Kirli bir çevre ve lağım kokuları her yerde

Çevre tam bir rezillik.

Çevre tam bir rezillik.
Utanç verici bir görüntü var adanın Kuzey yarısında.
Bir toprak parçası anca bu kadar kirletilebilirdi.
Akşamın karanlığı çökünce de kötü kokular sarar her tarafı.
Lefkoşa aynı, Girne aynı, Mağusa aynı.
İskele, Güzelyurt, Lefke'de ve diğer yerleşim yerlerinde durum nedir bilmiyorum.
Ama Lefkoşa, Mağusa ve Girne sürekli güzergahım olunca maalesef bu çirkin görüntülere ve kötü kokulara maruz kalıyorum.
Malum mevsim yaz.
Turizm sezonu.
Plajlar pislik içerisinde.
İnsanlar özellikle Girne'de denize girmeye korkuyorlar
Sebebi ortada.
Denize bırakıldığı defalarca tespit edilen atık sular.
Mağusa, İskele derseniz çevre çok kirli.
Plajlar çöp yığınları ile dolu.
Lefke'de durum nedir bilmiyorum.
Ve/fakat genel olarak baktığımda görünen odur ki, yerel yönetimlerle, merkezi yönetimin bu noktada işbirliği ve koordinasyon içerisinde çalışamıyor.
Ya da bu yönde yeterli bir çalışma ortaya koyamıyorlar.
Turizm ve Çevre Bakanı Fikri Ataoğlu elinde tepsi Adıyaman, Antep gezip duruyor.
Antep’te Kıbrıs rüzgarı estiriyorlarmış.
Adıyaman’da fırtına.
Ülkeyi oralarda tanıtacaklarmış.
Hatırlayacaksınız öncesi de de Londra'daydı.
700 bin pounda Kıbrıs esintisi şöyle bir üfledi geçti oralarda da.
Vizyon bu.
Fakat gel gelelim, ev ödevlerini yapamıyorlar.
Plajlarına pislikten girilmeyen, kötü kokuların bütün ülkeyi sardığı, çevrenin temiz olmadığı bir coğrafyada turizmde pazarlamak gerçekçi mi?
Değil elbette.
Lakin Sayın Bakan bunların ya farkında değil, ya da bu konuda ortaya koyabileceği bir vizyonu yoktur.
Oysa yapılabilecek çok şey var turizm tanıtma ayağına har vurulup harman savurulan onca parayla.
Her şeyden önce turizm ve çevreyi birbirinden ayıramayacağımıza göre, her iki alanda da sürdürülebilir bir devlet politikasının olması şart.
Merkezi yönetimle, yerel yönetimlerin işbirliği ise bu noktada çok büyük önem arz ediyor.
Zira yerel yönetimlerin çevre hususunda katkı koymadığı veyahut koymayacağı bir düzenleme hayata geçirilemez.
İşte tam da bu noktada ortak paydaların üzerinden hareketle merkezi yönetimle yerel yönetimler arasında sağlanacak işbirliğinin bu anlamda sağlayacağı katkı çok büyük olur.
Tabi ki bu ve benzeri işbirliklerinin bir devlet politikası olarak sürdürülebilir kılınması esas alınmalıdır.
Zira turizm ve çevre günü birlik uygulamalarla yürütülecek ve verim alınabilecek alanlar değil.
Günümüzde çevre politikalarının, sürdürülebilir kalkınma temelli olması doğal kaynakların geri dönülemez bir tahribat içinde olmasıyla önem kazanmıştır. Taş ocaklarının denetimden yoksun faaliyetleri, çarpık kentleşme yarın bir gün termik santrallerin kıyılarımıza uzanması gibi nedenlerle doğal dengenin bozulması hızlanmıştır. Dolayısıyla bu anlamda alınacak tedbirler vardır.
Bir ülkenin kalkınması sürecinin sürdürülebilir nitelikte olması sadece yasalarla değil, ekonomik, sosyal, çevresel, politikaların entegrasyonu ile çözülebilecek rasyonel bir süreçtir.

Bu haber 293 defa okunmuştur

:

:

:

: