Şiddet olayları hiç hız kesmeden devam ediyor. Şiddet olayları dediğim zaman sadece dövme, vurma kırma, yaralama ve öldürmeyi kastetmiyorum. Büyüğe küçüğe, çocuğa yaşlıya, arkadaşına, kendi karısına, başkasının karısına, kızına tecavüz, taciz, sarkıntılık Vb. hertürlü vandalizmi, anomalizmi kastediyorum. Bunlar doludizgin devam ediyor.
Bu neden böyle diye sorguladığımızda birçok faktörün bizi bu sonuca taşımakta ayrı ayrı rol oynadığını görüyoruz. Bunlardan birincisi tabii ki cehalet.
Çeşitli kaynaklardan topladığım rakamlara ve edindiğim bilgilere göre, dünyada şiddetin hüküm sürdüğü neredeyse bütün ülkelerin okuma yazma oranı bakımında düşük bir yüzdeye sahip olduğunu görmek hiçde şaşırtıcı değil. Afrika ülkeleri, birçok Ortadoğu ülkesi ve Pakistan, Afganistan Bangladeş gibi pekçok Asya ülkesinde durum fecaat. Aslında Türkiye bunların hepsinden daha fazla okur yazar oranına sahip ülkelerden birisi. Unesco tarafından yapılan saptamaya göre Ülkemizde 5 milyon kişi okuma-yazma bilmiyor. Bunların 4.5 milyonu kadın, ötekiler erkek. Bunu genel nüfusa oranlarsak toplumumuzun yüzde 7.14 ü okuma-yazma bilmiyor. Başka bir deyişle okuma-yazma bilenlerimiz toplumun yüzde 92.9 unu oluşturuyor.
Yine UNESCO rakamları itibariyle Türkiye’nin de aralarında olduğu okuma-yazma bilme oranı yüzde 92 – 93 dolaylarında olan ülkelerin sıralaması şöyle, Hong Kong 93,5, Venezuela 93,0, Türkiye 92.9, Fiji 92,9, Brunei 92,7, Filipinler 92,6, Tayland 92,6. Buna mukabil nerdeyse tüm batı ülkelerinde bu oran % 990.90
Diğer taraftan sadece okuma yazma bilmekle de cehaletin ortadan kalktığını söylemek mümkün değil. Eğitimle öğretim iki ayrı konsept. Yani, iş okuma-yazma bilmekle bitmiyor. Hiç okuma yazma bilmeyene Kara Cahil denir. Yalnız okuma-yazma bilip, bu düzeyde kalmış olanlara da Cahil denmektedir. Bundan, yalnızca okuma-yazma bilmekle cehaletin sürekliliğini korumakta olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Okuma bilmek yazılı bir konuyu anlayabilmeye yarar. Bunun ötesinde bilgi sahibi olmak ise, okuyup anladıklarıyla o konudaki bilgilerini karşılaştırıp bir sonuca varabilmeyi sağlar. Demek ki, bilgili olmak kişiye fikir sahıbi olmayı, fikir yürütebilme yetisini kazandırır. Bilgili olmak için ise kültür edindirici okuma yapmak gereklidir.
Yapılan araştırmalara göre Türkiye halkı günde altı saatini televizyona, üç saatini ise internete ayırırken kitap okumaya yılda sadece altı saatini ayırıyor. AB ülkelerinde %21 olan kitap okuma oranı, Türkiye’de %0,01. Yani Türkiye’de kitap okuma alışkanlığı yok denecek kadar az. UNESCO dünyadaki kitap okuma alışkanlıkları raporuna göre Türkiye, kitap okuma oranında dünya ülkeleri arasında 86. sırada, Gambiya, Fildişi Cumhuriyeti gibi Afrika ülkeleriyle aynı kategoride yer alıyor.
Konuya böyle baktığımızda okuma yazma oranı belli bir seviyenin üstünde olsa da, eğitimin son derece düşük olması nedeni ile cehaletin sürdüğünü ve bu nedenle de şiddetin tırmanmaya devam etme eğilimini sürdüreceğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Diğer taraftan, caydırıcı cezalandırmanın yeterince etkin olmaması veya adaletin tecellisinde yaşanan zamansal sikıntıların da şiddetin artmasında rol oynadığı söylenebilir. Apartman komşusunun küçük kızını taciz eden 24 yaşındaki zanlının davası uzadıkça uzuyor. Sanık tutuksuz. Kendisine işkence eden kocasını yaralayan kadının davası tutuklu devam ederken, taciz, tecavüz sanıkları ellerini kollarını sallaya sallaya, sokaklarda “icrayı sanat “ eylemeye hazır dolaşmaya devam ediyorlar. Bu ve benzeri örnekleri arttırmak mümkün. Böyle olunca da şiddet hız kesmeden, taciz, tecavüz aynen devam ediyor.