Crans Montana’da yapılacağı duyurulan konferansın 28 Haziran’da başlayacağı duyuruldu.
İki kasabanın-Crans ve Montana-birleşmesinden oluşan bir yer.
Ünlü bir kayak merkezi.
Davos'un rakibi olan Crans-Montana formunun merkezi.
İsviçre’de bir tatil bölgesi.
Şirin bir kasaba olduğu anlaşılıyor.
Konferansın buraya alınması iyi bir tercih olarak duruyor.
Umarım bu görsellik ve güzellik masaya da yansır.
Malum ki başarısızlıkla sonuçlanan 1.Cenevre konferansının ardından bu konferansın tıkanmasına neden olan sebeplerin ortadan kalkmadığını biliyoruz.
Dolayısıyla 28 Haziran da başlaması planlanan Crans Montana konferansına gidilirken, Cenevre konferansının halihazırda devam eden anlaşmazlıklarında değişen bir şeyin olmadığı anlaşılıyor.
Yani Cenevre konferansının çökmesine vesile olan nedenler ortadan kaldırılmadan Crans Montana’ya gidiliyor olması sıkıntılı bir durum.
Burada tek bilinmeyen ise Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanması beklenen ortak belgenin niteliği.
Bu belge ne işe yarayacak?
Ya da şöyle soralım.
Bu belge ile murat edilen nedir?
Belli ki bu belge tarafların riayet edeceği bir yol rehberi niteliğinde olacak izlenecek müzakerelere dair.
Lakin öneri dayatmayacak.
Klavuzluk edecek.
Bu ne kadar mümkün açıkçası bunu bilemiyorum.
Ve/fakat anladığım kadarıyla bu belge üzerinde tarafların Crans Montana öncesi sağlayacakları bir mutabakatın olması bekleniyor.
Lakin bu mutabakatın Cenevre konferansının çökmesine sebep olan nedenleri ortadan kaldırmayacağı görüşü maalesef bende hakim.
Peki neden?
Nedeni şu ki; taraflar 28 Haziran’da yapılması öngörülen Crans Montana konferansına giderken sanki hala farklı beklentiler içerisindedirler.
Ha bunu nerden anlıyoruz?
Tarafların verdikleri beyanatlardan.
Rum tarafı “Güvenlik ve Garantileri” bu konferansın odağına koyuyor.
Ve orada bu sorunun çözüme kavuşturulmadan diğer konulara geçilmeyeceği gibi bir algı yaratıyor.
Ortaya konan öneriye gelince ( sıfır asker sıfır garanti) anlayışının Türk tarafını rahatsız ettiğini görmek mümkün.
Türk tarafı ise sorunlu olan bütün konuların masada olacağını ve buna paralel birbiriyle bağlantılı olduğuna inanılan konuların müzakere edileceğini belirtiyor.
Tabi bu arada önemli bir görüş farkı var ki aynen Cenevre konferansında olduğu gibi devam ediyor.
Rum tarafı adada Türk askerinin kalmasını istemiyor.
Ve bunu her fırsatta dile getirerek vurguluyor.
Buna karşın Türk tarafı adada sıfır asker sıfır güvenlik gibi bir düşüncenin mümkün olamayacağına dikkat çekiyor.
Şimdi burada ki soru şu?
Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan ve taraflara Crans Montana’da rehberlik etmesi düşünülen ortak belge de bu konuda öngörülen nedir?
Dolayısıyla bu nokta da tarafların ortak bir tavır belirlemelerini sağlayacak etkenin de ne olabileceği büyük bir merak konusudur.
Zira bir tarafın hassasiyetleri diğer tarafın kırmızı çizgilerine gelip dayanıyor.
Tabi burada önemli bir noktayı da belirtmek gerekir.
Türk askerinin adada bulunma dayanağı uluslararası bir anlaşmadan kaynaklanıyor ve bugün itibarıyla da bu anlaşmanın sağladığı hakla Türkiye adada asker bulunduruyor.
Peki, bu sadece askerle mi sınırlıdır?
Hayır.
Takdir edersiniz ki 40 yıllık süre içerisinde değişen koşulların getirdiği bir refleks de söz konusudur toplumlarda.
Türk nüfusu ve Türk sermayesi de işte bu refleksin bir sonucudur.
Aynı şekilde Rum tarafında da benzer refleksleri görmek mümkündür.
Dolayısıyla Türkiye’nin bu hakkından vazgeçebileceği bir zeminin adada oluşabilmesi için yapılması gerekenlerin ortak paydalarda örtüşüp örtüşmeyeceği elbette ayrı bir mevzudur..
Ve/fakat Crans Montana öncesi garantörlerin Yunanistan’da bir araya gelmesi ve Başbakanlar düzeyinde görüşmeleri ve akabinde Kıbrıs’ta çözüm için taraflara mesaj göndermeleri çok tabidir ki sürece bir katkı olarak addedilebilir.