durumunda ağır maddi kayıpların yaşanabileceği gerçekliği var ortada.
Bir başka gerçek bu sürece müdahil olan şirket veyahut şirketlerin ki bunlar dünyanın sayılı enerji şirketlerindendir, Kıbrıs’ta bir çözüm olmadığı sürece bu gazın çıkartılması dahil sevkiyatının mümkün olamayacağını biliyorlar.
Lakin buna rağmen Rum Yönetiminin ısrarlı tutumu ve mevzuyu müzakere masasından uzak tutmaları ve yok hükmünde saymaları süreci baltalamadan başka hiç bir işe yaramıyor.
Nitekim Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisi bu gelişmeler üzerine yeniden adaya demir attı.
Türkiye 2 Navtex ilanında bulundu.
Tabi haliyle bölgede sular ısınmaya ve hatta devam eden müzakere sürecine olumsuz yansımaya aday gelişmelerin arifesine girdik yeniden.
Oysa bu konu hali hazırda devam eden müzakere masasının dışında tutulması gereken bir konu değildi.
Lakin tutuldu.
Şimdi Temmuz’da Rum Yönetimi ilgili enerji şirketi ile yaptığı antlaşmadan mütevellit yeniden sondaj faaliyetlerine başlayacağını duyurdu.
Akabinde TC ve KKTC arasında yapılan antlaşmayla verilen yetkiye dayanarak bölgede Türkiye’de petrol ve doğal gaz arama çalışmaları yapacak.
Hatta askeri tatbikatlar da gündemde.
Peki, masa bu gelişmelere nasıl tepki verecek?
İşte onu hep birlikte göreceğiz.
Lakin bu durumu ne Rum Liderin, ne de Türk Liderin halklarına izah etmesi çok kolay olmayacak.
Zira göstere göstere gelip kapıya dayandırdıkları yeni bir krize doğru gidiyoruz.